YDH- Geçtiğimiz hafta Türkiye ve bölgeyi ilgilendiren en önemli konu, Erdoğan hükümetinin Suriye’de yaşanan savaşı gerekçe göstererek NATO’dan Patriot füzeleri talep etmesi oldu.
YDH-Geçtiğimiz hafta Türkiye ve bölgeyi ilgilendiren en önemli konu, Erdoğan hükümetinin Suriye’de yaşanan savaşı gerekçe göstererek NATO’dan Patriot füzeleri talep etmesi oldu.
Türk ve NATO yetkilileri, Patriot’ların savunma amaçlı olduğunu ve Suriye’den yapılabilecek bir kimyasal başlıklı füze saldırısına[1] karşı NATO üyesi olan Türkiye’yi korumaya yönelik olduğunu söylemekle birlikte “Suriye, Türkiye’ye neden kimyasal silahla saldırmak istesin?” sorusuna açıklama getirmediler.
Nitekim Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de “Suriye’nin Türkiye’yi hedef alacağına pek ihtimal vermediğini, buna cesaret edemeyeceklerini” söylemekle birlikte Patriot talebini “Suriyelilerin muhtemel bir akılsızlığı”[2] ile gerekçelendirdi.
Suriye’nin Türkiye’ye kimyasal başlıklı füze saldırısında bulunabileceği ihtimali iki gerekçeye dayandırılıyor:
1- Erdoğan hükümetinin Suriye’deki silahlı gruplara destek vermesi sebebiyle, Suriye yönetiminin intikam duygusuyla Türkiye’ye füze saldırısı düzenleyebileceği,
2- Suriye yönetiminin bilinen güvenlik önlemleriyle bastıramadığı isyancılara karşı kullanacağı kimyasal silahların Türkiye’yi de etkileyebileceği.
Halbuki bu gerekçeler, Suriye’nin saldıran, Türkiye’nin ise savunan ülke pozisyonunda olduğunu tartışmalı hale getirmekle kalmıyor, Türkiye’nin Patroit’larla değil, Suriye’deki iç savaşa taraf olmaktan vazgeçmekle daha korunaklı hale geleceğini de ortaya koyuyor.
Bölgede Patriot algısı
Erdoğan hükümetinin NATO’dan Patriot talep etmesini Türkiye’nin güvenliğini korumakla gerekçelendirmesi, Rusya ve İran gibi iki komşu ülke tarafından gerçekçi bulunmadı.
Rusya'nın NATO’daki daimi temsilcisi Aleksandr Gruşko, Türkiye'nin Suriye sınırına yerleştirilmesi planlanan Patriot füzelerinin NATO'nun Suriye çatışmasına müdahalesi anlamına geleceğini söyledi.[3]
İran Meclisi Milli Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Sözcüsü Hüseyin Nakavi Hüseyni de füzelerin yerleştirmesinin bölgesel savaşa neden olacağını iddia etti[4]
İran ve Rusya’nın “NATO’nun Suriye’deki çatışmalara müdahalesi” ve “bölgesel savaş” endişelerine neden olan Patriot’lar, İsrail’de memnuniyetle karşılandı.
İsrail’in istihbarat örgütlerinin yakınlığı ile bilinen Debka sitesi, Türkiye’ye Patriot füzelerinin konuşlandırılacak olması için “Suriye savaşında ABD’nin liderliğindeki NATO müdahalesi başlıyor” yorumunu yaptı. Debka, “ABD-Türk planının bir kısmı, İsrail’i etkiliyor” dediği analizinde Suriyeli isyancıların, pazartesi günü Suriye’nin, İsrail’in karşısında bulunan en önemli radar tesisi olan M-1’i yok ettiklerini, bunun da Suriye’nin İsrail ve Ürdün’e karşı harekete geçme kabiliyetini ciddi biçimde zedelediğini vurguladı. Ancak Suriye’nin elinde hala iki kilit radar tesisinin kaldığını, bunlardan, Humus’un güneyinde konuşlu M-2’nin orta ve kuzey Suriye’yi, Lazkiye yakınlarındaki M-3’nün ise Türk sınırına kadar kuzeyi ile Kıbrıs’a kadar Doğu Akdeniz’i gözlediğini kaydetti.[5]
Patriot talebi ve muhtemel hedefler
NATO’dan Patriot füzeleri talep eden Erdoğan hükümeti, muhtemelen şu hedefleri gözetiyor:
1- Katarlı ve Suudi ortaklarıyla yürüttükleri vekalet savaşına NATO’yu fiilen dahil etmek ve bu vekalet savaşında koordinatör rolü oynayan Amerika’yı NATO üzerinden savaşın liderliğine zorlamak.
2- ABD’nin müdahalesiyle kurulan Ulusal Koalisyon adlı yeni örgütün sahada savaşan unsurlara komuta edebilmesi için fiili destek sağlamak.
3- Sahada savaşan vekiller için sınırdan Patriot menzili derinliğinde fiili bir uçuşa yasak bölge oluşturmak ve Ulusal Koalisyon tarafından kurulması beklenen geçiş hükümetinin güvenliği NATO Patriotlarıyla garanti altına alınan Suriye Bingazi’sine intikalini sağlamak.
4- Şam yönetiminin devrilmesi ihtimali ile ortaya çıkabilecek muhtemel bir bölgesel savaşta İran ve Rusya’ya karşı caydırıcı olabilmek.
Libya müdahalesi sırasında yer aldığı NATO misyonunda muharip güç olmayı kabul etmeyen ve Libya’yı bombalamayacaklarını[6] belirten Erdoğan hükümeti, Suriye’ye karşı sınırlarına yerleştirdiği NATO Patriot füzelerinin komutasını NATO Komuta Kontrol Sistemine bırakıyor.[7]
Suriye’ye karşı ateşlenecek bu füzelerin komutasının NATO’da olacağı gerçeğini, NATO Müttefik Kuvvetler Komutanlığı’nda Türk personelin de bulunuyor olmasıyla izah ediyor.[8]
Geçtiğimiz haftanın NATO-Türkiye ilişkileriyle ilgili bir diğer gelişmesi de NATO’nun İzmir’de yeni bir üs kurması oldu.
İzmir Şirinyer’deki yeni NATO üssünün öneminin çok büyük olduğu görülüyordu. Çünkü NATO, yeni yapılanma kapsamında komuta merkezi sayısını 11’den 6’ya indirmekteydi ve bu 6 komuta merkezinden biri de İzmir Şirinyer’deki üs olmaktaydı.[9]
Suriye savaşının ileri hattı Türkiye
Başbakan Erdoğan, Suriye’deki vekalet savaşının yıllara yayılabilecek bir yıpratma savaşına dönüşmeye başladığının anlaşılması üzerine ekim ayının ortalarında Suriye sorununun çözümüyle ilgili olarak İran ve Rusya’yı da içeren bir “üçlü müzakere sistemi” söz konusu etmişti.
Türkiye’nin Suriye konusunda savaş seçeneğinden siyasi çözüm seçeneğine dönebileceği yorumlarına sebep olan “üçlü müzakere” seçeneği, 31 Ekim’den sonra bir daha gündeme gelmedi.
Öyle gözüküyor ki ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un 31 Ekim tarihli müdahalesiyle Katar’da Suriyeli muhaliflere yeni bir örgüt kurdurması ve Suriye devriminde Washington’un liderliği doğrudan üstlenmesi, Erdoğan hükümetinin savaş seçeneğine yeniden yoğunlaşmasına sebep oldu.
Suriye’deki vekalet savaşının yarattığı mülteci sorunu, Türkiye’nin dış ticaretinin olumsuz yönde etkilenmesi ve bu olumsuz etkiyi gidermek için Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Gazze’de ağladığı günlerde Erdoğan hükümetinin İsrail’le ticari gemi seferleri başlatması[10], Ankara tarafından katlanılabilir riskler olarak gözüküyordu.
Zira, Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi (AFAD), Suriyeli mülteciler için sponsor aramaya başlamış[11], İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin de Suriye vatandaşlarına bir yıl oturma izni verildiğini açıklamıştı.[12]
Ancak Erdoğan hükümetinin doğrudan bir taraf olduğu Suriye’deki vekalet savaşı, Türkiye sınırında hiç de hesaba katılmadığı anlaşılan PYD ve PKK merkezli ciddi ve stratejik bir güvenlik sorununun ortaya çıkmasına sebep oldu. Zira;
1- Suriye’de desteklenen silahlı gruplar aracılığıyla sınırdaki Kürt milislerin ortadan kaldırılması sağlanamadı.[13]
2- Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin örgütlediği Kürt gruplarla PKK’nın uzantısı olarak nitelenen PYD bir Kürt ordusu kurma kararı aldı.[14]
3- PKK’nın Suriye’de kurulan Kürt ordusuna katılacağı açıklandı.[15]
ABD’nin “Suriye devriminde” doğrudan liderlik rolü üstlenmesi, yeni kurulan örgütün sahada etkili kazanımlar elde edebileceği beklentisi ve sınırda PKK bağlantılı silahlı Kürt gruplarının etkili bir varlık göstermeye başlaması, Erdoğan hükümetini müzakere seçeneğinden savaş seçeneğine döndüren etkenler olarak öne çıktı.
Suriye sınırına yoğun bir askeri sevkiyat yapıldı, top namluları Suriye’ye çevrildi,[16] Lübnanlı ortakların Suriye’deki silahlı grupları Türkiye üzerinden silahlandırmasına izin verildi[17], Amerika’nın el-Kaide bağlantılı radikal unsurları gerekçe göstererek yanaşmamasına[18] rağmen Suriye’deki isyancılar savaşın seyrini değiştirebilecek ağır silahlarla silahlandırıldı[19], nihayet NATO’dan Patriot füzeleri talep edildi.
Suriyeli muhaliflerin Katar’da yeni bir örgüt kurmalarına öncülük eden Amerika’nın eski Şam Büyükelçisi Robert Ford, yeni örgütün “Demokratik, insan haklarına saygı gösteren ve bölgede istikrar gücü olan, bizim de kuvvetle destek verdiğimiz bir Suriye vizyonu”na sahip olduğunu bu sebeple de bu örgütü “çok kuvvetle” desteklediklerini açıkladı.
Ancak bu, Washington’un yeni örgüte açık çek verdiği anlamına gelmiyor. “Onlar kendilerini geliştirdikçe bizim de pozisyonumuzun evrileceğini bekliyorum”[20] diyen Ford, muhaliflerin silahlandırılmasına ve savaş seçeneğinden siyasi çözüm seçeneğine geçiş ihtimaline ilişkin olarak da şunları söyledi.
“Birçok kişi, aktif olmayı silahlarla bağlantılandırıyor ve bunun bir hata olduğunu söylemeliyim. Silahlar bir strateji değildir, silahlar bir taktiktir. Bunu bir daha söyleyeyim; silahlar bir taktiktir. Bunu çok net söyleyeceğim; askeri çözümün Suriye için en iyi yol olmadığını düşünüyoruz. Bir tarafın diğer tarafı ele geçirerek kazanma çabaları sadece şiddeti uzatacaktır ve zaten korkunç vaziyette olan insani durumu daha da ağırlaştıracaktır."
Ford’un bu sözlerinden şu sonuçlar çıkarılabilir:
1- Yeni kurulan örgüt, sahadaki radikal İslamcı grupları tasfiye etmedikçe ve verilecek silahların bu grupların eline geçmeyeceğini garanti etmedikçe Washington’un ağır silah vermeme konusundaki tutumu değişmeyecektir.
2- Washington’un yeni örgüte desteği, yeni örgütün Washington’un beklentilerini karşılayıp karşılayamamasına bağlı olarak değişebilecektir.
3- Washington, yeni örgütle birlikte savaş seçeneğine bir şans daha vermektedir; ancak yeni örgütün de savaş seçeneğiyle Şam yönetimini devirememesi halinde Washington’un tercihi siyasi çözümden yana değişebilecektir.
Suriye Muhalefeti ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’nun kurulmasının ardından Özgür Suriye Ordusu’ndan (ÖSO) bir grubun “Özgür Askerler Birliği”ni kurmaları ve yeni örgütle irtibat halindeki 50 ÖSO üyesinin, yeni Suriye ordusunu kuracağının ve silahlı muhaliflere yapılan maddi yardımlar ile lojistik ve malzeme desteğini koordine edeceğinin[21] açıklanması, Suriyeli muhaliflerin Washington’dan verilen mesajı aldığını gösteriyor.
Siyasi muhaliflerin ABD beklentilerine uygun bir şekilde Katar’da yeninden yapılandırılması, yeni siyasi örgütün, sahada savaşan silahlı gruplar üzerinde otorite kurmayı başarıp başaramaması ve sahadaki radikal İslamcı unsurların bu gelişmelere vereceği muhtemel tepki, Amerika’nın savaş seçeneğine açtığı kredinin limitini belirleyecek parametreler olarak gözüküyor.
Elbette NATO’nun Türkiye’nin Patriot talebine vereceği cevap ve 12 Aralık’ta Fas’ta yapılması beklenen “Dostlar Toplantısından” yeni örgütü bir geçiş hükümeti kurmaya teşvik edip etmemesi de savaş seçeneğine açılan kredi limitine ilişkin fikir verecek.
[1]http://haber.gazetevatan.com/turkiye-bu-istihbarat-uzerine-istemis/496904/1/G%C3%BCndem
[2]http://siyaset.milliyet.com.tr/gul-suriye-turkiye-yi-hedef-almaya-cesaret-edemez/siyaset/siyasetdetay/30.11.2012/1635254/default.htm
[3]http://www.samanyoluhaber.com/dunya/Rusyanin-rahatsizliginda-son-nokta/892949/
[4]http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1109298&CategoryID=81
[5]http://dunya.milliyet.com.tr/israil-basinindan-patriot-yorumu/dunya/dunyadetay/27.11.2012/1633643/default.htm
[6]http://www.sabah.com.tr/Gundem/2011/03/22/ucaklarimiz_libya_halkini_bombalamaz
[7]http://haber.gazetevatan.com/nato-son-noktayi-koydu/495575/1/G%C3%BCndem
[8]http://www.sabah.com.tr/Gundem/2012/11/25/patriotlarin-komutasi-muttefik-kuvvetlerin
[9]http://www.hurriyet.com.tr/ege/22047784.asp
[10]http://haber.gazetevatan.com/hatay-israile-baglandi/494122/2/Haber
[11]http://www.haber27.com/suriyeli-siginmacilara-sponsor-araniyor-97032h.htm
[12]http://haber.gazetevatan.com/flas-flas-bakan-o-sayiyi-acikladi/496395/9/Siyaset
[13]http://www.hurriyet.com.tr/gundem/22010241.asp
[14]http://www.cnnturk.com/2012/dunya/11/29/kurtler.suriyede.ordu.kuruyor/686597.0/
[15]http://dunya.milliyet.com.tr/pkk-dan-suriye-deki-kurt-ordusuna-katilma-karari/dunya/dunyadetay/29.11.2012/1634856/default.htm
[16]http://gundem.milliyet.com.tr/obus-namlulari-suriye-ye-dondu/gundem/gundemdetay/28.11.2012/1633922/default.htm
[17]http://www.ydh.com.tr/HD11110_muhalifleri-turkiye-uzerinden-silahlandirdigini-itiraf-etti.html
[18]http://haber.stargazete.com/dunya/abd-muhaliflere-silah-verilmesine-karsi/haber-708186
[19]http://www.ntvmsnbc.com/id/25401752/
[20]http://haber.stargazete.com/dunya/abd-muhaliflere-silah-verilmesine-karsi/haber-708186
[21]http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1109502&CategoryID=81