YDH Suriye Temsilcisi Mehmet Serim, Suriye’nin kültür ve medeniyet değerlerine dikkat çekerek iki yıldır süren vekalet savaşı ile yaşanan kayıpları ve Batı’nın muhtemel saldırısının sonuçlarını yazdı.
Her insanın iki vatanı vardır: Birisi kendi vatanı diğeri Suriye – Andre Parrot (Louvre müzesi eski müdürü)
Şair ve filozof Ebu Ala el-Maarri, Maarrat el-Numan’da yaşadı. Şair Numan bin Munzir de öyle..
İslam’ın tarihsel isimlerinden Seyfüddevle’nin kuzeni Abu Firas el-Hamadani Halepliydi.
Bugün Birleşmiş Milletler binasının duvarında bir kopyası bulunan, tarihte ilk yazılı anlaşma olarak bilinen Kadeş Anlaşması bu topraklarda imzalandı.
İslam Peygamberi Hz. Muhammed’i daha çocukken konuk eden ve kendisini uyararak Mekke’ye geri dönmesini sağlayan Rahip Bahira’nın manastırı Şam’a 120 km uzaklıktaki Busra el-Şam’da bulunuyor. Hz. Muhammed Rahip Bahira’nın öldüğü yılı “yas yılı” ilan etmişti.
Dünyanın en eski alfabesi Lazkiye yakınlarındaki Ugarit antik şehrinde bulundu.
Efsanelere konu olan Kraliçe Zanobia bu topraklarda hüküm sürmüştü. Zanobia Şam’a 300 km’den daha uzak olan Palmyra şehrine Şam’daki Ayn Fije’den kanallarla su götürecek kadar ileri bir uygarlık kurmuştu.
Pisagor Sayda’da yaşadı, Suriye’de dolaştı.
Cibran Halil Cibran bu toprakların yetiştirdiği, Arap dilinin en büyük şair ve yazarlarındandı.
Hama büyük şair Ebul Fida’nın memleketiydi.
Arap dünyasının en büyük udilerinden ve şarkıcılarından Ferid el-Atraş ve kız kardeşi, büyük ses sanatçısı Esmahan bu topraklardan çıktı.
Hıristiyan Marunilerin ilk lideri bu topraklarda yaşadı ve ilk kiliseleri de bu topraklardadır.
Tarihte ilk senetli alışveriş Hamidiye çarşısının yakınlarında bulunan hanlarda yapıldı.
Arap şiirinin en büyük isimlerinden Ebu Nawas bu topraklarda yaşadı, şiirlerini bu topraklarda yazdı.
Arap dünyasının en büyük şairlerinden Bedevu’l Cebel Lazkiye yakınlarında doğup büyüdü, şiirlerini buradaki dağlarda yazdı.
El Kaide terör örgütünün Amman’da gerçekleştirdiği bombalı saldırıda hayatını kaybeden, “Çağrı” filminin yönetmeni Mustafa Akkad Halepliydi.
Halep Arap müziğinin kalbiydi. En büyük müzisyenler bile Halep’e gittiklerinde eleştirilmekten korkarlardı.
Sosyalist gelenekçiliğin ilk ressamı olarak sayılan Lueyy Keyyalı ve ünlü plastik sanatçısı Fatih el-Müderris Halepliydi.
Arapların en büyük seslerinden Sabah Fahri ve en büyük müzisyenlerinden Ahmed Opperi Haleplidir.
Uluslararası tescilli 100 icadı bulunan ve isyan sürecinde “devrimciler” tarafından öldürülen İsa Abbud humusluydu.
Zanobia’nın ülkesi Palmyra’daki müzede bulunan mumyalar, Mısırdakilerden daha eski tarihliydi.
Dünyanın en eski ve bütün olarak sağlam kalabilen tek tiyatrosu Busra’dadır.
Erguvan boyası dünyaya Suriye’den yayılmıştır.
Eşnar Suriye kralıydı. Üç oğlu oldu: Finikes, Kadmus ve Kilikes. Kızının adı ise “Avrupa” idi. Bugün Avrupa Kıtası’nın adı işte bu Prenses Avrupa’dan gelmektedir.
Demokritos’un atomcu görüşü kendisine sorulduğunda “Demokritos yanılıyor, atom da parçalanabilir. Ancak o zaman büyük zararlar oluşur” diyen ünlü kimyacı Cabir bin Hayyan bu topraklarda bilim yaptı.
Arapçaya ilk felsefe çevrilerini yapanlar Suriyeli Süryanilerdi.
Gitar İspnaya’ya Suriye’den gitti. O zamanki adı “6 telli” (sittetu avtar) anlamında “sitar”dı.
Hafız Esad’ın isteği ile 8 bin sayfalık Suriye tarihini yazan Ahmet Davut (oğlu değil!) bu topraklarda yaşadı.
Ünlü Fransız oryantalist Louis Massingon’un Suriye seyahatlerinde ziyaret ettiği “allame” Şeyh Süleyman el-Ahmed Lazkiyeliydi. Şeyh Süleyman el Ahmed tüm mezhep ve dinlerden insanların ziyaret ederek görüşüne başvurduğu “hakem” konumundaydı.
Hz. İsa’nın konuştuğu dil olan Aramice’nin dünyada halen konuşulduğu tek yer Şam’a 50 km uzaklıktaki Malula’dır.
Ünlü Roma imparatoru Lucius Septimus Severus’un karısı Prenses Julia Dumna, Humus doğumluydu.
Hz. Ali’nin kızları Ummü Gülsüm, Rukiyye ve Zeyneb’in kabirleri Şam’dadır. İslam’ın ilk müezzini Bilal el-Habeşi’nin türbesi Şam’daki “Bab el Sağir” mezarlığındadır. Şam’daki mezarlıklarda Hz. Muhammed’in torunlarından onlarcasının mezarı mevcuttur.
Bugün Suriye’yi Mısır ve Yunan ile birlikte hem Batı uygarlığının anavatanı yapan hem de İslam dünyasının en büyük merkezlerinden biri haline getiren; ama aynı zamanda tüm İslam ve Arap dünyasından ayıran, işte bu tarihsel, dinsel ve kültürel birikimdir.
İsyan sürecinde “devrimciler” sanayinin, sanatın, müziğin şehri Halep’in bir kısmını yerle bir ettiler, Osmanlı döneminden kalan ünlü çarşıyı, bizzat Abdülhamit tarafından gönderilen büyük avizeleri, tarihi eserleri yağmaladılar, yaktılar, yıktılar.
Halep’te artık Arap dünyasının en büyük eserleri bestelenmiyor, büyük şairler şiirlerini okuyamıyor. Halep’te artık sadece kan ve gözyaşı var.
İdlib’in Maarrat el Numan ilçesine girdiklerinde Ebu Ala el Maarri’nin heykelini kırdılar, ünlü mozaikleri çalıp (iddialara göre) Türkiye’ye götürüp sattılar.
Palmyra’da bulunan dünyanın en eski mumyalarını, tarihi eserleri çaldılar, vahşice parçaladılar. Bazı som altın heykelleri parçalara ayırıp Suriye dışına çıkardılar.
Rahip Bahira’nın Hz. Muhammed’i ağırladığı yer olan Busra’da tarihi ne varsa harap ettiler ya da “cihat” için mekan olarak kullandılar.
Hicr bin Adiy, Ammar bin Yasir gibi İslam büyüklerinin ziyaretgâhlarını tahrip ettiler, Hz. Zeyneb’in türbesine saldırılar düzenlediler.
(Henüz Şam’daki ilk Türk hava şehitlerinin mezarlarına, eskiden Jüpiter tapınağı olan Emevi camiine, Osmanlı eserleri olan Hamidiye ve Mithat paşa çarşılarına, Hicaz tren istasyonu binasına, Süleymaniye tekkesi ve içinde bulunan Vahdettin’in mezarına ve daha birçok esere dokunamadılar. “Osmanlı’yı canlandırmak” isteyen zihniyet de füzelerin Şam’a inmesi için sabah akşam dua ediyor, kulis yapıyor.)
Suriye halkı artık sabahları Feyruz’un şarkıları ile dingin sabahlara uyanmıyor, kan, ölüm, vahşet, cinayet haberleri ile başlıyor güne.
Suriye halkı artık Ummu Gülsüm’ün şarkıları ile “melankoliye” uyumuyor. tecavüz, saldırı, patlama haberleri ile kabuslara yatıyor.
Sırtlanlar işbaşında
Ölen binlerce insan, mühendisi, doktoru, öğretmeni, mucidi, şairi, bilim insanı, askeri, sanatçısı genci, yaşlısı ile Suriye’nin birikiminden koparıldı.
Yetmedi.. Aylardır Suriye’de vekalet savaşı yürütenler sonuç alamayınca “iş başa düştü” deyip, Suriye’ye saldırı hazırlığına giriştiler.
Saçmalıklarla dolu bir dönemden geçiyoruz. -eğer gerçekleşirse- Suriye saldırısı sanırız (Irak saldırısı ile birlikte) tarihe “en alçakça” yapılan saldırı olarak geçecek.
Günümüzün sözde devlet adamları olarak dünyanın çeşitli ülkelerinde koltukları işgal edenler aşağılıkta sınır tanımıyor.
Sırtlanlar topluluğu dünyanın en eski şehri Şam başta olmak üzere “dünyanın en büyük açık hava müzesini” bombalar ile yok etmeyi, binlerce yılın birikimini taşıyan halkını katletmeyi düşünüyor.
Demokrasi ve insanlık adına insanlığa ait ne varsa darbe vurmaya, yeryüzünden silmeye kararlılar.
Kim kazanacak?
Suriye’ye yönelik saldırı senaryoları aylardır yazılıp çiziliyordu. Ancak ilk kez bugünlerde ciddi biçimde konuşulmaya başlandı. İlk defa ABD ve müttefiki ülkeler savaştan bu kadar somut biçimde söz etmeye başladılar.
Saldırı olacak mı belli değil; ancak güçlü bir olasılık olarak masada. Suriye yönetimi bile gerekli bütün tedbirleri aldı ve savaş düzenine geçti.
Eğer bu saldırı gerçekleşirse en kötü senaryoya göre savaş tüm bölgeye yayılacak.
Kimileri bütün bu projeksiyonları Dolar – petrol üzerinden hesaplıyor. Oysa petrol fiyatları yükselecekmiş, Dow Jones düşecekmiş, Doların fiyatı fırlayacakmış; bunlar aklı başında hiçbir insanın umurunda değil.
Savaş olursa Suriye’de insanlık büyük bir darbe daha yiyecek. Bir zamanlar filozofların ayak izleri, şairlerin sesleri ile şekillenen bu topraklara Irak’ta yapıldığı gibi Amerikan askerlerinin botlarının izleri hakim olacak.
Savaş olursa Cibran Halil Cibran “Deliliğimde hem özgürlüğü hem de güvenliği buldum. Yalnızlığın özgürlüğü ve anlaşılamamanın güvenliği.. Çünkü bizi anlayanlar içimizde bir şeyleri esir eder. Bırakın güvenliğim ile övüneyim. Bir hırsız bile hapishanede diğer bir hırsızdan güvendedir” diyemeyecek.
Savaş olursa Feyruz :
bana bir ney ver ve (şarkı) şöyle
çünkü şarkılar varlığın sırrıdır
ve ney’in sesi,
varlığın sona ermesinden sonra da sürer.
benim gibi
orman sınırsız bir ev oldu mu senin için?
küçük ırmakları takip ettin,
kayaları tırmandın mı?
varlığın rayihasında yıkandın
ve ışığında kurundun mu?
şafağı
ilahi kadehten kendi şarabınmış gibi içmeyi denedin mi?
benim gibi
bir öğle sonrası
salkımlarının altın avizeler gibi sallandığı
asma ağaçlarının arasında oturdun mu?
benim gibi
gece kırlarda uyuyup
gökyüzü ile örtündün mü?
Diyemeyecek.
Amerikan askerlerinin Irak’a ayak basmasından sonra yaptıkları ilk işlerden biri yaklaşık 20 bilim adamını öldürmek olmuştu. Bu bilim adamları dünya çapında işlere imza atmışlardı.
Irak’ta yağmalanan değerler insanlığın en önemli hazinelerindendi.
Şimdi sıra Mısır ve Irak ile birlikte dünyanın üç büyük müzesinden biri olan Suriye’de mi?
Savaş olursa insanlığın tarihe uzanan köklerinden biri daha kesilecek.
Savaş olursa Batı kendi ayaklarından birini kesecek. İslam dünyası ise en büyük darbelerden birini yiyecek.
Ancak ne Batı’nın umurunda bu, ne de Müslüman geçinenlerin.. Onlar şimdi kendi koltuklarını koruma düşüncesinin verdiği hırs ile Batı’nın Müslüman bir ülkeye düzenleyeceği yıkım saldırısına yardım ve yataklık peşindeler.
Gerisi mi?
Nazım’ın sözü ile bitirelim:
Savaş; korku ve sefaletten başka bir şey veremez. Yakar, yıkar, öldürür, yok eder…