YDH Suriye Temsilcisi Mehmet Serim, Ahmet Toma’yı kurduğu geçiş hükümetinin başbakanlığından alan Ulusal Koalisyon’u ve bu örgütün arka planını yazdı.
Kendilerine Suriye Ulusal Koalisyonu adını veren oluşumun “başbakanı” Ahmet Toma geçtiğimiz günlerde görevden alındı, hükümeti ‘düştü.’
Haberlere baktığınız zaman sanki yüzbinleri ya da milyonları kapsayan, alternatif yönetim projeleri olan; her biri binlerce kişiyi temsil eden üyelerin yer aldığı bir oluşum varmış gibi bir izlenim çıkıyor ortaya.
Bu izlenim gerçeği yansıtıyor mu?
İdeolojisi olmayan devrim(ciler)
Ulusal Konsey
Suriye’de olayların başlaması ile birlikte sadece keskin nişancılar değil, el-Cezire başta olmak üzere bir kısım dünya medyası da harekete geçti. Devletler bazında ise zaten olaylardan önce başlayan; muhalifler ile temas / planlama / maddi ve askeri destek faaliyetleri somutlaştı.
Keskin nişancıların görevi hem göstericileri, hem de güvenlik güçlerini hedef alarak kaos yaratmak, yönetimi devirme niyetindeki devletlerin görevi muhalefet yaratmak, medyanın görevi ise önceki ikisinin haberlerini / propagandasını yapmaktı.
Buna göre önce Suriye ordusundan subaylar ayrılmaya başladı ve “Özgür Suriye Ordusu” adı verilen örgütün temeli oluşturuldu.
Ardından silahlı mücadele aşamasına girildiği ilan edildi (silahlar önceden hazırdı zaten) ve çeşitli örgütler ortaya çıkmaya başladı.
Projenin siyasi kısmının temeli ise Antalya’da atıldı ve daha sonra İstanbul’da “Ulusal Geçiş Konseyi” (Ulusal Konsey) kuruldu.
İsmine bakılırsa geçiş sürecinin yakın olduğuna kesin gözüyle bakılıyordu.
Libya’dakine benzer bir taktik ve hedef ile oluşturulan Ulusal Konsey’in kuruluşu Suriye’de binlerce kişinin katıldığı kutlamalara neden olmadı elbette. Çünkü bir kısmı saf bir şekilde ve haklı olarak reform için sokağa çıkan insanların kendisi de ne olup bittiğini bilmiyordu. Dahası Ulusal Konsey’de yer alan insanların Suriye içinde bilinirliği siyaset ile ilgilenen kesim ile sınırlıydı.
Ulusal Konsey, her şeyden önce Suriye’de değişim için bedel ödemiş isimler tarafından tepki ile karşılandı.
Muhaliflerin halk nezdinde kabul gören isimlerinden Heysem Menna Şubat 2012’de yaklaşık 8 ay önce kurulan Ulusal Konsey’in neden başarılı olamadığını ve olamayacağını şöyle açıklamıştı:
Onlara katılmayı kabul etmedim; çünkü Ulusal Konseyin Suriye içindeki ve dışındaki gerçekleri anlatan bir grup olmadığını gördüm. Ayrıca bu konsey, rayiç olan sivil ve siyasi temsilcilerden uzak bir şekilde kuruldu. Yabancılar, tıpkı Libya’da olduğu gibi bir Ulusal Geçiş Konseyi peşine düştüler. Benimle Galyon arasında şahsi bir ihtilaf yok. O, 20 yıldır akademik ortamlarda bulunuyor, ben ise Arap ve uluslar arası hukuk alanlarında faaliyet gösteriyorum. Ulusal demokrasinin geleceği için ne zaman ihtiyaç olsa biz işbirliği içerisinde olduk. O, içinde yer aldığı Koordinasyon Kurulu’ndan Suriye ulusal ittifakıyla görüş birliğine vararak ayrıldı ve bir ulusal konsey kurma düşüncesine kapıldı. Belki de bu konsey, ona Ulusal Koordinasyon’un ya da Ulusal İttifak’ın vermediği kişisel bir rol ve konum vermişti. Konseyin başkanlığı ona teklif edilince de bunu kabul edip gitti.[1]
Ulusal Konsey’in yapay bir oluşum olduğu, tabandan gelmediği gerçekliği bir yana ideoloji sorunu da vardı.
Örneğin konseyin başına getirilen Burhan Galyun katı laik anlayıştan gelen bir isimdi; ancak konseyin üyeleri içinde Müslüman Kardeşler örgütünden isimler de vardı.
Esad’ı devirmenin ideoloji değil, bir amaç olduğu düşünülürse problem yoktu; ancak koalisyon bir ülkeyi yönetme iddiasındaydı ve ideoloji olmadan yönetim de olmazdı. Bu “küçük kusur” konseyi oluşturan ülkeler tarafından da göz ardı edilmişti.
Ancak arıza kaçınılmaz olarak kendini gösterecekti. Nitekim bir süre sonra konsey içinde anlaşmazlıklar baş gösterdi. Anlaşmazlıklar (zaten olmayan) ideoloji için değildi, daha çok kişilerin veya grupların etkinlik kavgasıydı.[2]
Ulusal Koalisyon
Ulusal Konsey bu kavgalarla Suriye’de kendilerini bekleyen milyonların değil (çünkü öyle bir şey yoktu) ama oluşumlarını sağlayan ABD, Fransa, Türkiye gibi ülkelerin sabrını taşırdı.
Yapılan onca yatırıma / masrafa / medya bombardımanına rağmen “muhaliflerin geçiş konseyi” istenen “başarıyı” elde edememişti.
Bunun üzerine Batı bloku şapkadan yeni tavşan çıkarmaya karar verdi ve bu kez büyük beklentilerle ile sunulan “Ulusal Koalisyon” (Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Koalisyonu) kuruldu.
Basına Emevi Camii eski hatiplerinden Muaz el-Hatib getirildi.
Ulusal Konsey ise başarısızlığın örtülmesi ve gerektiğinde yeniden tedavüle sokulması amacıyla lağvedilmedi ve ulusal koalisyon bünyesinde tutuldu.
Ulusal Koalisyon için büyük umutlar pompalandı. (Suriye halkı olan bitenden habersizdi yine.) Suriye’nin Arap Birliği’ndeki sandalyesi Koalisyon’a verildi. Arap Baharı adı verilen sürecin davul – zurna ekibi el-Cezire’nin sahibi Katar emiri Hamad Suriye’nin Katar büyükelçilik binasını Ulusal Koalisyon’a hediye etti.
Komik olan “büyükelçinin” vize almak için Suriye’nin Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki büyükelçiliğine gitmek zorunda olmasıydı.
Batı Koalisyon’u kurdurduktan sonra Suriye kumarındaki kozunu yükseltti ve Koalisyon’a hükümet kurma görevi verdi.
“Teksaslı” Gassan Hito başbakanlığa getirildi. Hito’nun Ulusal Koalisyon’un internet sitesinden “bakan aranıyor” ilanı vermesi hezimetin ilanıydı; ancak sahne kurulmuştu ve roller verilmişti. Ücreteler de dolgundu.
Sonunda “sürgünde Suriye hükümeti” kuruldu. Gerçi Koalisyon ve Konsey’in önde gelen isimleri Suriye’nin % 70’ine hakim olduklarını iddia ediyorlardı; ama hükümeti sürgünde kurmayı tercih etmişlerdi.
Hito bir süre sonra görevinden ayrıldı, yerine Ahmet Toma getirildi. Toma geçtiğimiz günlerde yapılan oylamada “güvenoyu alamayınca” görevinden ayrıldı ve önümüzdeki günlerde atanacak yeni başbakan beklenmeye başlandı.
Ulusal Koalisyon’un kaderi Konsey’in kaderinden farklı olmadı, olamazdı da; çünkü Konsey gibi suni bir yapıydı ve Suriye’deki milyonların ajandası yine farklıydı.
Kurulduğu günden bu yana Koalisyon’un kendi içindeki kavgalar / yolsuzluk ve dikta suçlamaları / çekişmeler / istifaları anlatmadık, çünkü sayfalara sığmaz.
Dostlar Grubu kumpanyası
Suriye krizi başladığı zaman genel itibarı ile iki blok oluştu:
1) Suriye (yönetimi), Rusya (ve birlikte hareket eden Çin), Cezayir
2) ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Türkiye, İsrail, Suudi Arabistan ve Katar
Bu ülkelere NATO, Arap Birliği, BRICS ülkeleri, AB ülkeleri gibi oluşumlar ve devletler de eklenebilir.
Bu iki blok Suriye krizi başlatıldığından bu yana karşı karşıya. Suriye – Rusya – İran bloku Batı’nın Suriye’yi “ham yapma” hamlelerini başarıyla savuşturunca Batı; kendi çıkarlarını “uluslararası toplumun kararıymış gibi” dayatmak üzere kurduğu BM’nin dışında oynamaya karar verdi ve Suriye Halkının Dostları Grubu (Dostlar Grubu) adı altında bir oluşuma gitti.
Bugüne kadar Trinidad – Tobago’nun Suriye’deki insan hakları ihlalleri konusuna neden müdahil olduğu halen merak konusu. Ama dostlar grubu önceleri bu ve benzer ülkeler de dahil 100’un üzerinde ülkeyi toplamayı başardı.
Ancak bu oluşumun da suni bir oluşum olduğu daha ikinci toplantıda ortaya çıktı. Zorla hazır bulundurulan ülkeler “kusura bakmayın işimiz gücümüz var” deyip çekilince geriye ABD ve dostları kaldı.
Dostlar grubu da en az Katar’ın Hamad’ı kadar tiyatro sanatına önem veriyordu. Hollande, Muaz el-Hatib’i Elyse’de ağırladı, Obama Ahmet Carba ile Beyaz Saray’ın kim bilir hangi salonunda poz verdi.
Carba’nın ABD’ye vize başvuru formunda yer alan “Af, bağışlama veya benzeri yasal işlem kapsamına girse dahi, herhangi bir suçtan veya cürümden ötürü tutuklandınız mı veya hüküm giydiniz mi? Hiç kontrollü madde (uyuşturucu) kaçakçılığı, fahişelik veya kadın satıcılığı ile uğraştınız mı?” sorusuna cevaben hangi şıkkı işaretlediğini bilmiyoruz.
Çekirge sürüsü
Herhangi bir ülkede devrim yapmaya çalışanları eğer füze üslerinin bulunduğu haritayı ülkenin baş düşmanına teslim ederse bunlara ne denir? Suriye’de halkı temsil ettiğini öne süren “muhalifler” bunu yaptılar. Babasının mali gibi Golan’ı İsrail’e vermekten bahseden mi dersiniz, Direniş ekseni ile ilişkileri kesmekten söz eden mi dersiniz ne ararsanız var bu ‘muhaliflerin’ arasında. Böyle bir muhalefetin halk içinde taban bulması mümkün mü?
Suriye halkının dostları olduğunu iddia eden ülkeler grubunun desteklediği terör örgütlerinin Suriye’de neler yaptığı ortada.
Okullar, hastaneler, kütüphaneler, dini mekanlar, tarihi mekan ve eserler yakıldı / yıkıldı / parçalandı. Ülkenin beyin gücü büyük darbe yedi.
Yeni düzen getirme iddiasında olanlar ortada düzen getirilecek bir ülke bırakmadılar.
“Rejim bombaladığı için böyle oldu” iddialarının geçersizliği burada yaşayanlar tarafından tek tek mekanların adı verilecek kadar ayrıntılarıyla biliniyor. Bu mekanların neden ve nasıl vurulduğu, nasıl harap olduğu da biliniyor. Bu nedenle halk “rejim bombalıyor, kendi ülkesini harap ediyor” propagandalarına inanmıyor.
Tecavüzler, kafa kesmeler, kendi kızları ya da anneleri ile cihat için seks fetvası verenler, dini kuralları kendi kafasına göre yorumlayanların rezillikleri Suriye halkı tarafından biliniyor.
Bunlarla devrim ahlakına sahip muhalifleri ayırt etmek gerekir elbette. Yukarıda adı geçen Heysem Menna gibi. Ancak bu profildeki muhaliflerin neden daha ilk günlerden itibaren dışlandığı dikkatinizi çekmedi mi?
Şimdi neredeler?
Eski başbakan Riyad Hicab’ın Suriye’den ayrılan en yüksek dereceli kişi olarak ‘devrime’ yeni heyecan katması ve başına geçmesi beklenmez miydi?
Ordudan ayrılan bunca generalin “%70’ine hakim oldukları” Suriye topraklarında cephede olmaları gerekmez miydi?
Nerede bu her seferinde “Esad’a büyük darbe vurarak” ayrılan siyasiler, generaller, memurlar, insanlar?
Batı’nın durumu fırsat bilerek kendi çıkarları doğrultusuna evirmek üzere burnunu sokması yüzünden Suriye’de onlarca bileşenden oluşan hareket insanlık düşmanı bir güruhun eline geçti.
On binlerin ölümüne, kardeş kavgasına, ülkenin yerle bir olmasına ve gördüğü her şeyi yok eden çekirge sürüsü gibi Sadece Suriye’nin değil tüm Ortadoğu’nun başına bela olan örgütlerin varlığına yol açan bu işbirlikçi isimler şimdi neredeler? Şimdi kimin parası ile hangi otelde yaşıyorlar?
Obama Beyaz Saray’da Carba ile aynı masaya oturduktan yaklaşık bir ay sonra muhaliflere yaptıkları “yardımları” fantezi” olarak değerlendirmişti.
Batı Suriye halkının değil, (Batı’nın) kendi önceliklerini savunacak kuklalar ile çalışmaya devam ettiği sürece daha çok itiraflara şahit olacağız demektir.
[1]YDH. 14 Şubat 2012. İstanbul Konseyi, dış müdahale ile kuruldu http://www.ydh.com.tr/HD9855_istanbul-konseyi-d%C4%B1%C5%9F-m%C3%BCdahale-ile-kuruldu.html
[2]Fehim Taştekin, Radikal, 19 Mart 2012. Muhalefet muhalefetin kurdu http://www.radikal.com.tr/yazarlar/fehim_tastekin/muhalefet_muhalefetin_kurdu-1082188