"Kazanmaktan başka seçeneğimiz yok"

img
"Kazanmaktan başka seçeneğimiz yok" YDH

Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esed, Suriye’de yaşanan son gelişmelerle ilgili açıklamalarda bulundu.




YDH- Cumhurbaşkanı Beşşar Esed, Suriye televizyonu tarafından canlı yayımlanan konuşmasında Suudi Arabistan ve Türkiye’nin Suriye’nin kendi başına Suriye'ye asker gönderme kararı verebilecek durumda olmadığını söyledi.

Cumhurbaşkanı Esed’in konuşmasında öne çıkan bazı bölümler şöyle:

Bir kişi hükümete ve politikalarına karşı olma hakkına sahiptir, hükümetin değişmesi yahut politikalarının değişmesi çağrısı yapabilir. Fakat hiç kimse devleti değiştiremez, devlete hepimizin ihtiyacı var.

Bir diğer farklılaşan nokta devlet ve rejim. Ne yazık ki şimdiye kadar devlet yanlısı medya ve hükümet yanlısı medya sadece rejim kavramıyla konuştular ve bu tehlikeli bir meseledir. Rejim kelimesi kullanıldığında bu bir saldırıdır, sadece hükümete değil fakat halka da saldırıdır.

Suriye çapında protestolara katılanların sayısı en yüksek haliyle 150 bini geçmez. Bunların çoğuna da para ödenmiştir. Doğru değil ama bunların sayısının 1 milyona ulaştığını var sayalım. O zaman 14 milyonda bir milyon değersizdir. İlk dönemlerde başarısız olunca Nusra ve ardından IŞİD’a döndüler ve bugünkü duruma geldik.

Beş yıl sonra geldiğimiz noktada altyapımızın çökmesi ve ekonomimizin büyük hasara uğramasıyla bir şey ispatlandı: Batı her zaman yıkımda beceriklidir ama kendi yoluyla yeniden inşaya değil.

Batılı ülkeler terörizmi desteklemeye odaklandılar. Aynı zamanda baş oyun siyasidir. Kendilerinin Suriye’de barışçı politikalar izleyen barışçı devletler olarak halklarına sundular.

İkinci olarak Suriye’deki ajanları için siyasi örtü işlevi gördü. Onları Suriye halkını baskıdan, ölümden ve demokrasi yokluğundan kurtarmak isteyen barışçı politikacılar olarak gösterdiler.

Önerdikleri “siyasi çözüm” sıradan insanların kafalarında karmaşa yaratmak anlamına geliyordu.

Kötü niyetlerinin tümüyle farkında olarak bütün siyasi girişimlere karşı kabul edici olduk.

En tehlikelisi Suriye’de dış savaş değil iç savaş yaşnmaktaymış izlenimi verdiler ve bunu kullandılar. Suriye savaşı bir iç savaş değildir. Çin denizine kadar uzanan bir dünya savaşıdır. Suriye’de yaşananlar düşmanların maşalarının eliyle yürütülen bir dış savaştır.

Son yıllarda izlenen siyasi yol, özellikle de Cenevre 2012’den sonra geçiş yönetimi hükümeti ile özetlendi. Bu yapılanma bütün sosyal düzeylere inen devleti paralize edecek bir iç siyasi çatışma içindir.

Bu geçişin en temel yapılanmaları, özellikle silahlı kuvvetleri tek seçenekle bırakır: Taifeci anayasa. Bu taifelere başvurulmasını cesaretlendirir. Böyle olursa, taifeler birbirlerine düşerler. Her taife kendi pozisyonunu dış güçlerin desteğiyle güçlendirmeye çalışır. Ta ki anavatan dış taraflara bağımlı olana kadar...

Cenevre 2’den sonra askeri patlama oldu ve teröristlere destek arttı. Onları başkanlık seçimlerinde Suriye içinde ve dışında katılımın yoğunluğuyla savuşturduk. Suriye halkı anayasaya ve sivil devlet kavramına bağlı olduğunu kanıtladı.

Bu aşamadan sonra da IŞİD meselesinin merkezi hale gelmesine geçtiler. Suriye ordusunun istikrarlı biçimde ilerlediği dönemlerde kuzey ve doğu bölgelerinde ortaya çıktı. Tüm dünya Suriye’de IŞİD’le mücadele etmek istiyor; ama bu grubu mali ve lojistik bakımdan destekleyen ülkelere karşı kör davranıyor.

Rus müdahalesi başladığında karşı terör cephesi ile şu anki duruma geldik ve Viyana açıklaması ile BMGK’nın 2253 ve 2254 sayılı kararlarının yolunu açtığı Cenevre 3 olarak nitelenen duruma gelindi.

Onlar, silahlı gruplar yenilmeye başlayınca ateşkesten söz eder oldular. Onlar terörle mücadelenin gerekliliğinden söz etmiyorlar. Onların şu anki önceliği ateşkestir. Bu ise sahadaki durumun değişmiş olduğunun bir göstergesidir.

Suriye halkının önceliği terörle mücadeledir. Tek önemli şey Suriye halkının kararıdır, Suriye’nin egemenliği ve birliğidir. Bu kesin ve tartışmasızdır. Ama onlara göre bu konuları bir kenara bırakmalı ve geçiş hükümetini konuşmalıyız. Bu çelişkilidir, özellikle bütün kararların iki eksen arasındaki uluslararası çatışmanın anlaşma sonuçları olmasından ötürü. Bir eksen, BM Şartı’na dayanarak uluslararası meşruiyeti kanıtlamaya çalışıyor. Diğer eksen belirleyici olmak istiyor, bu elbette bütün bu şartları görmezden gelen Batı’dır.   

Suriyelilerle Suriyeliler arasında bir şey üzerinde çözüme ulaşmak için diyalog olabilir; ama hedef anayasaya zarar vermek ve hükümetin kapasitesini aşmaktaysa, referandum olması gerekir. Bu durumda her Suriye vatandaşı buna katkı yapacaktır.

Siyasi, ekonomik ve sosyal düzeyde reformlara ihtiyacımız var; ama aynı zamanda istikrara ihtiyacımız var. Bu her türlü geçiş süreçlerinden daha önemlidir. Bu da halihazırdaki anayasanın konusu olmalıdır.

Batı ateşkesten söz ettiğinde bence yanıt açıktır: Silahlılar yenildiğinde ateşkes ordular ve devletler arasında olur; ama devletle terörist arasında olmaz. Dolayısıyla bu terim yanlıştır, operasyonları azaltabilir; ama ateşkes teröristlerin pozisyon kazanmasını durdurmak anlamına gelir. Bu da silah ve mühimmat tedarikine izin verilmesi anlamına gelir. Bunlar kabul edilemez.

Kimin terörist olduğuna dair pek çok soru var. Onlar IŞİD, Nusra, Ahrar el Şam yahut İslam Ordusu hakkında konuşuyorlar. Bir devlet olarak devlete ve halkına karşı silah alan kişiye terörist denilir. Bu açık ve kesin bir durumdur.

Türkiye yahut Suudi Arabistan saldıracak mı saldırmayacak mı diye tartıştığımızda, yahut onları böyle bir karar alabilecek yahut haritayı değiştirebilecek iki devlet olarak gördüğümüzde onlara olduklarından büyük önem atfetmiş oluruz. Onlar önemsiz birer emir erleridir.

Suriye’ye girmek ve Suriye’de savaş vermek uluslararası çerçevede görülmelidir. Bu Suud’un Suriye’de piknik yapması ve her şeyi değiştirmesi gibi basit bir konu değildir. Bu yüzden kaygılanmayalım; fakat onların aptallıklarını da görmezden gelmeyelim.

Siyasi yoldan bahsediyorsak, önerilerine bakılmaksızın, ortak kimdir? Asıl soru budur. Bu siyasi çözümde ortak kimdir? Bence bu soru çok zorlu. Riyad’da oluşturulan heyet, teröristlerden ve hainlerden oluşmaktadır. Suriyeli ile Suriyelinin diyaloğundan söz ettiğimizde bu Suriye halkına ait olan Suriyelilerle müzakere edeceğiz anlamına gelir. Kökleri başka ülkelerde değil burada olanlarla...

Riyad heyetiyle müzakere etmiş olsaydık Suud’la müzakere ederdik. Onlarla Suriye anayasasını tartışacak değiliz; ama Suudi anayasasını tartışabiliriz. Suudi Arabistan’daki insan haklarını tartışabiliriz.

Suriye Arap Cumhuriyeti diyaloğa gittiğinde her dürüst Suriye vatandaşını temsil eder, ön cephede savaşan her askeri temsil eder, her şehidi ve ailesini temsil eder.  

Hakiki çözüm, terörizmle savaşmaya ek olarak büyük anlaşmadan fayda sağlanacağı kanıtlanmış ulusal uzlaşma ve anayasaya uyulmasıdır. 

Bizim zafer kazanmaktan başka seçeneğimiz yok. Hak alınır; ama bedeli de oldukça ağırdır.