Seçim kampanyası sırasında terörle mücadele konusunda Rusya ile işbirliği yapmayı vaat eden Trump'ın başkan seçilmesi, Körfez ülkelerini ve silahlı grupları kaygılandırıyor.
Donald Trump'ın başkanlığı alacağı görülür görülmez dünya ''bundan sonra ne olacak'' sorusunu sormaya başladı. Yönetimin içinden gelen ve dışişleri bakanlığı yapan Hillary Clinton'a karşı, siyasi geçmişinde bir deneyimi olmayan Trump'ın neden seçildiği konusunda birçok şey yazılıyor ve konuşuluyor.
Dünya liderlerinin ilk açıklamaları endişe barındıran; ama aynı zamanda Trump'a ''bir konuşalım bakalım'' mesajları veren açıklamalardı.
Avrupa Trump'ın NATO çıkışlarını unutmuşa benzemiyor. Fransa'dan ''Avrupa değerlerini ve kendini koruyan bir birlik'' gibi Trump'ın NATO çıkışlarına karşılık bir açıklama geldi.
Clinton'a destek veren Körfez de endişeli. Suudi Kralı Selman ''Tarihsel ittifakımızı güçlendirmeyi istiyoruz'' açıklaması ile Amerika ile Suudiler arasındaki tarihsel ittifaka işaret etti.
İran ise Trump'ın ''İran ile yapılan nükleer anlaşma dünya tarihinin en kötü anlaşmasıdır'' açıklamasına karşılık nükleer anlaşmanın ABD ile yapılmış bir ikili anlaşma değil, çok taraflı bir anlaşma olduğuna dikkat çekti ve ''Trump uluslararası anlaşmalara saygı duymalı'' şeklinde bir açıklama yaptı.
Trump ile Clinton'un Ortadoğu politikaları arasında ciddi farklar olduğu net görülüyordu. Suriye ve Irak'ta devam eden çatışmaları da kökten değiştirebilecek farklı yorumlar ve yaklaşımlar söz konusuydu.
Trump fiili olarak başkanlık görevine başlamasa da Ortadoğu ve terör ile ilgili söyledikleri şimdiden dikkate alınmaya başladı.
Suriye
Suriye'den şimdiye kadar (9 Kasım akşamı) Trump ile ilgili resmi bir açıklama gelmiş değil. Seçimden önce ise Şam yönetimi, Clinton'un yerine Trump'ı tercih eder bir yaklaşıma sahipti. Bunun nedenleri ise çok açık.
Clinton Suriye’deki grupları silahlandırmak için canla başla çalışan ve başrolü oynayanlardan biriydi. Clinton’un “Biz barışçı yollar peşindeyiz” diyen bazı muhalifleri silahlanmaya ikna etmişliği vardır.
ABD uzun bir süre ''Suriye rejiminin değişmesi, Esad'ın gitmesi'' konusunda ısrarcıydı. ABD; IŞİD'in Irak ve Suriye'de iyice serpilmesi ile ve birçok Avrupa ve Ortadoğu ülkesinde terör saldırıları ile etkin olmasından sonra IŞİD ile mücadele kapsamında koalisyon kurarak savaşa doğrudan müdahil olmaya başladı.
ABD yönetimi bu süreçte IŞİD ile mücadeleyi bir tarafa Şam yönetimi ile mücadeleyi diğer bir tarafa koymayı unutmadı. Hatta IŞİD'e birçok yerde göz yumdu.
Koalisyon uçakları, Suriye Ordusuna saldıran IŞİD konvoylarını hiç vurmadı. Bundan da öteye giderek Amerikan uçakları Deyr Zor'da IŞİD kuşatması altındaki Suriye ordusuna bağlı birliği vurdu.
Trump bu noktada, Clinton'un Esad ve Şam yönetimi politikasına karşın ''IŞİD ile savaşan Esad'ın gitmesini istemek delilik. En büyük sorunumuz Esad değil, IŞİD'' şeklinde açıklamalarıyla farlı bir politika izleyeceği mesajını açıkça verdi.
Trump bundan da öteye giderek Clinton ve arkadaşlarının IŞİD ve el-Kaide varlığından yararlandığını söyledi ve ''sempati duymuyorum; ama IŞİD ile savaşan Esad'' dedi.
Suriye 'Muhalefeti'
Silahlı grupları IŞİD'e meyilli olarak gören Trump'a karşılık, silahlı grupların ve ayrıca Türkiye'nin uzun yıllardır istediği, güvenli bölgeyi dillendiren ve Şam yönetimi ile çatışmayı tırmandırma mesajı veren Clinton, sahadaki cihatçı güçlerden ‘'onay’ almıştı.
Trump, Washington'un Suriye'deki silahlı gruplara yardımı yanlış buluyor ve Washington'u ''IŞİD'e meyilli grupları silahlandırıyorsunuz'' şeklinde uyarıyordu.
Trump ayrıca Washington tarafından desteklenen silahlı muhaliflerle ilgili olarak da ''Biz bu insanları silahlandırıyoruz ve bu insanlar sahanın en kötü insanı oluyorlar'' şeklinde de konuşmuştu.
Suriye'deki silahlı grupların liderlerinden biri dün akşamüstü Reuters'a şunları söyledi: ''Trump'ın seçilmesi bizi endişelendiriyor. Bu açıklamalar ve Putin ile yakınlık bizim işleri zora sokacak''
Trump'a göre dünya için en kötüsü olan IŞİD ve terör örgütleri ile savaşanlar Şam yönetimi ve bu yönetimi destekleyen İran ile Rusya.
Askeri ve siyasi sahada ABD'nin ciddi desteğini alan silahlı grupları zor bir dönem bekliyor.
Trump, başkanlık koltuğuna oturduktan sonra seçim kampanyasında söylediği gibi terörle mücadelede Rusya ile işbirliği yaparsa halihazırda çok dar bir alanda sıkışmış cihatçı grupların hiçbir şansı kalmayacak.
Suriye'de Rusya
Rusya, Trump'ın başkan seçilmesinden en çok memnun olan ülke gibi gözüküyor. Rusya'nın, yine Suriye özelinde neden memnun olduğuna bir göz atalım.
Bir istatistiğe göre ABD ve Rusya Dışişleri Bakanları John Kerry ile Sergey Lavrov, 2016 yılında 40'tan fazla defa bir araya gelmiş. Bu toplantıların büyük bölümünde ise Suriye ve özellikle son aylarda Halep tartışılmış.
Bu toplantılardan kısa süreli ateşkesler, maddeleri ilan edilmeyen; ama sonradan bozulan anlaşmalar ve anlaşmazlıklar çıktı.
Rus ve Amerikan tarafları, bir ara Suriye'deki askeri sahada sorunları önlemek ve terörle ortak mücadele etmek üzere bir koordinasyon merkezi kurmaya kadar yakınlaşmıştı. Bu koordinasyon merkezinin 7 gün içinde kurulacağını ABD tarafından John Kerry ilan etmişti.
Kaide bağlantılı Nusra ve diğer örgütlerin havadan vurulması ve Halep konularında varılan anlaşmaya uymayan ABD, Batı ile paralel bir şekilde Rusya ile gerginliği tırmandırmaya başladı.
Halep konusunda varılan anlaşmazlık öyle bir yere vardı ki, dünyanın iki büyük gücünden birinin lideri olan Putin, açıklamasında Halep merkeze giden bir yoldan, Kastello yolundan bahsediyordu.
Halep'teki savaş, Suriye'deki savaşın seyrini ve dolayısıyla pazarlıkları etkileyecek kadar önemliydi. Kastello yolu da bu cihatçıların Halep merkeze ikmalde kullanabildiği tek yol idi.
Rusya ''Sahada IŞİD dışında da terör örgütleri var, bunların da vurulması gerekiyor'' şeklinde bir pozisyon alırken, sahadaki en etkin güçlerin vurulmasını ve Suriye ordusu ile Rusya'nın kontrol dairesinin artmasını istemeyen ABD, anlaşmaları ve Kaide biatlı grupları görmezden gelip ayak sürüyordu.
Son aylarda ABD, Rusya ile Suriye diyalogunu dondurdu, Batılılar BM'ye getirdikleri tasarılarla Rusya'ya yüklenmeye başladı ve NATO üzerinden yapılan tehditkar açıklamalarla birlikte gözler Clinton ve Trump'ın seçim konuşmalarına çevrildi.
Trump’ın önceliği IŞİD ve terörle mücadele. Trump bu konuda birçok defa, Rusya'nın Washington yönetiminden daha samimi olduğunu dile getirdi. Seçilmesi halinde de IŞİD ve terörle mücadelede Rusya ile birlikte çalışacağını belirtti.
Zafer konuşmasında da çatışmalar yerine ortaklıklar üzerinde anlaşmalar arayacağını söyleyen Trump; Rusya'nın Suriye'deki operasyonlarına ve Obama yönetiminin vurulmasını istemediği Nusra ve diğer cihatçıların da vurulmasına karşı olmayacak bir yerde duruyor.
Suriye’de Körfez Şeyhlikleri ve İran
Clinton’u destekleyen Körfez ülkelerinin Trump’ın seçilmesinden memnun olduğu söylenemez. Açıktan Clinton’u destekleyen ve kampanyasını finanse eden bir Körfez vardı. Bundan da öte Trump’a “Amerika için utanç vericisin. Adaylıktan çekil” diyen Suudi milyarder prensler vardı.
Trump ile Suudi milyarderin twitter’daki atışması Trump’ın “Ben seçilirsem babanın parası ile ABD politikasına yön veremeyeceksin” şeklinde olmuştu.
Suudi Kral tebrik mesajında “tarihsel ilişkilerimizi geliştirmek ve koordinasyonu arttırmak” istiyoruz şeklinde bir ifade ile Amerika ile Suud arasındaki tarihsel müttefikliğe vurgu yaptı.
Trump’ın Körfez şeyhlikleri ile arasının çok açılacağı beklenmemeli. Sonuçta ABD’nin bölgedeki bütün savaşlarını yıllardır finanse eden Körfez şeyhlikleriydi. ABD’nin en büyük üsleri de yine Körfez’de bulunuyor. Körfez şeyhlikleri bol miktarda transferler yaparak Trump’ın gönlünü kazanabilir.
Fakat Trump’ın IŞİD ve terörle mücadele konusundaki tavrı, Körfez şeyhliklerini endişelendiren bir diğer konu. Irak ve Suriye’de ellerindeki tek araç tekfirci gruplar olan Körfez için durum pek de iç açıcı değil.
Körfez ile sıkıntılı bir Trump’ın İran’a yaklaşacağı da söylenemez. Trump, İran ile yapılan anlaşmanın tarihin en kötü anlaşması olduğunu söylemişti. İran Trump’ın seçilmesinin hemen ardından ‘’Trump’ın uluslararası anlaşmalara saygı duymasını bekliyoruz’’ mesajını verdi.
İran ayrıca ‘’Bizi ve siyasetimizi etkileyecek bir durum söz konusu değil’’ dedi. Nükleer anlaşma sırasında nükleer krizi dışında başka hiçbir konuyu görüştürme izni vermeyen İran için aslında gerçekten değişen çok bir şey olmayacak gibi duruyor.
Trump, IŞİD ve tekfirci güçlerle savaşma vaadini başkanlığı sırasında yerine getirirse, bundan en çok yararlanacak ülkelerden birinin İran olacağından hiç kuşku yok.