Pek az kimsenin haritada yerini gösterebileceği, çok daha azının ise adını dahi doğru yazamadığı Belarus, 9 Ağustos’taki seçimlerin ardından gerçek anlamda siyasi ve sosyal bir çalkantıya sürüklendi.
Pek az kimsenin haritada yerini gösterebileceği, çok daha azının ise adını dahi doğru yazamadığı Belarus, 9 Ağustos’taki seçimlerin ardından gerçek anlamda siyasi ve sosyal bir çalkantıya sürüklendi.
Çalkantının görünürde iki nedeni vardı. İlki, “diktatör” Lukaşenko’nun seçim hileleriyle halkın iradesini hiçe saymış olması; ikincisi de, 1994’ten bu yana iktidarda bulunan Lukaşenko’dan “bıkkınlık”.
Bu iki iddia, ileri sürenin meşrebine göre yer değiştiriyor; eğer iddia sahibi neoliberal muhalefetten yanaysa ilkini savunuyor; kerhen bile olsa Lukaşenko iktidarından yanaysa da ikincisini.
Ben, iki iddianın da gerçeği yansıtmadığını düşünüyorum.
Belarus ile ilgili uzun ve kapsamlı bir çalışma yapmak ve özellikle Belarus ve Rusya kaynaklarına dayanarak yakın tarihten gelişen perspektifleri ortaya koymak gerekiyor. Bu neden önemli? Çünkü neoliberalizmin yeni bir zaferi, Rusya'nın batı sınırındaki siyasi ve askeri dengeleri değiştirme ihtimali bir tarafa, en önemlisi, bir başka halkı daha açlık, sefalet ve köleliğe mahkûm edebilir. Bu nedenle, elimden geldiğince, Belarus’taki genel olarak siyasi durumu, özel olarak da solun durumunu ve genel eğilimleri yansıtan daha genel gözlemlerle yetinmeye çalışacağım.
Bu yazı 16 Ağustos’ta YDH ve Sendika’da yayınlanan yazımın devamı sayılmalı.
SEÇİMLERE GİDERKEN
Belarus seçim sistemine göre, adayların Merkez Seçim Kurulu’na başvuru yapabilmeleri için en az 100 bin imza sunmaları gerekiyordu. Bu asgari miktarda imzayı toplamayı başaramayan adayları bir kenara bırakırsak, sadece sekiz aday bu şartı yerine getirmeyi başardı. Bunlar, 19 Haziran itibariyle:
Aleksandr Lukaşenko.
Viktor Babariko.
Valeriy Tsepkalo.
Anna Kanokatskaya.
Natalya Kisel.
Svetlana Tihanovskaya.
Andrey Dmitriyev.
Sergey Çereçen.
Adaylık sürecinde Lukaşenko’nun imzacıları diğerlerini çok geride bırakıyordu; bunların sayısı 2 milyon civarıydı. Babariko, 450 bine yakın imza sundu, Merkez Seçim Kurulu eksik bilgi, kimlik bilgilerindeki hatalar vb. gerekçelerle bunların sadece yüzde 45'ini kabul etti. Bu rakam bile 1994'ten beri Lukaşenko karşısında ilk kez bir adayın bu denli yüksek imza sunabilmesi anlamına geliyordu. (Babariko’nun kampanya kurmaylarının iddiasına göre sunulan imzaların yüzde 83’inin kabul edilmesi gerekiyordu.)
Tsepkalo'nun sunduğu 212 bin imzanın 78 bini (yüzde 37) kabul edilince yarış dışına düştü. (Kampanya ekibine göre yüzde 75’i kabul edilmeliydi.)
Tihanovskaya dördüncü sıradaydı; 146 bin imza sunmuştu ve bunun yüzde 96’sı kabul edilmişti. Tihanovskaya’nın buna neredeyse hiç itirazı yoktu. Bu durum kendisinin “tehdit dahi görülmediği” şeklinde yorumlanabilir
Kisel topladığını söylediği 108 bin imzayı sunmadan adaylıktan çekildi. Kanopatskaya 110 bin imza sunduğunu söylerken Merkez Seçim Kurulu 152 bin imza geldiğini ve yüzde 97’sini kabul ettiğini duyurdu. Çereçen de benzer durumdaydı. Andrey Dmitriyev de.
Merkez Seçim Kurulu’nun ilk yeterlilik şartlarını incelemesinin ardından 14 Haziran itibariyle sadece şu adaylar kalmıştı:
Aleksandr Lukaşenko.
Viktor Babariko.
Andrey Dmitriyev.
Anna Kanopatskaya.
Svetlana Tihanovskaya.
Sergey Çereçen.
Ama o gün Babariko büyük bir şok yaşayacaktı: yüksek kurul, Babariko’nun adaylık beyannamesinde gerçek mülk ve gayrımenkullerini, keza Belarus’taki ticari faaliyetlerinin gelirlerini bildirmediği gerekçesiyle, adaylığını iptal etti. Babariko dört gün sonra tutuklandı.
AGİT’in (Belarus hükümetinin çağrısına rağmen) gözlemci göndermediğini de hatırlatalım.
BELARUS BAŞKANLIK ADAYLARI: KİM KİMDİR?
Aleksandr Lukaşenko, malum; Belarus’un 1994’ten beri lideri. Sadece eski Sovyet cumhuriyetlerinin değil bütün “doğu bloku” ülkelerinin en sıradışı olanı, Belarus’tur ve onu sıradışı kılan da Lukaşenko’nun liderliği olmuştur. (Sıradışılıkta ikinci sırada, halen güçlü bir marksist damar bulunan, ama bizde hakkında hiçbir şey bilinmeyen Kırgızistan gelir.)
Belarus, Rusya ve Ukrayna’nın sosyalizm dönemindeki son liderlikleri, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının başlıca sorumlularıdır; 8 Aralık 1991’de (Rusya devlet başkanı) Boris Yeltsin, (Ukrayna devlet başkanı) Leonid Kravçuk ve (Belarus Yüksek Sovyet başkanı) Stanislav Şuşkeviç’in, Belarus’taki Belovejskaya anlaşmasını imzalamalarıyla, aslında tamamen hukuksuz bir şekilde, Sovyetler Birliği son bulmuştu. (Hukuksuz, zira birlik cumhuriyetlerinin büyük bölümü birliğin korunması doğrultusunda oy vermişti.) Belarus bunun arkasından, tıpkı Yeltsin Rusya’sında olduğu gibi, son derece yıkıcı bir soygun ve talan havuzuna atladı — Lukaşenko iktidarı, bu talanın sonu ve sol Keynesçi yeni bir dönemin başlangıcıdır. Bu, hiç şüphesiz kapitalist bir dönem; ancak aynı zamanda ülkenin siyasi, sosyal ve iktisadi istikrarını özel sektöre karşı kamu sektörünün güçlü, sosyal harcamaların yüksek tutulmasında gören bir dönem. Dolayısıyla, Rusya’daki devlet kapitalizminden farklı — zira Rusya’daki nihayetinde vahşi bir kapitalizm. Çin’deki “iki sistem”den de bütünüyle farklı. Bu, daha çok Bandung ülkelerinin “kapitalist olmayan yol”unu andırıyor.
Bu siyasetin diğerleriyle karşılaştırıldığında son derece başarılı olduğuna hiç şüphe yok. Belarus’un GSYH’sı, 1990—2014 yılları arasında iki kat yükseldi. 1990—1995 arasındaki azgın kapitalist restorasyon yıllarında neredeyse yarı yarıya düştüğünü kabul edecek olursak, demek ki 1995—2014 arasında neredeyse dört kat arttığını ileri sürmek bile mümkün. Oysa 1990—2014 arasında Rusya’da sadece yüzde 15 arttı, Ukrayna’da ise yüzde 30 düştü.
2014 sonrası Belarus’u görece bir kriz yoluna sokan, Rusya ile ilişkileri gerginleştiren aynı şeydi: Belarus’un AB ile ilişkileri geliştirmesi, Avrasya Ekonomik Birliği’den çıkması. Yeri gelmişken şunun altını çizmek gerek: Belarus’un Rusya ile ilişkisi, bir emperyalist bağımlılık ilişkisi değil. Zira Belarus, Sovyet geçmişi ve Lukaşenko iktidarının ilk yirmi yılı sayesinde, teknolojide hiç de geri kalmamış bir sanayi ülkesi. Bu anlamda Belarus’un Rusya’ya değil, Rusya’nın Belarus’a bağımlılığından bile söz edilebilir. (Belarus ekonomisinin durumuyla ilgili Rus iktisatçı Sergey Glazyev’in değerlendirmesi, her ne kadar Vietnam ve Çin karşılaştırmasını doğru bulmasam da, dikkate değer.[1])
Bir başka deyişle Lukaşenko, amiyane tabirle büyük oynamaya karar verip jeostrateji alanına kayınca, ülke de hem sosyal, hem iktisadi kriz yoluna girmiş oldu. (Jeostrateji, mesela Rusya için önemli bir disiplin; ancak herhangi bir küçük ülkenin başkalarının jeostratejisi alanına dalması, onun felaketi olmuştur hep, bundan sonra da öyle olacak.)
Ama “kapitalist olmayan yol” da nihayetinde kapitalist bir yoldu. Lukaşenko iktidarının bunun dışında olduğunu ileri sürmek mümkün değil. Birkaç gün önce “Belaruslu marksist-leninist bir eylemci” ile Türkçe yayınlanan bir mülakatta, bu durum açıkça ifade edilmişti: “Şu an yetkililerle bağlantılı büyük kapitalistlerimiz var. Ama bizim ülkemizde, mesela Rusya’da olduğu gibi, zenginliğini sergileme alışkanlığı henüz yok. Belarus’taki oligarklar gölgelerde yaşıyorlar.”[2]
Lukaşenko iktidarının sıradışılığı sadece iktisadi alanla sınırlı değildir. Siyasi olarak da bütünüyle farklıydı. Rusya ile bitmeyen birlik görüşmelerine rağmen, ülkenin siyasi bağımsızlığını her şeyin üzerinde tutuyordu. Doğal ki Rusya’ya yakın (iktisadi ilişkilerden başka, Belarus halkı Rusya halkından kültürel olarak neredeyse bütünüyle farksızdır). Ama aynı zamanda Rusya’nın güvenlik kaygılarının da bütünüyle farkında. Bu güvenlik kaygıları Rusya’yı ekpansiyonizme itmez; tersine, çeperinde bağımsız ülkeler kurulmasını teşvik eder. Zira çeperindeki ülkelerin batıdan siyasi bağımsızlığı, bu ülkeleri bünyesine katmasından çok daha güven vericidir; bu siyaset, daha önce başka bir vesileyle daha yazdığım gibi, gerçekte II. Dünya Savaşı’nın ardından Stalin dönemiyle birlikte somutlaşmıştır. (Rusya’nın beklediği ve garanti ettiği bu bağımsızlık, Belarus’un Rusya-Ukrayna ve Estonya gerilimlerindeki arabuluculuklarıyla somutlanabilir.)
Lukaşenko döneminin en büyük başarıları olarak bunları saymak gerekir.
Lukaşenko elbette ki sosyalist bir lider değil. Sosyalizmin kültürel, sosyal ve iktisadi kazanımlarını, ülkenin bağımsızlığını korumak için yaşatmaya çalıştığını biliyoruz; nihayetinde iktisat siyaseti Keynesçi, bütünüyle devlet kontrolünde, oligarkları en azından Rusya’da olduğu biçimiyle dışlayan, sınırlayan bir kapitalizm yanlısı.
Babariko, Lukaşenko’nun bu siyasetinin ürünü. Klasik bir oligarkı andırıyor. “Alnının teriyle” servet kazanan bu hürriyet âşığı, 1995’te Belarus’un büyük bankalarından Olimp’te çalışmaya başladı. Bu banka 1997’de Belgazprombank adını aldı (Rusya’nın Gazprom’u ile ilişkisi yok), Babariko da 2000’den beri onun yönetim kurulu başkanı. 2008’den sonra “hayır işleri”ne girişti; “Şans” adlı bir yardım vakfının kurucusu. Bir yardım kuruluşu için tuhaf bir isim, ama kurucusunun başkalarının dünyaya bakışlarını nasıl şekillendirmek istediğini de daha iyi gösteremezdi. Bir başka hayır faaliyeti daha var ki, çok tuhaf: 2018’de Belgazprombank bütçesinden, Nobel ödüllü yazar Svetlana Alekseyeviç’in beş ciltlik seçme eserlerini 15 bin nüsha bastırıp Belarus kütüphanelerine dağıttı. Antikomünist bir edebiyatçı olan Alekseyeviç, Belarus’ta çatışmalar başladıktan sonra, neoliberal muhalefetin kurduğu Koordinasyon Konseyi’nin üyesi oldu.
Babariko’nun batı Avrupa sermayesiyle yakın ilişkileri biliniyor. Bir banka patronunun bu ilişkilerin dışında bulunması da düşünülemez. İlginç bir noktaya da dikkat çekmekte yarar var: Babariko, seçimler öncesinde bütün kamuoyu yoklamalarında Lukaşenko’ya karşı açık ara önde görünüyordu. Anormal derecede önde. Bu anketlerin hepsi de neoliberal reform yanlıları tarafından yürütülmüştür. Bunlara göre, Babariko yüzde 34 ile 56 arasında seçmen desteğine sahipti. Aynı gün yapılan iki ayrı yoklamanın sonucudur bu sayılar: 26 Mayıs’ta çok dilli Onliner.by tarafından yapılan yoklamada yüzde 56, Radyo Svoboda (Sovyetler Birliği döneminde CIA radyosu olarak ün yaptığını hatırlayalım) tarafından yapılan yoklamada ise yüzde 34 seçmen desteğine sahip görünüyordu. (Bu arada, Radyo Svoboda’nın kamuoyu yoklamasının şaşılacak kadar “öngörülü” olduğunun da altını çizmeli; buna göre Tihanovskaya’nın desteği yüzde 49’du. Bu sırada Tihanovskaya’yı favori gösteren tek anket! Belki de “CIA’in öngörüsü” diye takdir etmek gerekiyordur.)
Neoliberal medyanın renkli “devrim”lerde oynadığı rolü akılda tutalım.
Babariko ve onun gibi adaylığı kabul edilmemiş olan Tsepkalo’nun kampanya ekipleri, 16 Haziran’da Tihanovskaya’nın kampanya karargâhına geldiler ve onu muhalefetin ortak adayı olarak tanımakta anlaştılar. Ancak şu şartla: Tihanovskaya kazanırsa bir kısmı tutuklu olan diğer adayların da katılacağı yeni bir seçim örgütleyecekti.
Babariko, işin nereye varacağını görmüş olmalıydı. 11 Haziran’dan beri Belgazprombank yöneticileri arka arkaya tutuklanıyordu; 18 Haziran’da sıra ona ve oğluna gelmişti. Büyük miktarda vergi kaçakçılığı iddiasından başka, banka hesabından Letonya’ya toplam 430 milyon dolar kaydırmakla da suçlanıyordu.
Bu suçlamanın ve tutuklamanın zamanlaması, Lukaşenko’nun seçimler öncesi bir rakibinden kurtulmak istediğine şüphe bırakmıyor; ne var ki öyle diye ne Babariko hürriyet âşığı ve düşünce suçlusu olur, ne de muhalefet demokrat. Aslında, bütün eski Sovyet ülkelerinin bugünkü zenginleri, servetlerini çöküşün arkasından yapmışlardır ve dolayısıyla hepsi en azından vergi kaçakçısıdır — pek çoğu da, oligarklara yapılan pek çok resmi suçlamada da ifade edildiği gibi, 1990’lı yıllarda irili ufaklı şehirleri haraca bağlayan ve her tür kriminal işle uğraşan mafyozilerdi.
Valeriy Tsepkalo, 1994’ten en azından 2017’ye kadar, Lukaşenko iktidarında dışişleri bakan yardımcılığından büyükelçiliğe kadar önemli görevlerde bulunmuş biri. Son görevi, İleri Teknoloji Parkı müdürlüğüydü — bu park, Belarus’un silikon vadisi olacak şekilde tasarlanmıştı ve gerçekten de bu niteliğe sahiptir. 2017’de Lukaşenko tarafından görevden alındı. Kovulma nedeni Belarus’ta çok tartışılmıştır; Tsepkalo’nun kendi açıklamasına göre, “işadamlarının tutuklanmasına karşı çıktığı için” görevden alınmıştı. Şöyle diyordu (hukuk doktoru olan Tsepkalo’nun hukuk anlayışını gösteren bu sözleri eksiksiz çeviriyorum): “Bence işadamlarını hata etmiş olsalar bile hapse koymamak gerek. Genel olarak da insanlar ekonomik şeyler yüzünden hapse konulmamalı. Buradalar. Aktifleri burada. Eğer bu ticari faaliyetse kaçmaz. Gitmişler ve bir şeyleri eksik ödediğini söylemişler. Tamam, ödediler. Tamam, ceza da ödediler… Nedir bu ensesinden tutup hapse tıkmak! Ben buna karşı çıktım.”[3] Enteresan bir adalet anlayışı.
Tsepkalo’ya seçimlere kadar dokunan olmadı. Ancak adaylığı, öyle anlaşılıyor ki, eski defterlerin açılmasına yol açtı. Burada, hikâyenin “biz”i de ilgilendiren kısmına geliyoruz: Tsepkalo hakkındaki soruşturma, Sedat İğdeci adlı, çifte vatandaşlık sahibi bir Türk işadamının şikâyetiyle açıldı. İğdeci’nin iddiasına göre, İleri Teknoloji Parkı’nın ihalesi yapıldıktan sonra Tsepkalo’ya 1 milyon doların üzerinde rüşvet vermişti. İğdeci, Tsepkalo’nun Kıbrıs’ta offshore hesaplarından ve özel hayatının kimi ayrıntılarından da bahsediyordu. Tsepkalo 21 Haziran’daki duruşmaya çıkmadı, 24 Temmuz’da da Moskova’ya kaçtı (veya kendi ifadesiyle gitti). Burada, Trump, Merkel ve Putin’e, Belarus’ta hilesiz seçimler için nüfuzlarını kullanmaya çağıran mektuplar yazdı. Ancak Rusya’da bu girişim pek inandırıcı bulunmamış olacak ki, 2 Ağustos’ta oradan Kiev’e geçti. Doğrusu Rusya’daki liberal muhalefet, Rusya’da yönetici elitin Belarus ile en azından iki yıldır süren ve (büyük ihtimal Ukrayna istihbaratının düzeni olan) 33 Vagnerci olayının tüy diktiği gerginlikler yüzünden Lukaşenko’nun “defterini dürdüğü” ve neoliberal muhalefetle anlaşma yolları aradığı yönünde pek çok yorum yayınlandı. Belki de şunu söylemek mümkündür: Tsepkalo gerçekten de, 33 Vagnerci olayının da heyecanıyla, Lukaşenko’ya karşı Rusya’nın desteğini almayı planlıyordu; ancak başarılı olamadı. (Bu anlaşma girişimlerinin halen devam ettiğini biliyoruz; ancak aşağıda göstereceğim gibi, bunlar, neoliberal muhalefetin reform paketine bakılırsa, Kremlin’i aptal yerine koyan boş çabalardı.) 15 Ağustos’ta Tsepkalo hakkında yakalama kararı çıkarıldı; o da Kiev’den, pek yakında “etkili siyasetçilerle görüşmek için” Polonya’ya gideceğini açıkladı; aynı zamanda bir “Ulusal Selamet Cephesi” kurduğunu belirtti. 18 Ağustos’tan beri Varşova’da olduğu sanılıyor.
Andrey Dmitriyev, neoliberal muhalefetin bir diğer adayı. 2010’da, neoliberal reform yanlısı bir dizi “işadamı” ve siyasetçi ile birlikte Govori Pravdu (Doğruyu Konuş) hareketini kurdular. İnatçı biri olduğunu söylemek mümkün: 2010’daki başkanlık seçimlerinin liberal adaylarından Vladimir Neklyayev’in (resmi rakamlara göre yüzde 1,8 oy almıştı) kampanya ekibinin başındaydı; o seçimlerden sonra tutuklanarak kamu düzenini bozmaktan iki yıl ceza aldı, ceza tecil edildi. 2015 seçimlerinde liberal muhalefetin o zamanki adayı Tatyana Korotkeviç’in (resmi rakamlara göre yüzde 4,4 oy aldı) kampanya ekibinin başına geçti. Govori Pravdu, 2017’den sonra biraz daha aktifleşti; Belarus’un hemen her yerinde bölgesel gelişme toplantıları düzenlemeye girişti. Bu toplantılara esas itibariyle orta ve büyük işadamları katılıyordu.
16 Haziran’da Tihanovskaya’nın karargâhında yapılan toplantıda yer almamış olmasına rağmen, öyle anlaşılıyor ki, daha sonra bu üçünün anlaşmasına katıldı ve 14 Temmuz’da, “seçilmesi halinde yeni seçimler yapılacağını” açıkladı. Keza, Babariko, Tsepkalo ve Tihanovskiy ile de dayanışma içinde olduğunu duyurarak “bunların adaylık haklarını” savundu. Seçimlerde yüzde 1,21 oy aldı. Seçimlerin ardından Tihanovskaya’nın adaylığını desteklediğini açıkladı. Halen Belarus’ta.
Daha Babariko’nun tutuklanması arifesinde muhalefetin ortak adayı ilan edileceği belli olan (belki de aslında CIA’in Radio Svoboda’sının 26 Mayıs anketinde muhalefetin ortak odayı olacağı belliydi) Svetlana Tihanovskaya, kendi başına siyasi olarak hiçbir önem taşımıyor. Seçimlerden sonraki siyasi söylemleri de bu önemsizliği gösteriyor zaten. Ne var ki Tihanovskaya, önem kazanmasını tam da bu önemsizliğine borçlu.
Tihanovskaya, Belarus’un popüler bloggeri Sergey Tihanovskiy’in eşi. Aslında bu bile başlı başına medyanın kontrolünün neoliberal “aydınlanma”da nasıl kritik bir önem taşıdığını gösteriyor. Sergey’in Belarus’un tarihindeki nazi işbirlikçiliğine engin hoşgörüsü de, neoliberal “aydınlanma”nın genişliğini.
7 Mayıs’ta Youtube’daki programında, yaklaşan seçimlerde başkanlığa adaylığını koymak niyetinde olduğunu açıkladı. 29 Mayıs’ta, en azından medyaya düşen haberlere bakılırsa, sudan bir olayla çıkan gerginlik yüzünden tutuklandı. 4 Haziran’da evinde yapılan aramada 900 bin Amerikan doları bulunduğu açıklandı. Svetlana, bu parayı daha önce hiç görmediğini iddia etti. Böylece tutuklama ve arama, Lukaşenko’nun rakiplerini enterne etme girişimi olarak yansıdı. Bu, hapisteki Tihanovskiy’den kahraman, dışarıdaki eşten de mağdur yaratmaya olanak verdi.
CIA’in Radyo Svoboda’sının “tahmin”i istisna edilecek olursa, seçim öncesi kimse Tihanovskaya’ya şans vermiyordu; ancak bu durum, Tihanovskaya’nın 16 Haziran’da liberal muhalefetin ortak adayı olarak ortaya çıkmasıyla değişti.
9 Ağustos seçimlerinde resmi rakamlara göre yüzde 10,09 oy aldı. Minsk’te aldığı oy daha yüksekti: yaklaşık yüzde 15. Bu durum, muhalefetin başkentte, ülkenin diğer şehirlerine göre daha güçlü olduğu anlamına da geliyor elbette. 10 Ağustos’ta, oyların yeniden sayılması için gittiği Merkez Seçim Kurulu’nda, (daha sonra kampanya ekibinden yapılan açıklamaya göre) üst düzey iki güvenlik görevlisiyle görüştü ve onların tehdidi üzerine, taraftarlarından seçim sonuçlarını kabul etmelerini isteyen bir metin okudu. Video görüntüsü Tihanovskaya’nın kendi hesabından yayınlandı. Ertesi sabah Litvanya dışişleri bakanı, Tihanovskaya’nın ülkelerine gelmesinin planlandığını, ama gelmediğini, Lukaşenko tarafından tutuklanmış olabileceğini açıkladı. Bundan kısa bir süre sonra Tihanovskaya’nın aslında bir önceki akşam Litvanya’ya gelmiş olduğu ortaya çıktı. Önce gene Litvanya dışişleri bakanı (ekselansları bakanın kampanya sorumluluğunu üstlenmesi büyük bir fedakârlık elbette), arkasından Tihanovskaya’nın ekibinden bir başkası, kendisinin Belarus dışına zorla çıkarıldığını ileri sürdüler.
Tihanovskaya’nın, bütün bu gelişmelerle ilgili bizzat hiçbir açıklama yapmadığını belirtmek gerek.
17 Ağustos’ta Avrupa Parlamentosu, Lukaşenko’nun zaferini tanımadığını ve kendisini “persona non grata” ilan ettiğini açıkladı. Parlamento açıklamasına bakılırsa Tihanovskaya’nın zafer kazanmış olduğunu gösteren güvenilir kanıtlar vardı. Gospoja Tihanovskaya da aynı gün bu açıklamanın ardından, ülkenin “milli lider”i olmaya hazır olduğunu bildirdi.
Anna Kanopatskaya, orta çaplı bir zengin; bir önceki dönem (Dmitriyev’in de 2012’ye kadar üyesi olduğu) Birleşik Yurttaş Partisi’nden milletvekiliydi. Bazı yorumculara göre onun adaylığı, gerçekte Lukaşenko’ya değil, neoliberal adaylara karşıydı. Ancak daha ziyade, neoliberal blokla birlikte görünmek istemeyen orta burjuvazinin adayı sayılabilir. Seçimlerde yüzde 1,68 oy aldı.
Sergey Çereçen de, Kanopatskaya ile hemen hemen aynı kumaştan. Diğer adaylara göre çok daha genç; 1985 doğumlu. 2018’de dağılıp Belarus Sosyal Demokrat Gramada [Asamble] adını alan Belarus Komünist Partisi üyesiydi; 2018’den beri de bu partinin lideri. Kanopatskaya’dan farklılığı, Çereçen’in daha Avrupacı olması — daha çok Yeşillerin Belarus versiyonu sayılabilir. Seçimlerde yüzde 1,15 oy aldı.
Son iki aday her ne kadar neoliberal muhalefetle farklarını koymaya çalıştılarsa da, partilerinin bu muhalefetle programlarının örtüştüğünü belirtmeliyiz.
[1] Glazyev S. Belarusian Choice: Macroeconomy Analysis. URL: https://www.stalkerzone.org/belarusian-choice-macroeconomic-analysis-by-sergey-glazyev/
[2] “Belaruslu marksist-leninist bir eylemci ile ülkesindeki protestolar ve solun durumu üzerine.” URL: https://kesintisiz.org/2020/08/29/belaruslu-marksist-leninist-bir-eylemci-ile-ulkesindeki-protestolar-ve-solun-durumu-uzerine/
[3] “Валерый Цэпкала распавёў за што яго звольніў Лукашэнка.” URL: https://palesse.press/news.php?slug=451-1
Hazal Yalın. Çoğunluğu klasik Rus edebiyatından kırktan fazla çevirisi var. Aralarında Tolstoy, Dostoyevski, Saltıkov-Şçedrin, Gogol, Turgenyev, Puşkin, Zamyatin, Kuprin, Gonçarov, Leskov, Grin, Zoşçenko, Strugatski Kardeşler gibi yazarların bulunduğu çeviriler, Kırmızı Kedi, Kitap, İthaki, Helikopter, Remzi gibi yayınevlerinde yayınlanıyor. Güncel makaleleri genellikle Yakın Doğu Haber’de (ydh.com.tr) yayınlanıyor. @Hazal_Yalin