İsrailli uzmanlar: Hizbullah ile savaş kaçınılmaz

img
İsrailli uzmanlar: Hizbullah ile savaş kaçınılmaz YDH

Hem Hizbullah’ın hem de İsrail'in “tereddütlerine rağmen” genel olarak “savaşın kaçınılmaz olduğu konusunda geniş bir mutabakatın” var olduğu ileri sürülen makalede olası böyle bir savaşın İsrail rejimi açısından açmazları ele alınıyor.




YDH- Jewish News Syndicate’te (JNS) yer alan bir analizde, son haftalarda sınır ötesi saldırıların oranı ve yoğunluğu hızla artarken İsrail-Lübnan sınırında gerilimin tırmandığına dikkat çekildi.

İsrail Doğa ve Parklar Kurumu, kuzeyde 11 bin dönümden fazla alanın yanmasına neden olan büyük yangınlar sürerken, Celile ve Golan'a her gün onlarca roket ve drone “yağdığını” bildirdi.

Makalede, Beyaz Saray'ın Orta Doğu özel temsilcisi Amos Hochstein'ın Hizbullah ile gerilimi düşürmek amacıyla İsrailli yetkililerle görüşmelerde bulunmak üzere İsrail'e gittiği haberine yer verildi.

Şimon Sherman imzalı makalede, Hizbullah’ın geçen hafta “Şavuot Bayramı'nda İsrail'e 215'ten fazla füze fırlatarak” Aksa Tufanı’nın başlamasından bu yana gerçekleştirdiği “en büyük saldırıya” imza attığı belirtildi.

Hizbullah’ın saldırılarını artırma sözü verdiğine dikkat çeken yazar, Hizbullah’ın üst düzey yetkililerinden Haşim Safiyuddin’in geçen hafta yaptığı açıklamayı hatırlattı. Safiyuddin, "Eğer düşman Filistin'in kuzeyinde başına gelenlerden dolayı bağırıp çağırıyorsa, kendisini ağlamaya ve feryat etmeye hazırlasın" demişti.

Philadelphia merkezli Orta Doğu Forumu'nun araştırma direktörü Jonathan Spyer JNS'e yaptığı açıklamada, "Saldırılar Hizbullah'a bir bedel ödetmiş olabilir, ancak İsrail'e yönelik saldırıları sürdürmekten kesinlikle caydırmadı" dedi.

Devam eden çatışmalar şimdiye kadar yaklaşık 80 bin İsraillinin Lübnan sınırına yakın bölgelerden toplu olarak tahliye edilmesine yol açtı.

Kiryat Şmona kentinden tahliye edilen Talyia Stien JNS'e yaptığı açıklamada, "Burası güvenli değil, her gün sirenler çalıyor ve hayat adeta donmuş durumda," dedi. "Ne zaman ve nasıl geri dönebileceğimizi bilmiyoruz ve ufukta bir ışık göremiyoruz." diye ekledi.

JNS, “uzun sürgünün” kuzey şehirlerine “ağır bir darbe vurduğunu” ve anketlere göre, kuzeyde yaşayanlardan sadece “%60'ının geri dönmek istediğinden emin olduğunu” söyledi.

“Kısasa kısas çatışmalar, kuzey tiyatrosu söz konusu olduğunda genel bir strateji eksikliği hissine de yol açtı.” denilen makalede şu ifadelere yer verildi:

"Şu anki strateji sadece durumu kontrol altına almak. Fikir, ordu Hizbullah'la çatışırken kuzeyi kapatmak ve sivillerimizi güvenli bir yere götürmek, ancak bu geniş bir savaş stratejisi değil, sahadaki gerçeklere bir tepki."

Strateji eksikliği

Tel Aviv merkezli Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü'nde (INSS) kıdemli araştırmacı ve İsrail'in eski ulusal güvenlik danışman yardımcısı olan Profesör Chuck Freilich JNS'ye verdiği demeçte "Kuzey söz konusu olduğunda tutarlı bir strateji eksikliği var" dedi.

Şimon Sherman bu duyguların, “katılaşan statükodan giderek daha fazla memnuniyetsizlik duyan yerel halk tarafından da dile getirildiğini” belirtti.

Kiryat Şmona'dan tahliye edilen bir başka kişi olan Yotam Kaserman JNS'e "Hizbullah tehdidi kontrollü bir şekilde ele alınmazken evlerimiz ve kasabalarımız yanıyor" dedi ve şöyle devam etti: "Ülkenin bütün bir bölgesi aylardır bir bavulun içinde yaşarken bu ileri geri stratejisi kabul edilemez. Moraller düşüyor ve insanlara hem güneyde hem de kuzeyde bu savaşı kazanma iradesinin hâlâ var olduğuna dair güvence verilmesi gerekiyor."

Önemli ve kalıcı hasar

Makalede, ancak bazı uzmanların İsrail'in kuzey harekâtını sadece bir çatışma olarak sınıflandırmanın yanlış olduğunu ve İsrail'in Hizbullah'a “önemli ve kalıcı zararlar verdiğini” düşündüğünü bildirdi.

INSS'de kıdemli bir araştırmacı olan Carmit Valensi JNS'e yaptığı açıklamada, "IDF'nin Hizbullah'ın üst düzey komutanlarına ve Lübnan'ın derinliklerindeki önemli mevkilere yönelik saldırıları önemli. Hizbullah'ı yaklaşık 10 kilometre geriye iterek bir tampon bölge oluşturma ve kuzey sınırındaki güvenlik durumunu iyileştirme hedefi var." dedi.

JNS, artan gerilime rağmen çoğu uzmanın Hizbullah'ın şu anda İsrail'le kapsamlı bir savaşla ilgilenmediği konusunda hemfikir olduğunu aktardı.

Hizbullah’ın "bir savaşın içine çekilmek istemediğini” söyleyen Jonathan Spyer, “uzun vadeli jeopolitik kaygıların” Hizbullah’ı “dizginlediğini” iddia etti.

Spyer şöyle devam etti: "Hizbullah, İran'ın İsrail sınırında bir ordu ve askeri kapasite oluşturmak için yaptığı 40 yıllık bir yatırımın ürünüdür. Büyük ölçüde caydırıcı bir güç ya da İsrail'in İran'ın nükleer reaktörüne olası bir saldırısına karşı bir yanıt olarak oradalar, dolayısıyla İran'ın çıkarları açısından en yüksek stratejik düzeyde bir role sahipler."

Spyer ayrıca, İsrail'i topyekun bir savaşın içine çekmenin, İsrail'in, saldırgan vekillerden oluşan bir çemberle çevrelenmesini ve sürekli bir yıpratma kampanyası yoluyla zayıflatılmasını ve nihayetinde yok edilmesini amaçlayan daha geniş İran jeopolitik stratejisine aykırı olacağını söyledi.

Spyer bu durumu şöyle özetledi: "Bu senaryoda konvansiyonel bir savaşın içine çekilmek İsrail'in daha güçlü bir ordu olarak elini güçlendirir ve İran'ın stratejisine ters düşer."

Makalede ayrıca, Hizbullah'ın topyekun bir savaşa girmemesi için “içeriden baskı gördüğü” de iddia edildi.

Bu konuda Carmit Valensi’nin şu görüşlerine yer verildi: "Hizbullah üzerinde de saldırıları durdurması için azımsanmayacak bir baskı var. Lübnan'da İsrail'le bir savaşa girileceğine dair gerçek bir korku var ve neredeyse 100 bin Lübnanlı sivil sınır bölgesinden tahliye edildi."

Valensi, İsrail ordusunun “on yıllardır en yüksek hazırlık seviyesinde olduğunu ve bunun topyekun bir savaş başlatmak için ideal bir zaman olmadığını" belirtti.

Şimon Sherman, Hizbullah'ın bir çatışmaya girme konusundaki “isteksizliğine” rağmen çoğu uzmanın diplomatik bir çözümün olası olduğuna inanmadığını kaydetti.

Netanyahu da dahil olmak üzere birçok üst düzey İsrailli yetkilinin “çatışmayı diplomatik yollardan çözmeye açık olduklarının sinyalini verdiğini” dile getiren yazar, “ancak askeri çözümlere de açık olduklarının ve Hizbullah'ın kuzey sınırı yakınlarındaki varlığından taviz vermeyeceklerinin sinyallerini de verdiklerini” vurguladı.

Orta Doğu Forumu'nun araştırma direktörü Jonathan Spyer de "Sorunun diplomatik yollardan çözümüne dair bazı fikirler var ama ben bunun hiç de ciddi olduğunu düşünmüyorum" dedi.

JNS, Savunma Bakanı Yoav Gallant'ın kısa süre önce Lübnan sınırındaki gerilimi azaltmak için üçlü bir zirve yapılması yönündeki Fransız önerisini reddetmesinin de bu bakış açısını güçlendirdiğini söyledi.

Makalede, hem Hizbullah’ın hem de İsrail'in “tereddütlerine rağmen” genel olarak “savaşın kaçınılmaz olduğu konusunda geniş bir mutabakatın” var olduğu ileri sürüldü.

Freilich şunları söyledi: "Eninde sonunda Hizbullah ile bir savaşa gireceğiz. Zaman geçtikçe bu savaş daha da saldırgan ve tehlikeli bir hal alabilir. İnsanların evlerine dönebilmeleri için gerekli koşulları yaratmamız gerekiyor."

Valensi de "Sadece Hizbullah'ın şu anda daha büyük bir savaş başlatmakla ilgilenmediğini değerlendirebilirim; ancak bu sonuç kaçınılmaz" dedi.

“Hizbullah'la savaş kaçınılmaz olsa da yakın bir zamanda olması gerekmiyor” diyen Spyer'e göre, "Bu işin bir patlamayla değil ama bir sızlanmayla sona ermesi hayal edilemez değil. Gazze'deki savaş sona ererse Lübnan'dan açılan ateşin azalması ve belki de bazı insanların geri dönmeye başlaması mümkün.”

"O noktada herkes geri dönmeyecektir" diyen Spyer şöyle devam etti: "İnsanlar evlerine dönmekten korkacak ve kuzeyde başka bir 7 Ekim senaryosu yaşanacak ama çok daha büyük ölçekte. Bu topluluklardan bazıları Hizbullah savaşçılarından metrelerce uzakta bulunuyor. Her şey karmaşa ve karışıklıkla sonuçlanabilir. Eğer sonumuz böyle olursa, İsrail sınırının yaşayabilirliği sorusu Hizbullah tarafından sorulmuş ve İsrail tarafından yanıtlanmamış olacaktır."

İsrail'in Lübnan'a harekat düzenlemesinin “gerekli” olduğunu söyleyen JNS, ancak İsrail ordusunun Lübnan'a girmemesi için “büyük bir uluslararası baskı” olduğunu da belirtti.

Bu konuda Freilich’in şu sözlerine yer verildi: "Bu noktada girersek lanetleniriz, girmezsek de lanetleniriz. Eğer girersek, bu uluslararası gerilimi inanılmaz derecede artıracaktır. Amerika'nın önleyici bir işgale vereceği destek çok zayıf."

Spyer de "Lübnan'da yaşanacak bir savaş medyada olumsuz haberlerin çoğalmasında ve medya baskısının artmasına neden olacaktır. İsrail'in Lübnan'daki yayınlar üzerinde Gazze'de olduğundan daha az kontrolü olacaktır." dedi.

İsrail'in Lübnan'da tam anlamıyla bir saldırıya girişmesini engelleyen bir diğer konunun da “savaş hedeflerinin net bir şekilde tanımlanmaması” olduğunu söyleyen JNS şöyle devam etti: “Askeri kurum Güney Lübnan'ın büyük bölümünü askeri olarak kontrol etme konusunda tereddütlü. 1982-85 yılları arasındaki Birinci Lübnan Savaşı'nın ardından İsrail, Celile ve Golan'a yönelik tehditleri önlemek için Güney Lübnan'da geniş bir güvenlik bölgesi ele geçirdi. Bu tampon düzenlemenin gerçekçi olmadığı ortaya çıktı ve nihayetinde İsrail'in 2000 yılında çekilmesine yol açarak Hizbullah tarafından neredeyse anında doldurulan bir boşluk yarattı.”

JNS, öte yandan, şu anda “Gazze'de izlenen taktiğe benzer bir şekilde toprakları ele geçirmek ancak uzun vadeli kontrol sağlamamanın” da sorunlu bir strateji olduğuna dikkat çekti.

Makalede, İsrail'in Hamas'a karşı yürüttüğünü iddia ettiği gibi Hizbullah'a karşı da topyekun bir imha savaşı yürüteceğine dair yaygın bir güvensizliğin söz konusu olduğu belirtildi.

Spyer, "Hizbullah'ın tamamen yok edilmesi gündemde değil. Bu nedenle bu durumda en iyi hedefimiz onu güçlü bir şekilde caydırmak ve Hizbullah'ın Güney Lübnan'da nasıl faaliyet göstermesine izin verileceğine dair yeni oyun kuralları oluşturmak" dedi.

 

Spyer "Sınırın ötesinde asker bulundurmak gerçekçi değil; İsrail'in sınırın ötesine hızlı ve etkili bir şekilde müdahale etme kabiliyetine sahip olması gerekiyor. Çatışma alanını tamamen Güney Lübnan'a kaydırmamız gerekiyor" diye ekledi.

Kaynak: İran

JNS’ye göre, “en geniş çerçevede, Hizbullah'la başa çıkmaya yönelik herhangi bir uzun vadeli strateji, sorunun kaynağına geri dönmek zorundadır, o da İran’dır. Bu bakış açısı İsrail'in siyasi ve askeri kurumlarının bazı unsurları arasında giderek daha fazla ilgi görmektedir.”

Eski Başbakan Naftali Bennett tarafından "Ahtapot Stratejisi" olarak adlandırılan bu bakış açısı, İran'ın vekillerine karşı saldırgan eylemleri ana ülkeye karşı doğrudan eylemlerle desteklemeyi amaçlıyor.

Spyer "Bu meseleyi gerçekten çözmek için olması gereken, İran'ın Orta Doğu'daki etkisini geriletecek geniş kapsamlı bir siyasi ve askeri stratejidir" dedi ve şöyle devam etti: "Eğer İran, İsrail sınırında yangın çıkarıyorsa, biz de İran'ın çevresinde kendi yangınımızı çıkarmalıyız. Savaşı düşmana götürmeli ve orada tutmalıyız."