“Ya Nasrullah dediğini yaparsa?"

img
“Ya Nasrullah dediğini yaparsa?" YDH

Nasrullah'ın sözlerinin yankıları Washington, Paris, Berlin ve Londra'da ve diğer küresel koridorlarda yankılanıyorken Hizbullah, Siyonist devletin varlığını ve destekçilerinin planlarını hem tehlikeye atmaya hem de onlar için yaklaşmakta olan bir tehlike olmaya devam ediyor.




YDH- El-Ahbar’da Düşmanın hem sorusu hem kabusu: Ya Nasrullah dediğini yaparsa? başlığıyla yayımlanan makalenin yazarı Halit Bereket, Hizbullah'ın çeşitli zorlu arazilerde sürekli hazırlık ve savaş alanı deneyiminin düşman için bir karabasan gibi olduğunu ve Seyyid Hasan Nasrullah’ın sözlerinin sömürgen liderlerin zihninde yankılanıp musallat olduğunu yazıyor.

İşgal altındaki Filistin'in kuzey sınırı boyunca çatışmalar yoğunlaştıkça, Hüdhüd’ün düşmanın Filistin'deki savunmasız toprakları üzerindeki tarihi misyonunun olağanüstü zaferi, Siyonist rejimin Gazze Şeridi'ndeki acımasız saldırganlığına rağmen hedeflerine ulaşamamasıyla birleştiğinde, Siyonist varlık ve askeri liderleri kendilerini giderek daha şaşkın buluyorlar. Savaşın gidişatına ve kendi kaderlerine ilişkin belirsizliklerle boğuşuyorlar.

Yakın zamanda, 2022 İsrail güvenlik raporu "Hizbullah'la yaklaşan bir savaş için senaryoları" detaylandırdı, bunların hepsi de geri tepti.

Şimdi Hizbullah Siyonist varlığın bekasını, müttefiklerinin projelerini ve normalleşme rejimlerini tehdit eden bir karabasandır.

Düşmanın değerlendirmeleri, 7 Ekim 2023 günü şafak vakti meydana gelen olayın kaynağı olarak oybirliğiyle Lübnan sınırını işaret ediyordu. İlk inanışlarının aksine, olay "bastırılmış" Gazze Şeridi'nden kaynaklanmamıştı.

Efsanevi Aksa Tufanı patlamasından önce Filistin-Lübnan sınırı yakınlarında meydana gelen olaylar göz önüne alındığında bu çıkarım tamamen mantıklıydı.

Düşman sadece Tufan'ın meydana gelişini yanlış hesaplamakla kalmadı, aynı zamanda Hizbullah'ın 8 Ekim 2023'te giriş yaptığı Lübnan cephesindeki durumu da yanlış değerlendirdi.

Lübnan Direnişi tarafından atılan adımlar, özel türden hassas ve stratejik kararlardı. Lübnan Direnişi'nin Siyonist rejimi, ordusunu ve yerleşimcilerini zor durumda bırakması, Filistin Direnişi'ni desteklemesi, düşmanı ve müttefiklerini birçok inisiyatif ve taktikten mahrum bırakması ve Lübnan'ı korumak için bir kalkan ve cephe oluşturması, gördüğümüz sonuçlarla doğrulanmaktadır.

Buna ek olarak, Direniş Kampı güçlerinin kademeli olarak savaşa girmesinin yolunu açtı. Direniş ''Cephelerin Birliği'' sloganını siyasi alandan doğrudan çatışma alanlarına taşıdı.

Düşman Hizbullah ile kapsamlı bir çatışmaya girmenin ne demek olduğunu, başına geleceklerin boyutunu çok iyi biliyor.

Siyonistler pekala biliyor, "ölümcül zayıflıklarını herkes gördü ve Nasrullah onları o zayıflıklarından sert bir şekilde vurmakta tereddüt etmeyecek."

Nasrullah'taki tereddüt yokluğu, ABD, İsrail ve Avrupa'nın ortak inancıdır. Seyyid Nasrullah bazen yalın bir dille yetinse bile Siyonistlere zayıf noktalarını, Guş Dan'ı (Siyonist varlığın en büyük şehri ve metropol alanı) mesela hatırlatmaya isteklidir.

Hizbullah'ın elektrik sektörüne, su arıtma tesislerine, düşman limanlarına (özellikle Hayfa limanına), askeri ve sivil havaalanlarına, gaz platformlarına, amonyak ve kimyasal depolama alanlarına ve diğer stratejik tesislere yoğun füze saldırıları yöneltme kapasitesi artık iyice biliniyor.

Hizbullah'ın saldırısının İsrail üzerindeki tahribatı başka herhangi bir ülkedeki etkilenmeye benzemeyecektir.

Siyonist varlık bir "elektrik adasıdır" ve toplumu her yönüyle enerjiye bağlıdır ve bölgede stratejik bir derinliğe sahip değildir. Siyonist varlığın böyle bir coğrafi derinliği ve bu temel hizmetlere hızlı ve hazır alternatifleri olmadan Hizbullah'la yüzleşmesi çok zor olacaktır. Her zaman "İsrail'in avantajı" olarak görülen şey -yüksek askeri ve sivil teknoloji seviyesi- ciddi bir zayıflık haline gelmiştir.

Hakikat dönüştü: Temmuz 2006'da savaşan Hizbullah ile 2024'teki Hizbullah bir değildir. Gazze'de mağlup olan ve uluslararası alanda izole edilen düşman da aynı değil.

Direniş’in beşiği olan halkın ruhu ile düşman toplumundaki belirsizliğe doğru bölünmüşlüğü de kıyaslamalıyız.

Hizbullah 2006'dan bu yana savaşmayı ve hazırlanmayı bırakmadı, gönüllü olarak ya da aciliyetin zorlamasıyla girdiği birçok arenada en az 10 yıllık savaş alanı deneyimini cephaneliğine ekledi ve güçleri en zorlu vadilerde, çöllerde ve dağlarda, zor ve çetin koşullarda savaştı.

İsrailli düşmanın araştırma merkezleri, Hizbullah'ın 150 bin füze ve hassas füzeye, 80 kilometreye kadar menzilli 65 bin füzeye, 80 ila 200 kilometre menzilli 5 bin füzeye, 200 kilometre veya daha fazla menzilli 5 bin füzeye, 2 bin 500 insansız hava aracına, yüzlerce gelişmiş silaha ve daha fazlasına sahip olduğunu söylüyor ve şöyle bitiriyorlar:

''Hizbullah'ın ateş gücü normal bir savaş gününde 4 bin füze fırlatma kapasitesine sahip.''

Siyonist rejim, Rus güçlerinin İran yapımı saldırı dronlarını kullanmasının ardından Ukrayna'da neler olduğunu incelemeye hevesliydi ve sonuç olarak oradaki elektrik ve enerji sektörüne neler olduğunu gördü. Ukrayna örneğinde, Avrupa, coğrafi derinlik ve tedarik ve enerji ağlarına bağlantı sağlamak için her zaman hazırdır ancak Siyonist varlık çevresinde bu düzeyde bir destek bulamayacak. Hiçbir destek İsrail'i kurtaramayacak.

Wall Street Journal'a göre, Siyonist düşman 11 Ekim 2023'te Lübnan'a büyük bir saldırı başlatmaya karar vermişti ve Beyaz Saray'a Netanyahu'nun "sınıra saldırmaya hazırlanan Hizbullah güçlerini caydırmayı" amaçlayan bir saldırı başlatmak için yeşil ışık istediği acil bir mesaj ulaştı.

Wall Street Journal tarafından yayımlanan bu haberler doğru olsun ya da olmasın, Lübnan'a yönelik savaş -bilindiği üzere- ABD'nin onayı olmadan gerçekleşmeyecektir. Bununla birlikte, bildirilen yanıt hızlı bir şekilde geldi: İsrail planının hesaplanmamış ve ciddi sonuçları olan bir risk olarak değerlendirilerek reddedilmesi.

Lübnan, siyasetinin tortuları hakkında söylenebileceklere, iç cephe hatalarına rağmen, Netanyahu'nun iğne ve iplikle dikmeye çalıştığı çökmekte olan düşman cephesinden daha titiz olmaya devam ediyor.

Düşman kuvvetlerinin hele de seçkin birliklerinin Gazze Şeridi'nde son dokuz aydır süren direnişin ardından en kötü savaş ve moral koşullarını yaşadıkları artık kimse için bir sır değil.

Düşmanın salt caydırıcılığı aşınmadı; Direniş, düşmanın elinden net görebilme yetisini ve plan yapma kabiliyetini de aldı.

Lübnan'a yönelik savaş, eğer gerçekleşirse, Siyonist varlığın ekonomisini kurtarmayacak; izolasyonunu kırmayacak ya da bölgeye "entegrasyonunu" kolaylaştırmayacak, ancak çoğu askeri uzman tarafından dünyanın en güçlü düzensiz ordusu olarak tanımlanan Lübnan direniş ordusu lehine uzun bir yıpratma savaşına dönüşebilir.

Son olarak, düşman liderlerin unutamadığı bir şey var. Seyyid Hasan Nasrullah'ın Şubat 2011'deki şu konuşması:

Ben de buradan size ve direnişe sesleniyorum: Direniş'e el-Celil'i ele geçirme emrini verebilir yani el-Celil'i kurtarmayı isteyebiliriz hazır olun!”

Bu çok ama çok keskin sözler düşman liderlerin kafalarında tekrar tekrar yankılanıyor. Nasrullah'ın sesinin yankıları Washington, Paris, Berlin, Londra ve başka yerlerde duyuluyor.

Yankılarının bir de yanıtı var: Ya Nasrullah dediğini yaparsa?

Çeviri: YDH



Makaleler

Güncel