Remzi Barut, Counter Punch'taki yazısında toplumsal bölünmeleri gittikçe derinleşen İsrail'in siyasi bir krizde olduğunu açıklıyor.
YDH- Bağımsız çevrimiçi dergi Counter Punch'ta ''The Altalena Affair: Is Israel Heading Towards a Civil War?'' başlıklı makalenin yazarı gazeteci Remzi Barut, Haziran'ın sonlarında gerçekleşen Altalena Olayı'ndan hareketle İsrail'in özü gereği dengesiz ve gericilerin tahakkümündeki iç siyasetini değerlendiriyor.
İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu 18 Haziran günü "İsrail'de iç savaş olmayacak" demiş olsa da yanılıyor.
Netanyahu bu açıklamayı, özellikle İsrail ordusunun eski genelkurmay başkanları Benny Gantz ve Gadi Eisenkot'un da aralarında bulunduğu bazı İsrail Savaş Kabinesi Bakanlarının uzun süredir beklenen istifalarının ardından İsrail'de artan halk protestoları bağlamında yapmıştı.
Netanyahu'nun nüfuzu tamamen sağın ve aşırı sağcı kesimin desteğine dayandığı için bu istifalar onu yalnızlaştırmadı. Yine de istifalar, İsrail toplumunda derin ve giderek büyüyen çatlakları daha da belirginleştirdi ki bu da ülkeyi nihayetinde bir siyasi çalkantı durumundan gerçek bir iç savaş durumuna götürebilir.
İsrail'deki bölünmeler Batı demokrasilerinde görülen siyasi kutuplaşmalardan farklıdır. Bu ayrım salt İsrail'in gerçek bir demokrasi olmadığı argümanından değil, ülkenin farklı siyasi yapısından da kaynaklanıyor.
Zira hikaye Gazze'den önce başlamıştı.
Şubat 2019'da üç İsrail partisinin liderleri tarafından Kahol Lavan, yani 'Mavi ve Beyaz' adlı bir koalisyon kuruldu. Kahol Lavan'ın kurucuları arasında Gantz ve Moshe Ya'alon gibi ülkenin güçlü askeri kurumlarında ve toplumun genelinde büyük nüfuza sahip iki saygın askeri figür de vardı. Seçimlerdeki önemli başarılarına rağmen Netanyahu'yu görevinden uzaklaştırmayı başaramadılar. Sonuç olarak, davalarını sokaklara taşıdılar.
Çatışmayı Tel Aviv ve diğer İsrail şehirlerinin sokaklarına taşımak zor alınan bir karar oldu. Bu karar, Netanyahu'nun tüm düşmanlarının bir araya gelerek oluşturduğu, sağın ve aşırı sağın ülke üzerindeki hükümranlığına son vermek gibi tek bir amaç etrafında birleşen tuhaf bir koalisyon hükümetinin çöküşünü takip etti. Naftali Bennet'in düşüşü son kırılmaydı.
'Sağ' ve 'aşırı sağ' terimleri İsrail'deki siyasi çatışmanın temelde ideolojik olduğu izlenimini verebilir. İdeoloji İsrail siyasetinde bir rol oynasa da, Netanyahu ve müttefiklerine duyulan öfke büyük ölçüde İsrail'deki yeni sağın ülkenin siyasi doğasını yeniden yapılandırmaya çalıştığı hissinden kaynaklanıyor.
Böylece, Ocak 2023'ten itibaren yüz binlerce İsrailli, İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşının başlamasına kadar süren eşi benzeri görülmemiş kitlesel protestolar başlattı. Gantz ile İsrail ordusu ve liberal elitlerinin önde gelenleri tarafından desteklenen protestocuların başlangıçtaki ortak talebi, Netanyahu'nun son 75 yıldır İsrail toplumunu yöneten siyasi güç dengelerini değiştirmesini engellemekti. Ancak zamanla bu talepler rejim değişikliğine yönelik kolektif bir slogana dönüştü.
Konu medyada büyük ölçüde Netanyahu'nun kişisel nedenlerle İsrail'in yargı kurumunu marjinalize etmek istemesinden kaynaklanan siyasi bir çatlak olarak tartışılsa da, bir iç savaş tehdidi oluşturan olayın kökleri oldukça farklıydı.
Muhtemel İsrail iç savaşının hikayesi İsrail devletinin kendisi kadar eskidir ve Netanyahu'nun aksini öne süren son yorumları, başbakanın uydurmalarından biridir.
16 Haziran'da Netanyahu isyankâr generallere ateş püskürerek "Ordusu olan bir ülkemiz var, ülkesi olan bir ordumuz yok" demesi nitekim bu uydurmaların bir örneği, herkesin bildiği gibi İsrail savaşla kuruldu ve yine savaşla ayakta duruyor.
İsrail ordusu, kuruluşundan itibaren İsrail toplumu içinde farklı bir konumdaydı. Ordu generallerine ülkenin siyasi manzarasında benzersiz ve etkili bir rol veren sözlü olmayan bir anlaşma vardı sanki. Ariel Şaron, Ehud Barak ve hatta İsrail'in kurucu babası David Ben Gurion gibi saygın isimler, öncelikle askeri geçmişleri sayesinde İsrail siyasetinin zirvesine yükseldiler.
Ancak Netanyahu, orduyu marjinal ve siyasi olarak güçsüz tutmak için İsrail'in siyasi kurumlarını aktif olarak yeniden yapılandırmaya başladığında tüm bunları değiştirdi. Bunu yaparken Netanyahu, 1948'de başlayan İsrail'in siyasi dengesinin bel kemiğini kırdı.
İsrail, Nakba sırasında Filistin halkını etnik olarak temizleme görevini tamamlamadan önce bile, yeni kurulan ülke neredeyse hemen bir iç savaşa girdi.
Ben Gurion 26 Mayıs'ta İsrail ordusunun kurulmasına ilişkin bir emir yayınlarken, Irgun ve Lehi - Stern Çetesi - dahil olmak üzere bazı Siyonist milisler bir dereceye kadar siyasi bağımsızlıklarını korumak için mücadele etti.
Altalena Olayı olarak bilinen olay, Haganah'ın hakimiyetindeki İsrail ordusu, 1967'de İsrail'in başbakanı olan Menachem Begin'in liderliğindeki Irgun'a giden bir deniz yolu silah sevkiyatını engellemeye çalışmasıyla başladı.
Çatışma ölümcül oldu. Çok sayıda Irgun üyesinin öldürülmesi, kitlesel tutuklamalar ve geminin bombalanmasıyla sonuçlandı.
İsrail'in Gazze'ye açtığı savaşın zaten bölünmüş olan toplumu daha da parçaladığı bugünlerde İsrail medyasındaki tartışmalarda Altalena Olayı'na yapılan atıflar oldukça sık duyuluyor.
Bu bölünme, orduyu, İsrail'in kuruluşundan sadece birkaç gün sonra bir devlet olarak geleceğini sona erdirebilecek o mini iç savaşın ardından elde edilen tarihi dengeyi terk etmeye zorluyor.
İsrail'in Gazze konusundaki iç çatışması aslında sadece Gazze, Hamas ya da Hizbullah'la ilgili değil, İsrail'in geleceğiyle de ilgili.
İsrail ordusu 7 Ekim ve onu takip eden başarısız askeri harekatlar nedeniyle günah keçisi ilan edilirse, süresiz marjinalleşmeyi kabul etmek ya da siyaset kurumuyla çatışmak arasında bir seçim yapmak zorunda kalacaktır.
İkinci seçeneğin gerçekleşmesi halinde bir iç savaş söz konusu olabilir.
Çeviri: YDH