Gazze, Netanyahu'yu aşarak Siyonizmi uçurumun kıyısına sürükledi

img
Gazze, Netanyahu'yu aşarak Siyonizmi uçurumun kıyısına sürükledi YDH

Remzi Barut, Counter Punch'taki makalesinde, İsrail toplumunun aşırı sağcı ideolojilere doğru kaymasının doğal bir evrim olduğunu zira bu güruhun doğasına içkin olan şiddet arzusu ve nefretin İsrail'in varlık nedeni olduğunu açıklıyor.




YDH- Counter Punch'ta yayımlanan makalenin yazarı Remzi Barut, İsrail toplumu içindeki aşırı sağcılar ve nispeten liberaller arasındaki bölünmelerin yarattığı kafa karışıklığını ve bu hasta toplumun, kendilerinin cisimleşmiş hali olan Netanyahu'ya duydukları güvensizlik ve muhtaçlık arasında yalpalarken geleceklerine dair duydukları endişeyi inceliyor. 

Gazze'ye karşı yürütülen savaşın temelde İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu tarafından yönlendirildiği ve sürdürüldüğü düşüncesi, konuyla ilgili siyasi analizlere uzun süredir hakim. Bu bakış açısını hakim kılan ise İsrail kamuoyu. İsrail'in Gazze'ye yönelik soykırımının başlamasından bu yana yapılan anketlerin çoğu, İsraillilerin ezici bir çoğunluğunun Netanyahu'nun kararlarının kişisel, siyasi ve ailevi çıkarlar tarafından motive edildiğine inandığını gösteriyor.

Anlaşılacağı üzere kimileri için bu düşünce gayet kullanılışlı ancak doğru olmadığı kesin. Zira çarpık bir şekilde İsrail halkının Netanyahu'nun Gazze'deki askeri eylemlerine karşı olduğu varsayılıyor. Oysa bu noktaya kadar İsrailliler, İsrail güçleri tarafından uygulanan stratejileri büyük ölçüde desteklediler. İsrail'in saldırgan stratejilerinden biri, örneğin Hamas'ın siyasi büro başkanı İsmail Heniye'nin suikastıdır. Soykırım 300. gününe girerken, İsraillilerin %69'u Haniye gibi kilit isimlerin öldürülmesini desteklediklerini belirttiler. 

Bir siyasi lideri hedef almak Netanyahu'nun şahsının çaresizliği ya da başarısızlığı olsun hadi, o zaman İsrailliler, şiddet sarmalının çoğalmasından duydukları coşkuyu nasıl açıklayacaklar? Cevap, Aksa Tufanı'nda yani Filistinlilerin Gazze Şeridi'ne saldırmasında ve İsrail ordusunun eşi benzeri görülmemiş bir bozguna uğratılmasında değil. İsrail'in Gazze'de gerçekleştirdiği soykırıma ilişkin kavrayışımızı ve incelememizi şekillendiren öç alma teorisinin kısıtlayıcı çerçevesinin ötesinde düşünmeye başlamamız lazım.

Mevcut savaştan önceki yıllar boyunca İsrail yavaş yavaş sağa ve aşırı sağa kaymaktaydı. 1948'de Filistinlilerin etnik temizliğe tabi tutulmasından bu yana İsrail'i yöneten Siyonist liderler kuşağının siyasi aşırılığı bu kuşağınkini aşmıştır. İsrail Demokrasi Enstitüsü'nün Ocak 2023'te yayınladığı bir ankete göre, 18-24 yaş arası İsrailli Yahudilerin yüzde 73'ü kendilerini 'sağcı' olarak tanımlıyor.

Mevcut İsrailli bakanlar Itamar Ben-Gvir, Bezalel Smotrich ve Orit Strook gibi isimlerin de 'sağcı' olarak sınıflandırıldığı düşünüldüğünde, İsrailli gençlerin çoğunluğunun pratikte kendilerini aşırı sağcı olarak tanımladıkları sonucuna varılabilir. Bu gençler İsrail ordusunun ve yerleşimci hareketinin çekirdeğini oluşturuyor. Gazze'deki soykırımı, Batı Şeria'daki günlük katliamları gerçekleştiren ve İsrail içindeki Filistinli Arap topluluklarını hedef alan yaygın ırkçılık kampanyalarının piyade askerleri olarak hizmet edenler de bu aşırı sağcı gençler.

İsrail'in nasıl kesinlikle sağcı bir toplum haline geldiğini ve özellikle gençlerin nasıl İsrail'in intihara meyilli milliyetçilik versiyonunun bekçileri olarak ortaya çıktığını açıklamaya çalışan çok sayıda analist var. Ne var ki bunun açıklaması oldukça basittir. İsrail'in aşırı sağcılığı  Siyonist ideolojinin doğal bir evriminden ibarettir. Bu aşırı sağcılığın 'liberal' biçimleri bile her zaman etnik nefret, ırksal üstünlük duygusu ve öngörülebilir şiddet üzerine kuruludur.

İdeolojik Siyonizm, yerleşimci sömürgeciliği ve etnik temizlik ilkelerini tüm tezahürleriyle tutarlı bir şekilde benimsemiş olsa da, İsrail toplumunun çeşitli kesimleri arasında bir çatışma vardı. Bazı merkezci ve solcu siyasi gruplar tarafından temsil edilen sözde liberaller, ordunun üst kademeleri, iş çevreleri ve işgal altındaki Filistin'de sömürgeci, apartheid bir rejim ile sadece İsrail içindeki Yahudiler için geçerli olan seçici bir liberal düzen arasındaki dengeyi korumaya çalıştı.

Aşırı sağın ise başka fikirleri vardı. Netanyahu'nun başını çektiği İsrail sağ kampı, uzun yıllar boyunca İsrail içindeki ideolojik düşmanlarını, Filistinlilerle bir 'barış sürecine' girmeye cüret ettikleri için hain olarak gördü, bu barış bile göstermelik bir barıştı halbuki. Sağ, sözde 'gerçek İsrail' ile yasadışı Yahudi yerleşimleri arasındaki toprak bitişikliğinin sadece fiziksel değil aynı zamanda ideolojik de olmasını sağlamak istedi. Yerleşimciler bu şekilde yıllar içinde yavaş yavaş İsrail siyasetinin kenarından merkezine doğru ilerledi.

Nisan 2019 ile Kasım 2022 arasında İsrail beş farklı genel seçim geçirdi. Çoğu kişi Netanyahu'nun İsrail toplumunu bölmedeki rolüne odaklanmış olsa da, seçimler gerçekte İsrail'in ideolojik grupları arasında ülkenin geleceğini ve Siyonizm'in yönünü belirlemeye yönelik tarihi bir mücadeleydi. Son seçimlerde aşırı sağcılar kazanarak son yılların en istikrarlı İsrail rejimini kurdular. Sağ, İsrail'i, siyasi, eğitim, askeri ve en önemlisi yargı kurumlarını kalıcı olarak yeniden yapılandırmaya hazırken, 7 Ekim geldi.

Hamas saldırısı ve ardından yaşananlar İsrail toplumunun her kesimine kritik bir meydan okuma niteliğindeydi: aşağılanmış ordu, bozulmuş istihbarat, aciz duruma düşmüş politikacılar, şaşkın medya ve öfkeli kitle. En büyük meydan okumayla, İsrail'in geleceğini nesiller boyu şekillendirecek olan aşırı sağ karşı karşıyaydı. Dolayısıyla Gazze savaşı sadece Netanyahu için değil, tüm siyasi ve ideolojik programı paramparça olan ve büyük olasılıkla kurtuluşu olmayan İsrail'in aşırı sağcı kampının geleceği için de önemlidir.

Bu İsrail toplumunun doğasında var olan bariz çelişkiyi anlamamızı sağlayacaktır. Netanyahu'nun saiklerine kuşkuyla bakıyorlar ama savaşın kendisine inanmışlar; Netanyahu'nun mutlak başarısızlığını eleştiriyorlar ama onun eylemlerini onaylıyorlar vb. Böylesine aşikar bir ihtilaf sadece Netanyahu'nun manipülasyon becerisi ile açıklanamaz. İsrail sağı Netanyahu'ya olan güvenini tamamen kaybetmiş olabilir ancak İsrail toplumunun birleştirici bir figürünün olmaması iki şeyin yok olması demektir: Birincisi aşırı sağın kurtulma şansı, ikincisi Siyonizmin geleceği. 

Çeviri: YDH