Evet... Savaşımız varoluşsal bir savaşa dönüştü

img
Evet... Savaşımız varoluşsal bir savaşa dönüştü YDH

"Artık küresel politika çalışmalarında boğulan analistleri, bu dünyada kimsenin garanti edemeyeceği insan haklarından bahsedenleri dinleyecek zaman yok."




YDH - El-Ahbar gazetesinin genel yayın yönetmeni İbrahim el-Emin'e göre İsrail, Gazze'deki çatışmayı "varoluşsal bir savaş" olarak nitelendirirken, bu yaklaşım bölgedeki güç dengelerini derinden etkiliyor. Filistin direnişi, bu yeni gerçekliğe karşı mücadelesini sürdürüyor.

Gazze'ye yönelik saldırının ilk gününden itibaren, İsrail'in çılgın adamı "varoluşsal savaş" sloganını yükseltti. Benyamin Netanyahu, Aksa Tufanı operasyonunu sıradan bir askerî harekâttan öte bir şey olarak değerlendirdi ve bunun, İsrail'in düşmanlarının fırsat bulsalar onu yok etmeye çalışacakları anlamına geldiğini iddia etti. Ancak bu şekilde düşünen tek kişi o değil. Geçtiğimiz yıl içinde netleşen şey, tüm İsrail'in bunu varoluşsal bir savaş olarak gördüğüdür.

İsrail devletinin akıbetinden endişe duyanlar ülkeyi terk etti, diğerleri de gidecek. Bedel ödemek istemiyorlar; istikrarlı ve müreffeh bir devlet istiyorlar ama topyekûn savaşmak istemiyorlar. Bu insanlar İsrail'de bir grup hain, savaş meydanından kaçan fırsatçılar olarak görülüyor. 7 Ekim'de yaşananlarla ilgili tüm kurgusal anlatılar halkı harekete geçirmeyi amaçlıyordu. İsrailli yerleşimcilerin büyük çoğunluğu bu şekilde sağa kaydı. Mitlere bel bağlayan dini partiler güçlendi.

Propaganda kampanyası, dünya Yahudilerini ve İsrail'in destekçilerini bunun varoluşsal bir savaş olduğu konusunda ikna etmeyi hedefliyordu. İsrail'in dostlarının onu desteklemek için seferber olduğu doğru. Fakat birkaç hafta içinde Netanyahu, dünya kamuoyunun tepkisini çektiğini fark etti. Tüm İsrailli liderler gibi o da Gazze'deki süregelen katliamı protesto eden dünyanın dört bir yanındaki gösterilerin büyük kalabalıklar topladığını gördü. Ne İsrail ne dünyadaki destekçi hükümetler ne de tüm gücüyle Yahudi lobisi, İsrail'i desteklemek için önemli bir halk mitingi düzenlemeyi başarabildi.

Netanyahu, ABD Kongresi'nin önünde konuşurken bile, izleyicilerin çoğunun, popüler televizyon programlarında olduğu gibi koltukları doldurmak için tutulmuş figüranlar olduğunun farkındaydı. Siyonist ve muhafazakâr bir öğrenci olan Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson, sahne yönetmeni rolünü üstlendi. Netanyahu, BM'de konuşurken ve sesini yükseltirken, yanındaki heyet üyelerine ve çoğunlukla boş olan salondaki güvenlik personeline hitap ediyordu.

Ancak Netanyahu tüm bunlara aldırış etmiyor, içindeki gerçekle yüzleşiyor ve bu gerçek tek bir şey söylüyor: Varoluşsal bir savaş veriyoruz! Her türlü çılgınlığı, kan dökmeyi ve bedeli gerektiren varoluşsal bir savaş!

Bu doğru, hem de çok doğru. Bu yüzden İsrail tüm planlama, eylem ve angajman kurallarını çiğnedi. Öldürme üzerine kurulu bir devlet olmasına rağmen, öldürme politikasını yenilemeye ve düşmanı olduğuna karar verdiği herkesi yok etmeye karar verdi: Erkek, kadın, savaşçı, silahsız sivil, saatler önce doğmuş bebek, oyuncağıyla oynayan çocuk, temizlikçi, sağlık görevlisi, doktor, şoför, çiftçi, sanayici, öğrenci ya da profesör... Bunların hepsi her daim hedef konumunda. Bir ev, bir çiftlik, bir dükkân, bir alışveriş merkezi, bir okul, bir fabrika, bir devlet kurumu, bir elektrik santrali, bir su istasyonu veya bir kamu hizmeti merkezi... Bu yolda karşılarına çıkan her şeyi yok edebilirler.

İsrail, kendi varoluşsal savaşını yürüttüğü yeni bir kural oluşturdu. Bu, düşmanın muhalif olan her şeyi varoluşsal bir tehdit kaynağı olarak görmesine olanak tanıyan bir savaştır. Bu bağlamda, İsrail'in Gazze'de yaptığı şey, özetle, "öteki" ile ilişkisinin yeni bir kuralıdır: Yok etme pahasına varoluş.

Ancak İsrail bunu farklı bir mekanizma tarafından yönetilen bir programa göre yapıyor. Önce bu hedefe ulaşma kabiliyetini değerlendiriyor, bu savaş için sahip olduğu imkânları inceliyor, karşı tarafın elindeki kaynakları analiz ediyor ve bölgedeki ve dünyadaki müttefiklerinden ne talep edeceğini biliyor. Risklerin yüksek olduğunu hissettiği her an, şiddet seviyesini artırıyor. Zira düşmanın amacı tüm Arapların şuuruna şu fikri yerleştirmektir: Kim benimle yan yana yaşamak istiyorsa, hayır deme hakkını veren her şeyden vazgeçmelidir, aksi takdirde burada kimseye yer yoktur. Sanki ilk koşul bir yeri yaşanmaz hale getirmekmiş ve kim kalmak istiyorsa bu yeni yaşanmazlık modelini kabul etmek zorundaymış gibi davranıyorlar.

Varoluşsal savaşın İsrail için anlamı budur ve en yalın haliyle anlaşılması gereken de budur. Kökenlerimize, ülkemizin yıkıldığı, halkımızın ezildiği, evlerimizin suç makinesi tarafından işgal edildiği ve yetkililerimizin casuslar tarafından yönetildiği o zamana dönmeliyiz. O zamanlar, yarı eğitimli gençler ortaya çıktı ve evlerinde, mahallelerinde ve romanlarında adaletsizliğe karşı direnilebileceğini ve irade, sabır ve fedakârlık istekliliği ile yönetilebileceğini öğrettiler.

Artık küresel politika çalışmalarında boğulan analistlere, bu dünyada kimsenin garanti edemeyeceği insan haklarından bahsedenleri dinleyecek zaman yok. Etkisi acı gerçekler tarafından silinmiş çalışmalar ve analizler içinde boğulan hiç kimseye yer yok.

Bu tartışma her şeyden önce direnişin insanlarına aittir, teslimiyet ilan etmek için her fırsatı kollayanlara değil. Oyunun kurallarının değiştiğini ve düşmanın, düşmana acı çektirme kabiliyetini koruyanlar dışında hiçbir kural ya da kontrolün olmadığı başlangıçlara, topyekûn savaşa dönmeye karar verdiğini anlamalıyız. Halka gelince, hiçbir zaman doğru yerde durmaktan başka bir şey yapmadı. Her aşamada, samimi olanlar, bayrağı yükseltenler ve savaşanlar vardı ve diğer herkes onları takip etti.

Bugün yaşanan şu: İsrail bunun varoluşsal bir savaş olduğunu söyleyerek işimizi kolaylaştırdı ve bu doğru. Dolayısıyla onunla ve onu destekleyen ya da ona bahse giren herkesle mücadelemiz de varoluşsal bir mücadele... Bu, her şeyden önce Güney'in evlerinde ve tepelerinde yaşayan çocuklara bağlı bir mücadeledir. Saldırı başladığından beri her gün oraya hareket eden yüzlerce kişiye güveniyoruz, zira onlar hakikat uğruna ve Filistin uğruna her şeylerini feda edenlerin sadık takipçileridir!

Çeviri: YDH