ABD, Lübnan'da ne kadar rol oynayacak?

img
ABD, Lübnan'da ne kadar rol oynayacak? YDH

"Koalisyonun aşırı sağ kanadı bile güney Lübnan’da uzun süreli bir kalış ya da burada yerleşimler kurma konusunda baskı yapmıyor."




YDH - ABD'nin Lübnan'daki rolü, İsrail ve Lübnan arasında bir ateşkes anlaşması sağlanmasına odaklanmış durumda. Biden'ın temsilcisi Amos Hochstein, mevcut sorunların büyük oranda çözüldüğünü belirterek, anlaşma sağlanma ihtimali konusunda temkinli bir iyimserlik ifade etti. Haaretz yazarı Amos Harel'e göre müzakereler, İsrail'in anlaşma ihlallerine karşı harekete geçme hakkı ve ABD'nin anlaşmanın uygulanmasındaki rolü gibi hususlara yoğunlaşıyor. Harel'e göre Lübnan'da geçici bir ateşkesle başlayacak sürecin, uzun vadeli bağlayıcı bir anlaşmaya evrilmesi bekleniyor; fakat hem İsrail’in kuzey sınırındaki yerleşimcileri döndürme hedefi hem de Hizbullah’ın askeri kayıplarının ardından yeniden yapılanma ihtiyacı, bu süreçte belirleyici unsurlar olmaya devam ediyor.

ABD Başkanı Joe Biden’ın özel temsilcisi Amos Hochstein, kısa bir süre önce yalnızca İsrail ve Hizbullah arasında ateşkes anlaşması sağlama ihtimalinin gerçek olduğu durumlarda Orta Doğu’ya döneceğine dair söz vermişti.

Başkanlık seçimlerinden sonra tereddüt etti, ancak nihayet mantıklı bir karara vararak salı günü Lübnan’a vardı. Çarşamba akşamı ise İsrail’e geçti.

Hem açık hem kapalı kapılar ardındaki Lübnanlı ve Amerikalı kaynaklar, bir anlaşma sağlanma ihtimali konusunda temkinli bir iyimserlik dile getirerek mevcut sorunların yüzde 80’inin çözüldüğünü belirtti.

Son bilgilere göre, Lübnan’dan gelen haberlerdeki başlıca tartışma noktaları, İsrail’in anlaşma ihlallerine karşı harekete geçme hakkının tanımlanması ve ABD’nin bu anlaşmanın uygulanmasını denetlemedeki rolü etrafında dönüyor.

Hizbullah’ın yeni genel sekreteri Naim Kasım, dün Beyrut’ta yaptığı konuşmada, Amerikalı arabulucuların sunduğu öneriyi kabul ettiklerini ve artık topun İsrail’in sahasında olduğunu ifade etti.

İsrail’deki değerlendirmeler ise daha temkinli. Görüşmelerin biraz daha zaman alması muhtemel olsa da yönün olumlu olduğu görülüyor.

Anlaşmanın ilk aşamasının, uzun vadeli bağlayıcı anlaşmaların müzakere edileceği 60 günlük bir ateşkes olacağı tahmin ediliyor.

İsrail’in, Lübnan’daki çatışmalara kısa bir ara verilmesinden bile daha fazla istediği şey, bu cephenin Gazze cephesinden ayrıştırılması.

İsrail’in eylül ayında öldürdüğü Hizbullah’ın önceki genel sekreteri Hasan Nasrullah, iki cepheyi birbirine bağlama konusunda ısrarcıydı.

Lübnan’da ateşkes yapılmasına ancak İsrail ile Hamas arasında bir anlaşma sağlanması durumunda onay vereceğini söylüyordu.

Yerine geçen lider ise yakın zamanda Gazze’deki çatışmalarla bağlantı kurmadan bir anlaşmaya varmaya istekli olduğuna dair sinyal verdi. Bu tavrını çarşamba günkü konuşmasında yineledi.

Ayrı bir anlaşma, ordunun kuzeydeki varlığını azaltmasına, yeniden yapılanma ve yeni güvenlik durumu için hazırlıklara odaklanmasına olanak tanıyacak. Fakat güneydeki çatışmalar devam edecek.

Buna karşın, İsrail’in Hizbullah’ın sonraki hamlelerini öngörmekte zorlandığı belirtiliyor.

Örgütün üst düzey kadrosunda meydana gelen büyük değişiklikler, bu tahminleri daha da karmaşık hale getiriyor.

Yeni getirilen lider ve komutanların bir kısmı İsrail istihbaratı tarafından neredeyse hiç tanınmıyor.

İsrail’in öncelikleri net, fakat hükümet, kuzey sınırındaki yerleşimcileri evlerine güvenle dönebileceklerine ikna etmekte zorlu bir görevle karşı karşıya.

Hizbullah’ın öncelikleri de bir o kadar açık: Örgütün askeri liderliğinin büyük bölümü son aylarda etkisiz hale getirildi, ayrıca ateş gücünün yüzde 70 ila yüzde 80’i kaybedildi.

Orduya göre, Hizbullah’ın yaşadığı kayıplar 3 bini aştı. Bu nedenle örgüt, acilen bir sükûnete ihtiyaç duyuyor.

Dahası, Lübnan’daki diğer topluluklar da büyük yıkıma yol açan çatışmaların sona ermesini istiyor.

Bu süreçteki en ilginç aktör ise İran. Amos Hochstein Beyrut’a varmadan hemen önce, İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamanei’nin kıdemli danışmanı Ali Laricani de Lübnan’ı ziyaret etti.

İran, duruma geniş bir perspektiften bakıyor ve özellikle Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşünü dikkate alıyor.

İranlılar, Trump döneminde daha sert bir Amerikan politikasından endişe duyuyor ve bunun yerine nükleer programlarını ilerletmeyi durdurmaları karşılığında yaptırımların hafifletilmesini ve askeri saldırı tehdidinin ortadan kaldırılmasını sağlayacak bir anlaşma istiyor.

Tahran, yeni yönetimle temas kurmaya çoktan başlamış durumda. Bu da İranlıların, Hizbullah’ı dizginlemeye hazır olduklarına dair artan işaretler olarak değerlendiriliyor.

İran, bu hamleyle hem Hizbullah’ın askeri gücünden geriye kalanları korumayı hem de nükleer meselede ilerleme kaydetmeyi umuyor.

Trump’ı beklerken

İyimser tahminlere rağmen askeri durum hâlâ karmaşık. Her gün yaklaşık 100 roket ateşleniyor ve İsrail’in kuzeyine pek çok insansız hava aracı gönderiliyor.

İki ya da üç günde bir ise ülkenin merkezi füze saldırılarının hedefi oluyor.

İsrail ordusunun, sınırın kuzeyindeki güney Lübnan köylerinin ikinci hattını kademeli olarak işgal etmesi, Hizbullah’tan nispeten az dirençle karşılaşıyor.

Buna rağmen İsrail her gün kayıplar vermeye devam ediyor.

Ekim ayının sonunda, birinci hat köylerinin kontrolünü tamamlayan İsrail ordusu, burada görev yapan çok sayıda yedeği terhis etti. Azaltılan askeri varlık, artık ana olarak düzenli askerlerden oluşuyor.

İkinci hat köylerinde ilerleme ise yalnızca kısmen sağlanmış durumda. Ancak bir ateşkes anlaşması yapılmaz ve hükümet ordunun Lübnan’da kalmasına karar verirse, üçüncü hat köylerine doğru daha derine ilerlemek gerekecek.

Bu köyler Litani Nehri’ne kadar uzanıyor. Böyle bir durumda, yedek birliklerin büyük ölçüde yeniden göreve çağrılması gerekecek, bu da yedek sistemine ve yedek askerlerin ailelerine olan yükü artıracak.

Lübnan’daki geniş kapsamlı harekât, hükümetin buradaki çatışmaları sona erdirmek istediğini gösteriyor.

Koalisyonun aşırı sağ kanadı bile güney Lübnan’da uzun süreli bir kalış ya da burada yerleşimler kurma konusunda baskı yapmıyor.

Aşırı sağcı partiler, dikkatlerini Gazze Şeridi’ne yöneltmiş durumda ve Başbakan Benyamin Netanyahu üzerinde, bu bölgenin bazı kısımlarında askeri yönetim kurulmasını onaylaması için baskı yapıyorlar.

Bu adım, yaklaşık 20 yıl önce gerçekleşen ayrılmanın ardından yerleşim yerlerinin geri dönüşüne zemin hazırlamayı amaçlıyor.

Netanyahu, Otzma Yehudit ve Dini Siyonizm partilerinin liderlerine bu fikirlere açık olduğunu ima etti; ancak pratikte, Trump’ın pozisyonunun netleşmesini beklemeyi tercih ediyor.

Bu arada başbakan, esirlerin durumu hakkında umut verici mesajlar yaymaya devam ediyor.

Salı günü Knesset’te yaptığı konuşmada, beklenmedik bir şekilde, onlarcasının yakında evlerine döneceğine dair umut ifade etti.

Bundan iki gün önce, askeri liderlerle gece saatlerinde bu konuda bir görüşme gerçekleştirdi.

Ona yakın kaynaklar, Lübnan’daki bir anlaşmanın, İsrail’in Hamas’a baskı yaparak esir takası anlaşmasına varmasını kolaylaştırabileceğini ima ediyor.

Bununla birlikte, esirler meselesiyle ilgilenen yetkililer, bu tür tahminlere şüpheyle yaklaşıyor.

Onlara göre Netanyahu, yine zaman kazanmaya çalışıyor. Asıl amacı, esir ailelerinden ve protesto hareketinden gelen baskıyı hafifletmek, ancak tavizler gerektiren ve aşırı sağ koalisyon ortaklarıyla kriz yaratacak bir anlaşmadan kaçınmak.

Çeviri: YDH