İran ile Avrupa Troykası arasında iki yılı aşkın bir aranın ardından gerçekleştirilecek kritik müzakereler, nükleer anlaşmanın geleceği ve bölgesel gerilimler açısından önemli bir dönüm noktası olacak. İran, nükleer faaliyetlerini artırırken müzakerelere açık olduğunu vurguluyor; Batı ise bu faaliyetleri sınırlama çabasında.
YDH - “Çatışma ve müzakere”, son dönemde İran ile Batı arasındaki ilişkileri tanımlayan bir paradoks haline geldi.
El-Ahbar gazetesinin haberine göre bir yanda Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) Yönetim Kurulu, geçen perşembe günü Avrupa Troykası (Fransa, Almanya, İngiltere) tarafından sunulan ve ABD'nin de desteklediği bir kararı kabul ederek İran'ı yeni ve gelişmiş zenginleştirme santrifüjlerini devreye sokmaya teşvik etti.
Öte yandan, bu kararın kabulünden yalnızca üç gün sonra, İran ile Avrupa Troykası arasında 29 Kasım'da İsviçre'nin Cenevre kentinde bir toplantı yapılacağı açıklandı.
Ayrıca İranlı diplomatlar ile Donald Trump’ın ekibi arasında temaslar olduğuna dair haberler de gündeme geliyor.
Bu kritik toplantıda, İran’ı Siyasi İşlerden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Mecid Taht Revançi temsil edecek. Toplantı öncesinde Revançi, AB Dış Politika Sorumlusu Yardımcısı Enrique Mora ile bir araya gelerek ertesi gün yapılacak diyaloğun temelini atacak.
Bu görüşmeler, 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmanın başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından iki yılı aşkın süredir İran ile Avrupa Troykası arasında yapılacak ilk resmi temas olacak.
Fakat tarafların gündemi şu an için net değil; Filistin meselesinden Lübnan'a ve nükleer programa kadar geniş bir yelpazede fikir alışverişi yapılması bekleniyor.
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, dün Lizbon'da düzenlenen BM Küresel Medeniyetler İttifakı Asamblesi'nin onuncu toplantısı çerçevesinde İspanya, Slovenya ve Bosna Hersek dışişleri bakanlarıyla bir dizi görüşme gerçekleştirdi.
Bu görüşmeler, İran'ın uluslararası arenada müzakerelere açık bir tutum sergileme çabasının bir parçası olarak değerlendiriliyor.
Bununla birlikte, Avrupa ülkeleri ve ABD’nin önümüzdeki aylarda İran’a iki farklı yoldan baskı yapmaya çalışacağına dair güçlü işaretler var.
Avrupa Troykası, nükleer anlaşmaya taraf olmanın avantajını kullanarak UAEK ve diğer uluslararası organlar üzerinden baskıyı artırıyor.
UAEK Yönetim Kurulu’nun, İran’a Mart 2025’e kadar çözülmemiş meseleleri ele alma süresi tanıyan son karar tasarısı, bu yaklaşımın bir örneği.
Bununla beraber göreve başlamak üzere olan Donald Trump yönetimi, İran’ın nükleer programını kısıtlamayı hedefleyen “maksimum baskı” politikasının ikinci aşamasını uygulamaya hazırlanıyor.
İran hükümetinin mevcut politikası iki ana boyutta ele alınıyor. Birinci boyut, nükleer programın geliştirilmesi. İran, uranyum zenginleştirme seviyesini artırarak ve daha fazla santrifüjü devreye sokarak nükleer faaliyetlerini genişletmeye devam ediyor.
İkinci boyut ise müzakerelere açık bir tutum sergilenmesi. Bu bağlamda İran, Batı ile görüşmelerin yoğunlaşmasına hazır olduğunu vurguluyor.
İran ile Avrupa arasındaki görüşmelerin sonuçları, bölgede önemli değişimlere yol açabilir. İran, Avrupa’nın nükleer program üzerindeki baskılarını dengelemeye çalışırken, Avrupa ise İran’ın nükleer faaliyetlerini kontrol altına almak ve “tetik mekanizmasının” uygulanmasını sınırlamak için çaba gösteriyor.
Fakat İsrail gibi tarafların bu süreci baltalayacak girişimlerde bulunabileceği endişesi hâlâ mevcut.