Sednaya: Suriye’nin en kötü şöhretli hapishanesi

img
Sednaya: Suriye’nin en kötü şöhretli hapishanesi YDH

«Esed hükümetinin işlediği suçlarla ilgili hangi haberler doğru, hangileri yeni bir propaganda kampanyasının parçası olarak uyduruldu?»




YDH- The Cradle tarafından yürütülen araştırma, uluslararası destek ve müdahale toplamak için hakkında gülünç seviyelerde yalanların söylendiği Suriye’deki Sednaya Hapishanesi’ne odaklanıyor. Cezalandırma ve rehabilitasyonun, güç dinamikleri ve sosyal düzenle yakından bağlantılı olduğunun çoğunlukla görmezden gelindiği, eski meşru Suriye hükümetinin terörizm tehdidiyle mücadele ederken başvurduğu alıkoyma yönteminin propaganda unsurlarıyla çerçevelendiği Sednaya, kutuplaşmış anlatıların yayılmasında aktif rol oynadı. Pek çokları yanlış yapılanmış bir bilincin uzantısı olarak, eski meşru Suriye hükümetinin IŞİD ve el-Kaide suçlularını tutuklamasını insan haklarına aykırı bir eylem olarak yorumladı. Bu yanlış bilinç şu anda birçok ülkenin terör listesinde olan bir silahlı grubun bir ülkeyi temellük etmesini doğal karşılamaktadır ve emperyalist altını oyma çabalarını ‘devrim’ olarak adlandırmaktadır. Kriz dönemlerinde, özellikle bilgiye erişimi sınırlı olan veya mevcut bilgiyi sorgulamayan, eğitim seviyesi düşük ve karmaşık bilgileri analiz etmekte zorlanan kişilerin ana hedef olduğu propaganda aygıtının kusursuz işlediği Suriye’ye emperyal müdahale döneminde, IŞİD sempatizanı Mazen el-Hamada ve gerçek Mossad ajanı Elizabeth Tsurkov'un aklandığı, Filistin mücadelesinde tarafını soykırımcıdan yana belirlemiş Batılı medyanın raporlarının sorgulanmaksızın belirleyici kabul edildiği bu kamusal manipülasyon kampanyaları kaosunda doğru bilgi hiç olmadığı kadar önemli duruyor. Sonuç olarak, Suriye’ye emperyal müdahale sürecinin, 20 Ekim 2023’te, Mısır-Filistin sınırında bir protestocunun, Gazze'ye yönelik saldırının taraflı medya tarafından çarptırılması nedeniyle CNN muhabiri Clarissa Ward'a söylediği, ''Gerçek sizin elinizde, anlatıyı siz kontrol ediyorsunuz'' yüzleşmesiyle birlikte ele alınması hem ahlaki hem de bilişsel bir gereklilik olarak ortaya çıkıyor.

Eski el-Kaide lideri Colani'nin liderliğindeki Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) militanları 8 Aralık 2024'te Beşşar Esed hükümetini devirdiğinde, Sednaya'daki mahkûmları hızla serbest bıraktılar.

Medyada hapishanedeki dehşete ilişkin bir dizi yeni haber hızla yayıldı.

Peki Esed hükümetinin işlediği suçlarla ilgili bu yayınlanan haberlerden hangileri doğru, hangileri Colani'nin yönetimini meşrulaştırmak ve muhalefetin geçmişteki benzer zulümlerini aklamak için yeni bir propaganda kampanyasının parçası olarak uyduruldu?

 

Geniş bir yeraltı hapishane kompleksi?

9 Aralık'ta, Esed'in devrilmesinden bir gün sonra, The Guardian muhabiri William Christou Sednaya'ya ulaşan ilk gazeteciler arasındaydı.

Christou, Colani güçlerinin hapishanenin kontrolünü ele geçirmesinden bir gün sonra, “Esed rejiminin nefessiz kalmış son mahkûmlarının bulunduğu, beş kat derinliğinde geniş bir yeraltı kompleksine” açılan bir kapı bulunduğunu iddia etti.

The Guardian muhabiri, “Yeraltında mahsur kalmış ve kurtarılması gereken bin 500 mahkûm olduğuna dair söylentiler olduğunu, belki de bazı Suriyelilerin sevdiklerinin de bunların arasında olduğunu” iddia etti.

Sonuç olarak, paniğe kapılan yüzlerce Suriyeli savaşta kaybolan yakınlarını aramak için Şam'ın 30 kilometre dışında bulunan hapishaneye akın etti.

Christou, “Kalabalık nedeniyle arabalar yol kenarına bırakıldı ve insanlar yürümeye başladı” diye yazdı.

Takip eden günlerde, ‘yeraltı kompleksindeki’ mahkûmları gösterdiğini iddia eden çok sayıda sahte video viral olurken, CNN muhabiri Clarissa Ward da Şam'daki bir gözaltı tesisinde bir mahkûmun bulunduğunu iddia etti.

Sednaya'nın koridorlarında dolaşan bir kadın, hapishane ziyareti sırasında The Cradle'a “Yerin altındaki hapishaneleri görmeye geldik” dedi. Kardeşinin 2018'den beri kayıp olduğunu söyledi. Önce Şam'daki Mezze askeri cezaevine gitmiş, şimdi de Sednaya'da ondan bir iz arıyormuş.

Ancak Beyaz Baretliler ve Türk kurtarma örgütlerinin çabalarına rağmen binlerce mahkûmu barındıran gizli bir yeraltı kompleksi bulunamadı.

The Cradle, Sednaya'ya yaptığı ziyaret sırasında tesiste serbestçe dolaşabildi ve küçük şahsi izolasyon hücreleri ve bitişik bir tuvalet içeren tek bir yeraltı bodrum katı olduğunu doğruladı.

 

İnsan mezbahası?

Esed'in devrilmesinden sonraki günlerde giderek daha fazla sayıda Batılı gazeteci Sednaya'yı ziyaret etti ve haberler yaptı. Hemen hemen hepsi, Uluslararası Af Örgütü'nün 2017 yılında yaptığı ve cezaevini “insan mezbahası” olarak nitelendiren bir soruşturmaya atıfta bulunarak başladı. Soruşturmada dört yıllık bir süre içinde 13 bin kadar sivilin toplu idamlarla infaz edildiği iddia ediliyordu.

ABD Dışişleri Bakanlığı, infaz edilenlerin cesetlerinin ana cezaevine bitişik bir binada bulunan bir “krematoryumda” yakıldığını iddia ederek Af Örgütü raporunun bulgularını güçlendirmeye çalıştı. Ancak Dışişleri Bakanlığı krematoryumla ilgili hiçbir kanıt sunmadı ve cezaevi açıldığından bu yana hiç kimse krematoryumu bulduğunu iddia etmedi. Ayrıca, Af Örgütü'nün raporu, insan hakları gruplarının Türkiye'de aldığı iddia edilen eski gardiyan ve mahkûmların ifadelerine dayanarak öldürülenlerin sayısının sadece bir “tahmin” (5 bin ila 13 bin arasında) olduğunu kabul ediyor. Rapor, toplu infaz sürecinin “gizli” olduğunu söylüyor ancak daha sonra bir şekilde mahrem ayrıntılarını açıkladığını iddia ediyor.

Rapor aynı zamanda Suriye hükümetinin bu dönemde Nusra Cephesi ve IŞİD de dahil olmak üzere el-Kaide liderliğindeki bir isyanla karşı karşıya olduğu bir ortamda insanları alıkoyduğunu da görmezden geliyor.

The Cradle, muhalifleri destekleyen bir Suriyeliye Sednaya meselesine bakışını sorduğunda, Suriyeli hapishanenin Suriye'nin “Guantanamo'su” olduğunu belirtti. Başka bir deyişle cezaevi, İslamcı silahlı gruplardan terör suçlamasıyla tutuklanan yüksek güvenlikli mahkûmlar için ayrılmış durumda.

Bu durum 2008 yılında Sednaya hapishanesinde yaşanan ve ağırlıklı olarak İslamcı mahkûmların gardiyanlarına karşı ayaklandığı meşhur isyanla da kanıtlanmıştır.

Ancak Af Örgütü, mahkûmların Sednaya'da tutulduğunu ve “sivil halka yönelik bir saldırının parçası olarak” toplu infaz edildiğini iddia ediyor.

Irak ve ABD güçleri de uzun süredir çok sayıda el-Kaide militanını Ebu Gureyb gibi Irak'taki cezaevlerinde tutuyor. Ancak Suriye hükümetinin el-Kaide militanlarını hapishanelerinde tuttuğu gerçeği Af Örgütü ve diğerleri tarafından nedense görmezden gelinmektedir. 

 

Psikolojik operasyonlar

Bir diğer soru da eski mahkûm ve gardiyan olduğu iddia edilen kişilerin 2017 yılında Af Örgütü'ne ve 2024 yılında hapishane açıldıktan sonra Batılı medya kuruluşlarına verdikleri ifadelerin güvenilir olup olmadığı.

Esed'in devrilmesinden sonraki günlerde Sednaya'yı ziyaret eden bir İspanyol gazeteci The Cradle'a verdiği demeçte, eski mahkûmlar olduğu iddia edilen kişilerin verdiği ifadelerden şüphelendiğini söyledi. Colani'nin yeni hükümetiyle bağlantılı iş bitiricilerin görüşmeleri ayarladığını ve ifadelerdeki bazı ayrıntıların gerçek olamayacak kadar fantastik göründüğünü söyledi. Gazeteci, “Ancak bunların doğru olup olmadığını doğrulamanın bir yolu yoktu” dedi. Örnek olarak, son zamanlarda Batı medyasında çıkan haberlerin neredeyse tamamı, 2017 Af Örgütü raporunun yıldız tanığı olduğu iddia edilen eski Sednaya mahkûmu Ömer el-Şogre ile yapılan röportajları içeriyor.

Ancak Şogre'nin ifadeleri yakından incelendiğinde açıkça uydurma olduğu görülüyor. Örneğin, Af Örgütü'ne gardiyanların düzenli olarak mahkûmları hücrelerinden tuvalete götürülürken birbirlerine tecavüz etmeye zorladıklarını söyledi. “Banyoya doğru yürürken gardiyanlar erkeklerden birini seçerdi, minyon, genç ya da açık tenli birini. ... Sonra da daha büyük bir mahkûmdan ona tecavüz etmesini istiyorlardı... Kimse bunun başına geldiğini kabul etmiyor ama bu çok sık oluyordu,” diyor Şogre.

Ancak The Cradle, Sednaya'ya yaptığı ziyaret sırasında her hücrenin kendi tuvaleti ve lavabosu olduğunu gözlemledi. Bir hücrede The Cradle, yıkandıktan sonra kuruması için lavabonun üzerindeki iplere asılmış giysiler gözlemledi. Şogre'nin senaryosunda iddia edildiği gibi gardiyanların mahkûmları tuvalete gitmeleri için hücrelerinden çıkarma ihtimali yoktu. Şogre yıllar boyunca, inandırıcılığını daha da zayıflatan birçok çılgın ve tamamen mantıksız iddiada bulunmuştur.

The Nation, Şogre'ye dayandırdığı haberinde, “Gardiyanlar, mahkûmlara günün tek öğününü sunmadan hemen önce bir mahkûmu kasten infaz eder, genellikle cesedin kafasını yemek tabağının üzerine koyar, böylece kan günlük ekmek ve patates yığınına karışırdı” diye yazdı.

Eski mahkûmun uydurmaları uzun zamandır Suriye'ye ezici yaptırımlar uygulanmasına yönelik daha geniş bir propaganda kampanyasının parçasıydı.

Şogre, Suriye hükümetinin devrilmesini kolaylaştırmak amacıyla ABD hükümeti tarafından kurulan ve finanse edilen bir grup olan Suriye Acil Durum Görev Gücü (SETF) için çalışıyor. SETF, 2011'den itibaren Suriye ordusuyla savaşan ABD destekli Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) gruplarına sözde öldürücü olmayan kimyasal silahlar sağladı. SETF için çalışırken Şogre, ABD Kongresi'nin Suriye'ye Sezar yaptırımlarını uygulamasını savundu; bu yaptırımlar kendi ülkesinin ekonomisini boğmaya yardımcı oldu ve 1990'larda yüz binlerce çocuğun ölümüne yol açan ABD'nin Irak'a uyguladığı yaptırımlara benzedi. Sezar yaptırımları adını, Suriyeli bir askeri fotoğrafçının, Suriye hükümeti tarafından 11 bin kadar tutuklunun işkence gördüğünü ve öldürüldüğünü belgeleyen 55 bin fotoğrafı ülke dışına kaçırdığını iddia eden bir psikolojik operasyondan alıyordu.

Ancak gazeteci Rick Sterling'in gözlemlediği üzere, İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) fotoğrafların neredeyse yarısının Suriye hükümeti tarafından işkence edilerek öldürülen insanları göstermediğini kabul etti.

Bunun yerine, ölü Suriye askerlerini ve muhalif grupların bombalı araç ve diğer şiddet eylemlerinin kurbanlarını gösteriyorlar.

Bu tür ölümlerin, savaş zamanında herhangi bir hükümet tarafından belgelenmesi normaldir.

 

Suriye'nin kayıpları

Sednaya'yı çevreleyen propagandaya rağmen, Suriye hükümetinin savaş sırasında çok sayıda Suriyeliyi alıkoyduğuna ve bu kişilerin ya işkenceyle öldürüldüğüne ya da vurularak öldürüldüğüne dair pek çok gösterge var.

The Cradle, Esed'in devrilmesinden kısa bir süre sonra Şam'da bir restorandayken, bir baba ve oğlu olan iki çalışanın gözyaşları içinde arka odadan çıktıklarına tanık oldu.

Restoran sahibine ve diğer çalışanlara, hükümet tarafından kaçırılan ve 2014'ten beri kayıp olan üç amcalarının isimlerinin Tişrin askeri hastanesindeki kayıtlarda bulunduğunu ve ölümlerinin doğrulandığını söylediler.

Çok sayıda Suriyelinin gözaltına alınmış ve kaybolmuş olmasının bir nedeni de Suriye istihbaratının pek çok açıdan bir mafya gibi çalışıyor olması. Korkulan 'muhaberat' günlük hayatın pek çok alanında Suriyelilerden rüşvet almak için güçlerini sık sık kötüye kullandı.

Şam'dan bir Suriyeli The Cradle'a Suriye'de hukukun üstünlüğünün çok az olduğunu söyledi. Bunun yerine Suriyeliler “telefon numaraları kuralına” göre yaşıyorlardı.

Ayrıcalıklarınız ve kendinizi koruma beceriniz, yerel güvenlik görevlileri sizi haraca bağlamaya çalıştığında ya da daha kötüsü, arayabileceğiniz güçlü birinin telefon numarasına sahip olup olmadığınıza bağlıydı.

Terör suçlamasıyla gözaltına alınanlar da dahil olmak üzere, parası ya da siyasi bağlantıları olanlar genellikle serbest bırakılırken, diğerleri hapiste çürümeye devam etti. Sonuç olarak pek çok kişi işkence gördü ve öldürüldü.

Gazeteci Kasım Kasım, 2013 yılında el-Ahbar için kaleme aldığı yazısında, Şam'daki Yermuk Filistin kampından Filistinli film yapımcısı Hasan Hasan'ın “rejim hapishanelerinde öldürüldüğünün” “inkâr edilemez bir gerçek” olduğunu belirtti.

Hasan'ın terörist ya da “tekfirci” olmadığını, “ne silah taşıdığını ne de patlayıcı bir yelekle kendini havaya uçurduğunu” ancak yine de öldürüldüğünü söyledi.

 

“Tövbe” hapishanesi

Ancak hükümet tarafından kaybolan ya da işkence görenlerin yanı sıra, silahlı muhalif gruplar da çok sayıda insana işkence yaptı ve onları kaybetti.

Esed'in hapishanesinde kaybolanlar konusu sorulduğunda Halepli bir Suriyeli The Cradle'a, eski devlet başkanına karşı savaşan militan grupların kendi mafya tarzı adam kaçırma çeteleri olduğunu söyledi:

“Muhalifler savaşın başlangıcından bu yana on binlerce Suriyeliyi öldürdü ve toplu mezarlara gömmediklerini de fidyeleri ödenmeyince parça parça birkaç aileye gönderdiler. Onlara kayıpların nerede olduğunu sormayı da deneyin.”

Sednaya hapishanesinde yürürken The Cradle, Şam'ın Doğu Guta bölgesinde Burkan eş-Şam adlı militan bir muhalif grubun komutanı olan kayıp oğlunu arayan bir adamla konuştu. Adam, kendisinin ve oğlunun bir başka silahlı muhalif grup olan Suudi destekli Ceyş ül-İslam tarafından Suriye hükümeti ajanı olmakla suçlandığını söyledi.

Guta'da önde gelen bir Selefi vaizin oğlu olan Zehran Alluş tarafından yönetilen grup, İngiltere Dışişleri Bakanlığı tarafından “ılımlı silahlı muhalefetin” bir parçası olarak tanımlanıyordu.

The Cradle'a konuşan adam, kendisinin ve oğlunun Guta bölgesindeki Duma kasabasında Ceyş ül-İslam'ın “Tevbe” ya da “tövbe” hapishanesinde tutulduğunu söyledi. “Sednaya'dakinden daha kötü” şekillerde işkence gördüklerini söyledi. Baba daha sonra serbest bırakıldığını ancak oğlunun hala kayıp olduğunu söyledi. Daha sonra oğlunun Mezze'deki bir hükümet hapishanesine düştüğüne dair söylentiler duymuş. Oraya bakıp bir şey bulamayınca aramak için Sednaya'ya gelmiş.

Muhalefet yanlısı Enab Baladi 2017'de Duma'da geniş bir aktivist ağı olmasına rağmen, Tevbe'deki tutukluların sayısına ilişkin kesin bir istatistik bulunmadığını bildirdi.

Duma'dan 31 yaşındaki medya aktivisti Ebu Halid, yayın organına bu tür raporların olmamasına şaşırdığını söyledi. “Doğu Guta'nın her yerinde rastgele tutuklamalar oluyor” dedi. Bu hapishaneler, özellikle de Tevbe, onun ifadelerine göre, “Suriye rejiminin hapishaneleri kadar kötü ve eski mahkûmlara göre birçok tutuklu yargılanmadan aylarca hapishanelerde kalıyor.”

Muhalefet yanlısı Syria Direct'in 2017'de bildirdiğine göre “Bir adamın cesedi tutuklandıktan üç gün sonra ailesine teslim edildi. Ceyş ül-İslam onları doğrudan tehdit ederek, medyaya konuşmaları ya da cesedin fotoğraflarını yayınlamaları halinde hepsinin öldürüleceğini söyledi.”

 

Colani’nin hapishaneleri

Colani’nin Nusra Cephesi de çok sayıda Suriyeliyi hapsetmiş ve işkence etmiştir. Bunu Theo Padnos'un ifadesinden biliyoruz.

ABD'de serbest gazetecilik yapan Padnos 2012 yılında ÖSO tarafından kaçırıldı ve Nusra'ya teslim edildi.

Katar onu serbest bırakmak için büyük bir fidye ödemeden önce iki yıl boyunca rehine olarak kaldı.

Göz Hastanesi'nde hapsedildiği sırada Nusra muhafızları gazeteciyi dövmüş ve elektrikli sopayla şok vermiş. Diğer mahkûmlar bileklerinden tavan borularına asıldı. Ayakları havada bisiklet sürme taklidi yapıyordu.

Colani'nin Nusra'sı 2015 yılında İdlib vilayetini ele geçirip Ulusal Kurtuluş hükümetini kurduğunda, grup işkencenin de yaygın olduğu yeni hapishaneler kurdu.

Enab Baladi'nin haberine göre, muhalif bir medya aktivisti olan Cevdet Malas, grup tarafından karanlık ve kirli bir hücreye hapsedildi. Her gün saatlerce, vücudu ağır şekilde morarana kadar işkenceye maruz kalıyordu. Malas şunları anlattı:

“Kabız olduğum bir noktaya ulaştım. Tüm vücudum koyu maviydi. Diğer tutuklular benimle ilgileniyordu. Neyi yanlış yaptığım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Dehşet içindeydim.”

Nisan 2020'de Hakikat ve Adalet için Suriyeliler, İdlib'de kadınların “yaratıcıya hakaret”, Suriye ordusu yararına “casusluk” ve “zina” dahil olmak üzere gözaltına alındığını ve öldürüldüğünü belirten bir rapor yayınladı.

 

Sonuç

Suriye'de artık hiç kimse geleceğin ne getireceğini bilmiyor. Ancak kesin olan bir şey varsa o da Suriyelilerin on yılı aşkın bir süredir devam eden korkunç savaş ve ekonomik yaptırımlardan muzdarip olduklarıdır.

Suriyeli sivillere yönelik şiddet, Beşşar Esed yönetimindeki eski hükümetin yanı sıra Esed'i devirmek için ABD ve müttefiklerinin maşası olarak işlev gören yabancı destekli aşırılık yanlısı gruplar tarafından da uygulandı.

Hatırlanması gereken en önemli husus, bu şiddetin büyük çoğunluğunun ABD'nin İsrail adına Suriye'ye karşı örtülü savaş başlattığı 2011 yılından sonra meydana geldiğidir.

Çeviri: YDH