Kudüs’ün özgürleşmesi, bölgenin temel yapılarının zayıflatılmasını içeren ittifaklar ve politikalarla sağlanamaz. Müslüman Kardeşler, mevcut yolunun sürdürülebilir olmadığını fark etmelidir.
Müslüman Kardeşler grubu, derin tarihsel kökleri ve ideolojik hedefleriyle Batı Asya’nın jeopolitik manzarasında tartışmalı konulardan biri haline gelmiştir.
Çoğunlukla emperyalizme karşı direniş ve Filistin’in özgürleştirilmesi gibi sloganları öne çıkaran bu grubun eylemleri, kasten ya da farkında olmadan, çoğu zaman İsrail rejiminin stratejik hedefleriyle uyumlu bir çizgi izlemiştir.
Bu çelişki, grubun rolü, niyetleri ve içsel tutarsızlıkları hakkında ciddi soruları gündeme getirmektedir.
Müslüman Kardeşler’in bölgesel istikrara etkisi
Dış güçlerin Suriye krizine, demokrasi ve insan haklarını koruma bahanesiyle müdahalesi, Suriye’yi zayıflatmış; tarihsel olarak İsrail rejimine karşı direnişin bir merkezi olan bu ülke, önemli ölçüde güç kaybetmiştir.
İsrail, Suriye’nin devlet yapısının çökmesinden ve askeri kapasitesinin felç olmasından büyük fayda sağlamış, sınırlarındaki en büyük rakiplerinden birini etkisiz hale getirmiştir.
Bu süreçte İsrail uçakları, Suriye’nin stratejik askeri depolarına yüzlerce saldırı düzenlerken, Suriye’nin yeni liderleri ve onu destekleyen bölgesel taraflar bu durumu seyretmekle yetinmiştir.
Bölgesel güçlerin Suriye’deki manevraları ile Müslüman Kardeşler’in Mısır’daki stratejilerinin arasındaki benzerlik dikkat çekicidir.
Her iki durumda da reform ve özgürleşme sloganları, parçalanma ve istikrarsızlığa yol açan politikaları gizlemek için kullanılmıştır.
Bu yol izlenmeye devam ederse, Mısır da Suriye gibi kaos, iç çatışma ve askeri kapasitenin erozyonu gibi felaketlere sürüklenebilir.
Bu senaryo, İsrail rejiminin uzun vadeli hedefleriyle endişe verici bir şekilde örtüşüyor.
İsrail’in bölgeyi zayıflatma stratejisi
İsrail rejimi, uzun süredir bölgesel üstünlüğünü sağlamak için komşu ülkeleri zayıflatma stratejisi izliyor.
İsrail, ‘çevre ülkeler’ olarak bilinen komşu ülkelerdeki askeri tehditlerin ortadan kaldırıldığından emin olmayı amaçlıyor.
Bu strateji ilk olarak, güçlü ordusuyla İsrail’in emellerine ciddi bir tehdit olarak görülen Suriye ile başladı.
Suriye’nin askeri kapasitesinin uzun süreli bir iç çatışma yoluyla çökertilmesi, İsrail için büyük bir zafer olmuştur.
Şimdi ise hedef Mısır’dır. Zengin bir tarihe, stratejik bir konuma ve Arap dünyasının en güçlü ordularından birine sahip olan Mısır’ın istikrarı, büyük bir öneme sahiptir.
Ancak Müslüman Kardeşler’in faaliyetleri bu istikrar için ciddi bir tehdit oluşturuyor.
Eğer Mısır’ın askeri altyapısı ve devlet yapıları çöküşe sürüklenirse, İsrail rejimi muhtemel tehditlerin birinden daha uzaklaşacaktır.
Mısır’dan sonra Ürdün ve Irak’ın hedef alınması muhtemeldir. Ürdün’ün stratejik konumu ve Irak’ın muazzam kaynakları, onları birincil hedefler haline getiriyor.
İsrail’in bölgeye yönelik planı oldukça nettir: Komşu ülkelerin ordularını ve devlet yapısını yok ederek rakipsiz bir üstünlük sağlamak.
Müslüman Kardeşler’in eylemleri, gerek ideolojik sapmalar, gerek dış yönlendirmeler ve gerekse iç başarısızlıklar nedeniyle, bu planla istemeden de olsa uyum göstermektedir.
Müslüman Kardeşler’in iç krizi
Bu gidişi anlamak için Müslüman Kardeşler’in iç dinamiklerini incelemek gereklidir. Bir zamanlar Kudüs’ün özgürleştirilmesi ve İslamî onurun geri kazanılmasına odaklanan bu örgüt, stratejik sapmalar ve ideolojik çelişkilerle karşı karşıya kalmıştır.
Hareketin ana ilkeleri ile mevcut liderliğinin eylemleri arasındaki uçurum açıktır.
Müslüman Kardeşler’in tabanındaki üyeler hâlâ özgürlük ideallerine bağlı olabilir; ancak liderlik sıklıkla bu hedeflerle çelişen politikalar benimsemiştir.
Bu iç kriz, Müslüman Kardeşler içinde uzlaşmacı ya da etki altındaki liderlerin varlığıyla daha da derinleşmiştir.
Bu kişiler, gerek dış güçlerin etkisi altında kalarak, gerekse kişisel hırsları nedeniyle, örgütü asıl yolundan saptırmayı başarmıştır.
Aldıkları kararlar, sadece Müslüman Kardeşler’in itibarını zayıflatmakla kalmamış, aynı zamanda örgütü dış güçlerin, özellikle İsrail rejimi ve müttefiklerinin manipülasyonlarına karşı savunmasız hale getirmiştir.
Stratejik hile ve gelecek
Müslüman Kardeşler’in karşı karşıya olduğu stratejik hileyi tanıyamaması ve buna karşı koyamaması, felaketle sonuçlanan bir hata olmuştur.
Demokrasi ve reform sloganları, onların aleyhine kullanılmış ve yabancıların planlarına hizmet eden ayrılıklar ve ittifaklar yaratmıştır.
Müslüman Kardeşler liderliği, şu hoş olmayan gerçeklikle yüzleşmelidir: Onların eylemleri çoğu yerde gerçekleştirmeyi iddia ettikleri hedefleri zayıflatmıştır.
Gerçekten Kudüs’ün özgürleşmesini ve işgale karşı direnişi hedefleyen Müslüman Kardeşler üyeleri için bu, hayati bir muhasebe anıdır.
Onlar, rehaveti ve eylemsizliği bir tarafa bırakarak liderliğin stratejik hatalarını sorgulamalı ve hesap sormalıdır.
Bu yönde adım atılmamaları, hem onların itibarını sarsacak hem de onları İsrail’in genişlemeci planlarının gerçekleşmesine ortak edecektir.
Sonuç ve öneriler
Müslüman Kardeşler’in mevcut yolu, Batı Asya bölgesinde derin etkiler yaratmaktadır.
Müslüman Kardeşler’in izlediği yol, Batı Asya bölgesi üzerinde derin etkiler bırakmaktadır. Suriye ve Mısır gibi kilit ülkelerin zayıflamasıyla, bu hareket istemeden de olsa, parçalanma ve çatışmalarla şekillenen bir bölgesel manzaranın oluşmasına katkıda bulunmuştur.
Bu ortam, yalnızca İsrail rejiminin işine yararken, bölgenin dış tahakküme direnme kapasitesini zayıflatmaktadır.
Kudüs’ün özgürleşmesi, bölgenin temel yapılarının zayıflatılmasını içeren ittifaklar ve politikalarla sağlanamaz.
Müslüman Kardeşler, mevcut yolunun sürdürülebilir olmadığını fark etmelidir. İlkelerine dönmek ve stratejik bir gözden geçirmeye gitmek zorunludur.
Sonuç olarak Müslüman Kardeşler bir yol ayrımındadır.
Ya stratejik hatalar ve ideolojik sapmalarla tanımlanan mevcut yolda ilerlemeye devam edecek ya da derin bir öz-eleştiri ve ıslah süreci başlatacaktır.
Bu süreç, direniş ideali doğrultusunda oynadığı rolün dürüst bir değerlendirmesiyle başlamalıdır.
Müslüman Kardeşler’in gerçek üyeleri, hareketin asıl vizyonunu yeniden sahiplenmeli ve liderliğin dış güçlere hizmet eden politikalarına karşı birlik olmalıdır.
Kudüs’ün özgürleşmesini yalnızca bir slogan olarak değil, stratejik netlik ve birlik gerektiren somut bir hedef olarak önceliklendirmelidir.
Şartlar her zamankinden daha hassastır. İsrail rejiminin hırsları Filistin’in ötesine geçmiş ve tüm bölgenin parçalanması ve tahakküm altına alınmasını kapsamaktadır.
Müslüman Kardeşler’in eylemleri, şu ana kadar bu planların ilerlemesine katkıda bulunmuştur. Artık kararlı bir şekilde harekete geçme zamanıdır.
Hareketsizlik, sadece Müslüman Kardeşler’in mirasını lekelemekle kalmayacak, aynı zamanda İsrail rejiminin yayılmacı hedeflerinin gerçekleşmesini hızlandıracaktır.
Gelecek, cesaret, şeffaflık ve adalet ile direniş ilkelerine olan sağlam bir bağlılık gerektirmektedir.
Müslüman Kardeşler ve tüm bölge için tercih açıktır: Ya gözden geçirme veya çöküş.