Colani'nin adamları değiş(e)miyor mu?

img
Colani'nin adamları değiş(e)miyor mu? YDH

"Hattab’ın yazılarında ifade ettiği bu görüşler, milliyetçilik, gayrimüslimlerin kamu görevlerinde yer alması ve demokrasi gibi konulardaki katı duruşu göz önüne alındığında, yeni dönemde Suriyelileri nasıl bir yönetim modelinin beklediği konusunda belirsizlik yaratıyor."




YDH - HTŞ’nin lideri Ebu Muhammed el-Colani, son yıllarda örgütü küresel cihat vizyonundan uzaklaştırarak Suriye’ye odaklandı. Bu strateji, el-Kaide ile bağlarını koparmasına ve bölgesel güçlerle daha esnek ilişkiler kurmasına zemin hazırladı. Ancak örgütün, İdlib'deki muhalif ve cihatçı gruplara yönelik askeri ve güvenlik operasyonları, sert tepkilere yol açtı. Bu süreçte özellikle Hattab’ın güvenlik politikaları, iddialara göre hem rakip grupları hem de IŞİD üyelerini Türk ve Batılı istihbarat birimlerine hedef gösterdi. Hattab, yazılarında milliyetçiliği İslam’a tamamen zıt bir ideoloji olarak tanımlıyor ve kamu görevlerinin yalnızca Müslümanlara ayrılması gerektiğini savunuyor. Bu duruş, Suriye’deki yeni yönetim yapısının dış dünyayla uyumunu zorlaştırabileceği yönünde şüpheler doğuruyor. El-Ahbar gazetesinden Hüseyin el-Emin'e göre Hattab ve diğer liderlerin geçmişteki tutumları, HTŞ’nin kimlik ve yönetim modelinde gerçek bir değişim geçirip geçirmediği sorusunu gündemde tutmaya devam ediyor.

Ebu Muhammed el-Colani, liderliğini yaptığı Heyet Tahrir eş-Şam’ın (HTŞ), "Suriye'yi özgürleştirme" ve burada bir İslam devleti kurma hedefine odaklandığını son yıllarda sürekli vurguluyor.

Colani, HTŞ’yi "küresel cihat" fikrinden uzaklaştırarak faaliyetlerini Suriye ile sınırlamıştır. Bu yaklaşım, 2016 yılında el-Kaide’nin lideri Eymen ez-Zevahiri ile yaşadığı anlaşmazlıkların temel sebeplerinden biri olmuş ve Nusra Cephesi'nin ana örgütle resmi bağlarını koparmasına neden olmuştu.

Bu ayrılık, Colani’ye Türkiye, diğer bölgesel ülkeler ve hatta bazı Batı ülkeleriyle ilişkileri yönetme konusunda daha geniş bir alan tanıdı.

Ancak bu ilişkiler genellikle güvenlik odaklı oldu, ilgili devletlerin istihbarat birimleri tarafından yürütüldü ve siyasi alana yansıtılmadı. Öyle ki, Colani ile yakın temas kuran bazı istihbarat teşkilatlarının ülkeleri, hala onu ve örgütünü terörist olarak ilan etmeye devam ediyor.

HTŞ’nin kimliğini yeniden şekillendirme çabalarının bir parçası olarak, örgüt İdlib vilayeti üzerindeki kontrolünü sağlamlaştırmayı ve buradaki cihatçı ve muhalif grupları yeniden yapılandırmayı hedefledi.

Colani liderliğinde HTŞ, kendisine katılmayı ya da otoritesini kabul etmeyi reddeden gruplara ve şahıslara karşı askeri ve güvenlik mücadelesine girişti.

2017 yılının sonlarında HTŞ, İdlib'deki IŞİD kalıntılarıyla çatışmalara girdi ve Ahrar eş-Şam ile savaştı. Bu süreçte, Ahrar eş-Şam’ın birinci ve ikinci kademe liderlerini hedef alan, İdlib vilayetindeki Ram Hamdan köyünde düzenlenen bir toplantı sırasında gerçekleşen büyük bir suikast operasyonu gerçekleştirildi.

HTŞ ayrıca, Türkiye destekli "Milli Ordu" olarak bilinen, özellikle Halep'in kuzeyini kontrol eden Özgür Suriye Ordusu’nun bazı gruplarına karşı da operasyonlar düzenledi.

HTŞ, askeri mücadelelerin yanı sıra cihatçı ve muhalif rakiplerine karşı güvenlik operasyonları da düzenledi. Bu operasyonlar, örgütün ikinci adamı ve güvenlik biriminin başındaki Enes Hattab, diğer adıyla Ebu Ahmed Hudud tarafından yönetildi.

IŞİD liderleri, Hattab’ı, doğudaki ana kalelerini kaybettikten sonra kuzey Suriye’de saklanan örgüt üyelerini ve liderlerini defalarca ihbar etmekle suçluyor.

İddialara göre, Hattab bu şahıslar hakkında bilgi toplayarak Türk istihbaratına iletmiş ve bu bilgiler uluslararası koalisyona aktarılmıştı. Koalisyon da bu bilgilerle IŞİD liderlerini öldürmek ya da yakalamak için operasyonlar düzenlemişti.

HTŞ’nin güvenlik personeli ise örgüt üyelerini tutuklamış ya da infaz etmişti. Bu durum, İdlib’i Batılı ülkeler ve Türkiye tarafından takip edilen cihatçılar için bir "tuzak" haline getirmişti.

Son iki yıl içinde HTŞ, farklı silahlı gruplardan askeri ve güvenlik liderlerini de içeren 1000’den fazla kişiyi tutuklayan geniş çaplı operasyonlar gerçekleştirdi.

"Rusya, el-Esed rejimi ve uluslararası koalisyonun casusları" olarak bilinen bu kampanya, HTŞ kontrolündeki bölgelerde ciddi tepkilere yol atı. Aylarca süren protestoların ardından HTŞ, bazı tutukluları serbest bırakmak zorunda kaldı. Fakat serbest bırakılan birçok kişi, gördükleri işkencenin açık izlerini taşıyor.

Hattab'ın, "Kuzey Güvenliğini" yönettiği yöntemlerle yeni görevini icra edeceği yönündeki kaygılar gündemde. Bu endişeler, Hattab’ın yıllar içinde yayımladığı küçük kitapçıklarda ifade ettiği fikirlerden kaynaklanıyor.

Hattab’ın yazılarında dile getirdiği görüşler, onun Suriye’nin en önemli ve büyük resmi güvenlik teşkilatının başına geçmeye ne kadar uygun olduğu konusunda ciddi soru işaretleri doğuruyor.

Özellikle, Batı tarafından "haydut devlet" olarak görülmek istemeyen bir hükümetin bu tür fikirlerle uyum sağlayıp sağlayamayacağı tartışma konusu.

Hattab’ın "Hüküm ve Milliyetçi Ordulara Katılmanın Hükmü" başlıklı kitapçığı, bu tartışmaları daha da körüklüyor.

Kitapçıkta Hattab, İslam’ın düşmanlarının Müslüman ülkelerde milliyetçilik fikrini yaydığını ve bu fikri insanların zihnine yerleştirdiğini öne sürüyor.

Milliyetçiliği, "İslam’a zıt, İslam’ın dini olmayan başka bir din" olarak tanımlıyor ve bu ideolojinin "Müslüman olmayanların -hatta ateistlerin veya mürtetlerin- kamu görevlerinde yer almasına olanak tanıdığını" belirtiyor. İslam’da ise kamu görevlerinin yalnızca Müslümanlara, üstelik sadece hak ehli Müslümanlara tahsis edilmesi gerektiğini savunuyor.

Hattab, milliyetçiliğe yönelik eleştirilerini daha da ileri taşıyarak, "düşmanı aldatmak amacıyla bile olsa milliyetçi kimlik göstermenin" haram olduğunu belirtiyor.

İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) deneyimine atıfta bulunarak, demokrasi fikrinin başlangıçta bir aldatmaca olarak kullanıldığını, ancak daha sonra bu hareketin çağdaş nesilleri tarafından "şer’i bir sorun taşımayan bir sistem" olarak benimsendiğini ifade ediyor.

Hattab, bu durumu eleştirerek demokrasinin İslamileştirilmesine yönelik girişimleri sert bir dille reddediyor.

Hattab’ın yazılarında ifade ettiği bu görüşler, milliyetçilik, gayrimüslimlerin kamu görevlerinde yer alması ve demokrasi gibi konulardaki katı duruşu göz önüne alındığında, yeni dönemde Suriyelileri nasıl bir yönetim modelinin beklediği konusunda belirsizlik yaratıyor.

Enes Hattab’ın yanı sıra, yeni liderlik kadrosunda yer alan diğer isimler de tartışmalara neden oluyor.

Örneğin, kısa süre önce Adalet Bakanı olarak atanan Şadi el-Veysi, geçmişte kaydedilen iki video kaydıyla gündeme gelmişti.

Bu kayıtlardan birinde, el-Veysi bir kadının idam kararını şer’i hüküm olarak okurken, diğerinde ise aynı kadının başına ateş ederek infazı bizzat gerçekleştiriyor. Kadın, infaz öncesinde çocuklarını görmek için yalvarıyordu!

Çeviri: YDH