Lübnan'ın güneyinde, halk işgalin sona ermesi için harekete geçerken, ABD ateşkesin üç hafta uzatıldığını duyurdu. Direniş, yeni bir müzakere sürecine dahil olmayacağını açıkladı.
YDH - Altmış günün ardından, güney Lübnan halkı kimseyi beklemedi; ne devleti, ne uluslararası kararları, ne de denetim komitesini.
Her zaman olduğu gibi, topraklarının özgürleşmesi ve haklarının elde edilmesinin ancak kendi elleriyle gerçekleşeceğine karar verdiler.
İki aylık süreçte, halk "meşruiyet" ve "uluslararası toplum"un gölgesinde güneyin nasıl bir hal aldığını gördü. Kendi canları pahasına köyleri açmaya giriştiler, ordunun önünde yürüyerek yolları açtılar.
İşgal güçlerinin ve destekçilerinin daha önce girmelerini engellediği bölgelere, ordu birliklerinin girmesine olanak sağladılar.
Birkaç saat içinde, devletin ciddiyetle sorumluluk almadığı takdirde, halkın haklarını elde etmek için kendi yolunu bulacağı ve direnişin kendi yöntemleriyle hareket edeceği netlik kazandı.
Dün yaşananlar, bugün daha da büyük bir halk seferberliğiyle devam edecek. Sınır köyleri, güneyin diğer bölgeleri ve Batı Bekaa'dan gelen kalabalıklar, işgal güçlerinin hâlâ kontrol ettiği son noktalardan çekilmesi sürecini tamamlamak için izin beklemiyor.
Dün öğleden sonra başlayan hazırlıklar kapsamında, bugün eğitime ara verildi, güney ve Bekaa'da çoğu dükkan ve işyeri kapandı.
Halk, İsrail güçlerinin dün ateş açarak girmelerini engellediği köylere yeniden girmek için organize oluyor. Uluslararası güçler, "güvenli dönüşü sağlama" gerekçesiyle düşman lehine çaba gösterirken, ordu ise siyasi liderliğin hazırlıksız yakalandığı bir sahneyle karşı karşıya kaldı.
Lübnan ordusu, halkın yaptıklarının önemini görüyor ve düşmanın vahşetini fark ediyor, ancak köşeleri dönmeye çalışarak bir yandan yol açıyor, diğer yandan hareketi kontrol altına almaya çalışıyor.
El-Ahbar gazetesinde yer alan değerlendirmede “Oysa ordu, sınırlara doğrudan birlik göndermek ve işgalin devam ettiği bölgelerde düşmanın kararını meydan okumak için kimseyi beklememeliydi,” ifadelerine yer verildi.
Dün yaşananlar ve bugün beklenenler, düşmanla süregelen çatışmada bir dönüm noktası olabilir. Dün, halkın özgürlük mücadelesinin ilk gününde 23 kişi hayatını kaybetti.
Siyasi temaslar ise henüz kesin bir sonuç getirmedi. Amerikalılar, İsrail'in bazı noktalarda daha uzun süre kalacağı konusunda ısrarcı oldu.
Bu durum, 1701 sayılı kararın uygulanması üzerinde etkili olacak, çünkü kararı işgale kılıf yapma girişimi başarısız olacak ve direniş henüz sözünü söylemedi.
Dün, özellikle güney ve sınır köyleri söz sahibiydi, zira siyasi temaslar halkın ve sahnenin gerisinde kalmış gibiydi.
El-Ahbar gazetesinin edindiği bilgiye göre, Cumhurbaşkanı Jozef Aun ve Başbakan Necib Mikati, Fransızlar ve Amerikalılarla İsrail üzerinde baskı oluşturmak için görüşmeler yaptı, ancak istenen sonuç alınamadı.
Baabda'daki kaynaklar, "Görüşmelerde, Ulusal Güvenlik Konseyi ekibi ve Orta Bölge Komutanı Michael Correa'ya odaklanıldı ve İsrail tarafıyla iletişim halinde oldukları belirtildi," dedi.
Ancak İsrail'in yakın zamanda çekileceğine dair herhangi bir garanti veya işaret yok. Beyaz Saray, gece saatlerinde ateşkesin 18 Şubat'a kadar uzatıldığını duyurdu.
Akşam saatlerinde, BM Barış Gücü (UNIFIL) komutanlığına, işgal güçlerinin en az iki hafta daha kalacağı bilgisinin iletildiği yönünde haberler dolaştı.
Fakat Cumhurbaşkanlığı, "İsrail'in Lübnan'a beş sınır noktasında 15 gün daha kalacağı yönündeki haberler doğru değildir. Cumhurbaşkanı Ayun, işgal altındaki köylerden İsrail'in çekilmesini tamamlamak için iç ve dış temaslarını sürdürüyor," açıklamasını yaptı.
Lübnan, anlaşmanın uygulanması talebine resmi bir yanıt beklerken, Paris'te Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile yaptığı telefon görüşmesinde, Lübnan'da konuşlu birliklerini geri çekmesini istediği bildirildi.
Diğer Batı başkentlerinin de katıldığı görüşmelerde, yeni bir zaman çerçevesi belirlemek için anlaşmaya varma çabaları gündeme geldi.
İşgal güçleri, kalma konusunda ısrarcı olurken, güney Lübnan hallkının anlaşmayı "ihlal ettiği" gerekçesiyle önlem alınmasını talep ediyor.
Direniş görüşmelere dahil değil
Halk hareketi, yerel komiteler ve belediyeler arasında koordineli bir şekilde ilerlerken, Hizbullah bir açıklama yayımlayarak vatandaşları selamladı ve toprakların geri alınması ile işgalin sona erdirilmesinin önemini vurguladı.
Yetkili kaynaklar, Hizbullah'ın "60 günlük sürenin uzatılmasıyla ilgili herhangi bir iç veya dış görüşmeye katılmayacağını ve düşmanın gecikmeksizin çekilmesi gerektiğini" ilettiğini belirtti.
Önde gelen resmi kaynaklar, direnişin yeni bir müzakere sürecine girmeye niyetli olmadığını ve Lübnan devletinin, Fransa ve ABD'nin düşmanı anlaşmayı uygulamaya zorlaması gerektiğini ifade etti.
Bu durum, Hizbullah'ın halkın işgal altındaki köylere girişini durdurmak için herhangi bir baskı uygulamayacağı yönündeki "endişe verici" bir mesaj olarak yorumlandı.
İzlenimlere göre, yabancı elçiliklerin ordu ve hükümet liderliğine, halk hareketlerinin tırmanması durumunda bir tür tehdit içeren tavsiyelerde bulunduğu belirtildi.
Her zamanki gibi, "İsrail'in bölgeyi direnişten temizlemeden halkın geri dönmesine izin vermeyeceği ve bu görev tamamlanmadan savaşın geri dönebileceği" yönünde İsrail kaynaklı abartılı iddialar gündeme getirildi.
Kaynaklar, "Güneydeki manzara, direnişin Litani Nehri'nin güneyindeki varlığını pekiştirdi ve Amerikan tarafının Lübnan ordusunun güneyi kontrol etmesini istemediğini ortaya çıkardı. Aksi takdirde, düşman üzerinde baskı kurmakta bir an bile gecikmezlerdi," dedi.
Amerika’nın tutumunun, direniş üzerinde baskı aracı olmaktan çıkıp Cumhurbaşkanı Jozef Aun için bir utanç kaynağına dönüştüğü" açıkça görülüyor.
Artık "Amerikalılar, Lübnan ordusunun düşmanın talimatları doğrultusunda hareket etmesini istiyor, ancak bu asla gerçekleşmeyecek."
Bu arada, dün akşamki halk hareketlerinden anlaşıldığı üzere, güney halkı geri adım atmaya niyetli değil.
Bugün ve önümüzdeki günlerde, gelişmelere bağlı olarak hareketler artacak. Belediyeler ve köy sakinleri, bugün sınır kasabalarına daha geniş ve yoğun bir katılımla girme çağrısında bulundu. Üniversite ve lise öğrencilerinin de katılımı bekleniyor.
Direniş karşısında, çeşitli siyasi figürlerden açıklamalar geldi. Eski Cumhurbaşkanı Emil Lahud, "Bu halk, Şehit Komutan Seyyid Hasan Nasrullah'ın halkı, dünyanın tüm orduları bir araya gelse bile ezilemez. Her şehit düştüğünde, onlarca yeni direnişçi doğar. Lübnan'ı koruyacak tek denklem, ordu, halk ve direnişin herhangi bir düşmana karşı bir arada durmasıdır. Bu, kağıt üzerinde bir söz değil, sarsılmaz bir inançtır," dedi.
Meclis Başkanı Nebih Berri ise güney halkına hitaben, "Direnişinizde olduğu gibi, bugün de ulusal aidiyetinizde büyük olduğunuzu kanıtlıyorsunuz. Toprak, namus gibidir; onu savunmak uğruna en değerli fedakarlıklar yapılır. Egemenlik, sloganlarla değil, yaşanarak elde edilir," ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Jozef Aun, yaptığı açıklamada, “Güneydeki aziz halkımıza, bu gün Lübnan ve Lübnanlılar için bir zafer günüdür. Hak, egemenlik ve ulusal birlik adına bir zafer. Bu büyük sevinci sizinle paylaşırken, sükunetinizi korumanızı ve Lübnan Silahlı Kuvvetlerine güvenmenizi rica ediyorum. Ordumuz, egemenliğimizi, güvenliğimizi ve güvenli bir şekilde evlerinize dönmenizi sağlamak için çalışıyor,” diye konuştu.
Eski Başbakan Saad Hariri, X platformundan yaptığı paylaşımda, “Güneydeki masum sivil şehitlerimizin ve yaralıların önünde saygıyla eğiliyorum. Ateşkes anlaşmasını ihlal eden bir işgale karşı saf iradeleriyle durdular. Ordumuza selam olsun; halkımızın onların talimatlarına uyarak kendilerini korumalarını umuyorum. Uluslararası toplum, kendi yasalarını ve büyük devletlerin garanti ettiği anlaşmaları ihlal eden bu işgale karşı derhal sorumluluk almalıdır,” değerlendirmesini yaptı.
Marada Hareketi lideri Süleyman Franciye ise, "Güney halkı, bugün uluslararası topluma İsrail'i uluslararası kararları uygulamaya zorlamak için en güçlü mesajı veriyor," yorumunda bulundu.