'Yüzyılın Anlaşması', daha radikal versiyonuyla yeniden gündemde

img
'Yüzyılın Anlaşması', daha radikal versiyonuyla yeniden gündemde YDH

ABD Başkanı Donald Trump'ın Filistin davasını tasfiye etme planları yeniden gündemde. Gazze'den Filistinlilerin sürülmesi ve Batı Şeria'nın ilhakı gibi adımları içeren bu plan, bölge ülkeleri üzerinde büyük bir baskı oluşturuyor.




YDH - Görünen o ki, yeni ABD yönetimi bölgedeki tabloyu değiştirmeye kararlı. ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze'deki "çözüm" hakkındaki açıklamaları gün geçtikçe daha da radikalleşiyor.

Bu açıklamalara, bölgedeki bazı ülkelerin oynayacağı beklenen role dair imalar ve Washington'ın atmaya başladığı somut adımlar eşlik ediyor.

Trump'ın niyetleri kimse için sır değil. Dünyaya "Yüzyılın Anlaşması"nı sunan başkan, İbrahim Anlaşmalarını ilk döneminin en önemli başarılarından biri olarak görüyor ve asıl görevinin henüz tamamlanmadığına inanıyor.

Bu görev, öncelikle Filistinlilerin Gazze Şeridi'nde kalan topraklarından sürülmesi, ardından Batı Şeria'nın ele geçirilmesi ve Filistin davasının tasfiye edilmesiyle tamamlanacak.

Trump'ın yeniden ABD Başkanı seçilmesiyle birlikte, Filistin davasını tasfiye etme yönündeki eski ABD planı hızla uygulamaya konuldu.

Trump'ın, Başbakan Netanyahu'ya Gazze sakinlerini zorla yerinden etme niyetini açıkladığı dünkü açıklamaları sürpriz olmadı, zira bu konuyu geçtiğimiz hafta birkaç kez dile getirmişti.

Fakat, ABD'nin Gazze Şeridi'nin kontrolünü doğrudan ele alma planından bahsetmesi şaşırtıcıydı.

Bu planın ortaya çıkması, Reuters haber ajansının yaklaşık bir hafta önce, bir Amerikalı özel güvenlik şirketinin Mısır ordusunun yanı sıra Gazze Şeridi'ndeki bir kontrol noktasının yönetimine yardımcı olmak üzere günlük 1100 dolar maaşla yaklaşık 100 emekli askeri görevlendireceğini bildirmesinden sonra geldi.

Ayrıca, ABD'nin Orta Doğu elçisi Steve Witkoff, Gazze Şeridi'ne bir ziyaret gerçekleştirerek Selahaddin ve Netzarim koridorlarını ziyaret etti. Bu olayların sıralanışı, Trump'ın Gazze halkını yerinden etme ve bölgenin çehresini değiştirme planının fiilen başladığını doğruluyor.

Öte yandan, Gazze'ye yönelik saldırıların durmasıyla eş zamanlı olarak Batı Şeria'ya yönelik yeni bir saldırı başladı. İsrail ordusu, 21 Ocak'ta Cenin'de "Demir Duvar" operasyonunu başlattığını duyurdu.

Ardından saldırılar, Tulkerim ve Batı Şeria içindeki diğer şehirleri de kapsayacak şekilde genişledi.

Gazze'de olduğu gibi, Batı Şeria'daki operasyonun da öncesinde, Trump'ın Netanyahu'ya Batı Şeria'da elini serbest bırakma ve İsrail'e ilhak etme izni verdiği yönünde (ABD tarafından resmi olarak doğrulanmamış) pek çok iddia ve sızıntı ortaya atıldı.

Trump'ın dünkü İsrail'in küçüklüğü hakkındaki açıklaması, bu iddiaların gerçek dışı olmadığına işaret ediyor.

Arap ülkelerine Filistin davasını tasfiye baskısı

Trump, dünya ülkelerine ve hatta Washington'ın müttefiklerine karşı kol bükme taktiklerine geri dönüyor.

Birkaç gün önce, ABD’nin mali yardımından yararlanan ülkelerden daha büyük tavizler koparmak için USAID ajansının faaliyetlerini durdurma emri verdi.

Mısır ve Ürdün, Trump için “çözümün” anahtarlarını oluşturuyor. Filistinlilerin Gazze ve Batı Şeria'dan sürülmesi planı, Filistin'e komşu olan bu iki ülkenin onayı ve "sürgün edilenlere" sınırlarını açması olmadan gerçekleşemez.

Her iki hükümetin ilk tepkisi, ABD'nin talebini reddetmek oldu. Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah el-Sisi, "Filistin halkının göçü ve yerinden edilmesi, katılamayacağımız bir zulümdür," derken, Ürdün Kralı II. Abdullah, "Ürdün'ün Filistinlilerin topraklarında kalma ve iki devletli çözüme göre meşru haklarını elde etme gerekliliğine dair sarsılmaz tutumunu" vurguladı.

Ancak bu tutumlar, Trump'ı caydırmadı. Mısır ve Ürdün'ün açıklamalarına, "Bunu yapacaklar. Onlar için çok şey yapıyoruz ve bunu yapacaklar," diyerek karşılık verdi.

Bu bağlamda, Trump'ın bu hükümetlerin taleplerine yanıt vermede inatçılık göstermesi durumunda kullanabileceği kozları göz ardı etmemek gerekiyor.

Örneğin, Ürdün'de halkın gerginliğini körükleyerek, 250 bin Filistinliyi kabul etmemesi durumunda Kral II. Abdullah'ı tahtından indirmekle tehdit edebilir.

Aynı durum Suudi Arabistan'ın resmi tutumu için de geçerli. Netanyahu bu kez Suudi Arabistan'ı zor durumda bıraktı. Dün Trump ile görüşmesinde, "İsrail ile krallık arasındaki barışın sadece mümkün olmadığını, aynı zamanda gerçekleşeceğine inandığını" söyleyerek, Suudi Arabistan'ın normalleşme onayını her zaman 1967 sınırlarında bağımsız bir Filistin devletinin ilanına bağlayan açıklamalarını küçümsedi.

Netanyahu'nun sözleri, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı'nın çok hızlı bir yanıt vermesine neden oldu.

Bakanlık, bu sabah saat 03.00'te Filistin devleti ilan edilmeden normalleşmeyi reddettiğini, aynı zamanda Filistin halkının yerinden edilmesini ve yeni Filistin topraklarının İsrail'e ilhak edilmesini reddettiğini duyuran bir bildiri yayımladı.

Bölgenin geleceği belirsizliğini koruyor. Trump'ın hırsları ve Filistin davasını tasfiye etme niyeti, onu Orta Doğu'daki etkili güçlere baskı uygulama konusunda aceleci davranmaya itebilir.

Bu baskı dalgası ve ABD'nin bölgemizin şeklini değiştirme konusundaki gayretli çalışmaları ışığında, Arap yöneticilerin karşı koyabilecek veya direnebilecek durumda olduğuna dair hiçbir işaret yok.

Ürdün Kralı II. Abdullah'ın Ürdünlü aşiret liderlerinden oluşan bir heyetle yaptığı görüşmede aktarılan şu sözler durumu en iyi şekilde özetliyor: "Yüzyılın Anlaşması'ndan kurtulmuş görünüyoruz, ancak yeni zorluk zor olabilir ve bir daha kurtulup kurtulamayacağımızı bilmiyorum!"