"Bu tahrik ittifakında el-Cezire yalnız değildi. Eski düşmanlar şimdi müttefik oldu; zira anlaşmazlık etki ve taktikler üzerindeydi ama nihai hedef hep aynı kaldı."

YDH - Körfez medyası, Suriye-Lübnan sınırındaki gerginlikleri fırsat bilerek direnişe karşı tahrik kampanyası başlattı. Yalan haberler ve söylentilerle dolu bu yayınlar, Amerika'nın çıkarlarına hizmet ederken iki kardeş halk arasında çatışma çıkarmayı bile göze aldı. El-Ahbar gazetesi yazarı Nizar Nimr'e göre izleyiciler, bu medyanın ajandalarının Lübnan ya da Arapların yararına olmadığını fark etmeye başladı.
Mezhepsel ve toplumsal tahrik görevi, Suriye-Lübnan sınırında yaşanan gerginlikler karşısında el-Cezire, el-Arabiya ve el-Hadas tarafından üstlenildi.
Amerikan efendilerinin taleplerini yerine getirmek için bu kanallar, direnişe karşı söylentiler ve yalanlar yaymak için tüm ağırlığını ortaya koydu; gerekirse iki kardeş halk arasında ya da tek bir halkın kendi içinde savaş çıkarmak pahasına!
Son günlerde Körfez medyasının Lübnan-Suriye sınırındaki gerginliklere yaklaşımı dikkat çekiciydi.
Bu yaklaşım, yalnızca tahrik amaçlı uydurma haberlerle sınırlı kalmadı –ki bu zaten bu medyadan beklenen bir şeydi– aynı zamanda izleyicilerinin büyük bir kısmının, hatta Lübnanlıların bile fark ettiği bir gerçekle öne çıktı: Bu mecraların ajandalarının, sandıkları gibi Lübnan’ın ya da Arapların çıkarlarıyla hiçbir ilgisi yok.
Böylece, zamanla düşmanla normalleşme nasıl alışılmışsa, Katar’ın el-Cezire kanalının izleyicileri de “Hizbullah’ın Hama kırsalında sınırı geçerek Suriye ordusundan üç kişiyi öldürdüğü” gibi bolca suçlayıcı başlıklarla karşılaştı.
Daha da kötüsü, bu uydurmaların ve yalanların çürütülmesine gerek bile kalmadı.
Zira aynı kanal, olayların yayılmasından önce doğru haberi -üç silahlı kişinin Suriye’den Lübnan’a sınırı geçtiği ve yerel halk tarafından vurulduğu- zaten vermişti.
Ancak ihtiyaçlar yasakları mübah kılıyor. Saatler içinde kanal, Lübnan’daki direnişe karşı tahrike geçti; tıpkı geçmiş yıllarda olduğu gibi. Ki Aksa Tufanı, destek cephesi ve Arap kamuoyunun mikroskobu, kanalı izlenme oranlarını koruma adına gerekli demagojiye zorlayana kadar stratejisinden geçici olarak vazgeçmek zorunda kalmıştı.
Zira izlenme oranlarına dokunmak haramdı; evcilleştirme ihtiyacı için yeterli izleyici sayısı olmadan bir ajanda ayakta kalamazdı.
Yine de el-Cezire'nin Suriye sahilindeki katliamları inkâr ettiği ya da faillerini gizlediği anlatısı, 2011 sonrası senaryonun bir tekrarı olarak izleyicilerinin bir kısmını rahatsız etmeye başladı.
O zamandan beri çeşitli Arap ülkelerinde kanalı boykot etme çağrıları yayıldı ve gerçekten de çok sayıda insan bu çağrıya uydu.
Bu nedenle, son olarak 'Hizbullah'a yönelik tahrik, bardağı taşıran son damla oldu. Artık kanalın ardındaki gizli eller hakkında bir farkındalık oluşmaya başladı; özellikle de son zamanlarda Arap medyasına giderek daha fazla bel bağlayan ve kendi el-Hurra kanalından elini çeken ABD’den uzanan eller hakkında.
Yukarıdakilere dayanarak, bu tahrik ittifakında el-Cezire yalnız değildi. Eski düşmanlar şimdi müttefik oldu; zira anlaşmazlık etki ve taktikler üzerindeydi ama nihai hedef hep aynı kaldı.
Suudi Arabistan’ın el-Arabiya kanalı ve ona bağlı el-Hadas da tahrik partisine katıldı ve Lübnan’daki direnişe karşı her türlü suçlamayı uydurdu; hatta Suriyelilerin öldürüldüğü iddiasını bile ortaya attı.
Dolayısıyla kanal, direnişe karşı ezelî savaşını sürdürüyor; gerekirse mezhepsel gerilimleri alevlendirmek, iki kardeş halk arasında ya da tek bir halkın kendi içinde savaş çıkarmak pahasına.
Bu önemli değil. Önemli olan, Amerikan kibirlinin taleplerini yerine getirmek; zira ona göre taht, onun koruması olmadan ayakta kalamaz.
Tabii ki, Lübnan resmi makamları tarafından yalanlanmasına rağmen bu tür bir anlatıyı benimseyen tek kanallar bu üçü değildi.
Fakat bunlar, Arapların kolektif şuurunda en etkili olan ve mesleki standartlar ile tarafsızlık iddiasında en önde gelen üç kanal.
Bu yüzden onların söyledikleri milyonlarca kişi tarafından papağan gibi tekrarlanıyor. Lübnan’da da aynı şekilde zikzaklarını papağan gibi tekrarlayan üç benzer kanal var; bunlar, medya ajandalarının etkisini örneklemek için kullanılabilir.
Sabit olan şu ki, gerçek hâlâ kırk yıldan fazla bir süre önce Muhammed Magut’un Kesek Ya Vatan adlı tiyatro oyununda sunduğu senaryodan farksız.
Özetle, elektrik kesintisi nedeniyle haberleri soruşturan bir kadın, “İsrail Güney Lübnan’a saldırdı” cevabını alıyor. Şok olup “Ya! Araplar nerede?” diye soruyor. “Onlar da saldırdı” yanıtıyla seviniyor ve “İsrail’e mi?” diye umutlanıyor. Ancak cevap umutlarını yıkıyor: “Hayır, birbirlerine.”
Çeviri: YDH