Riyad ve Doha toplantılarının tutanakları

img
Riyad ve Doha toplantılarının tutanakları YDH

«Toplantılar yalnızca Gazze’de savaşın yeniden başlama ihtimali üzerine değil, aynı zamanda çatışmaların Yemen ve İran başta olmak üzere bölgedeki diğer alanlara yayılma olasılığı üzerine yoğunlaştı.»




YDH- El-Ahbar gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni İbrahim el-Emin, İsrail ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ittifakı, özellikle İran ve bölgesel düzenle ilgili ortak çıkarlar ve karşılıklı düşmanlıkların şekillendirdiği bir ilişkinin sürekliliği olarak değerlendiriyor. El-Emin, ABD’nin İran’a karşı süregeldiği mücadelede net bir çizgi izlemeye çalıştığını ve Arap ülkelerini kendi hedefleri doğrultusunda uyum sağlamaya zorladığını öne çıkarıyor.

İşgalci rejimden gelen tüm haberler, Gazze Şeridi'ne karşı savaşın yeniden başlatılmasının, ABD yönetimiyle mutabık kalınmış gibi görünen daha geniş bir stratejinin parçası olduğunu ortaya koyuyor.

Bu durum, ‘’İran'ın başını çektiği tüm eksene’’ karşı savaşa devam etme konusunda İsrail içinde var olan geniş mutabakatın yanı sıra işgalci varlığın başbakanı Benyamin Netanyahu'nun iç politikadaki muhaliflerine bu sürecin Amerika tarafından yönlendirildiğini ve İsrail’in bu gelişmelerin dışında kalamayacağını söylemesiyle aşikâr oldu.

Üç hafta önce İsrail'den gelen haberler, Gazze'deki ateşkes sürecinin sekteye uğramasının, İsrail’deki karar alıcıların bilinçli bir tercihi olduğunu göstermekteydi.

BM ekipleri ve yardım sektöründe faaliyet gösteren uluslararası kuruluşlar, konuyla ilgilenen İsrailli yetkililerin üslubunda açık bir değişim olduğunu, Gazze üzerindeki ablukanın kaldırılmasının şu anda mümkün olmadığını ve Araplar Gazze nüfusunun en az yarısını kabul etme fikrini kabul etmediği sürece Gazze'nin yardım alamayacağını belirttiler.

Bunun üzerine Hamas'ın "Şerit üzerinde tam kontrol sağlama" çabaları ve birkaç hafta içinde idari ve hizmet yapılarını yeniden inşa ederek bölge sakinlerinin kuzey bölgelere dönüşünü organize etme girişimi konuşulmaya başlandı.

İsrailli yetkililer, Hamas'ın yardım dağıtım sürecini kendisinin yönettiğini ve askeri tugaylarını yeniden inşa etmek için bir miktar kesinti yaptığını iddia etti.

Süreç boyunca İsrail rejimi, Gazze’ye gönderilecek mali kaynakların İran tarafından Hamas ve diğer direniş gruplarını güçlendirmek için kullanıldığını iddia ederek, yardım teslimatlarındaki kısıtlamaları meşrulaştırdı.

İşgal ordusunun yeni Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir'in göreve başlamasıyla birlikte yardım programlarına dahil olanlar değişiklikleri fark etti.

Kudüs’teki diplomatik çevreler, çatışmaların yakın zamanda yeniden başlayacağına dair güçlü işaretler olduğunu ve Tel Aviv yönetiminin ABD’yi süreci doğrudan yönetmeye ikna ettiğini dile getirdi. Bu doğrultuda, Hamas ile yürütülen müzakerelerin doğrudan Trump yönetimi tarafından üstlenildiği belirtildi.

Bu gelişmeler, ABD’nin Arap taraflarını, Gazze halkına yönelik desteklerini belirli sınırlar içinde tutmaları konusunda uyardığı bir döneme denk geldi.

Aynı zamanda Amerikan diplomasisi, Suudi Arabistan ve Mısır’ın Gazze nüfusunun zorla yerinden edilmesine yönelik itirazlarını yumuşatmaları ve "gönüllü ve geçici yerinden etme" başlığı altında uzlaşıya açık bir tutum sergilemeleri yönünde diplomatik çabalarını sürdürdü.

 

Kahire ve Amman’ın tutum değişikliği

Önde gelen Arap diplomatik kaynaklar, Kahire ve Amman’ın Gazze Şeridi'ndeki nüfusun yerinden edilmesine yönelik projeye karşı tutumlarının geçtiğimiz ay köklü bir değişime uğradığını el-Ahbar’a bildirdi.

Üst düzey Arap yetkililer, Riyad ve Doha’da gerçekleştirilen iki kritik toplantıda bu değişimin belirgin hale geldiğini gözlemledi. Toplantılar yalnızca Gazze’de savaşın yeniden başlama ihtimali üzerine değil, aynı zamanda çatışmaların Yemen ve İran başta olmak üzere bölgedeki diğer alanlara yayılma olasılığı üzerine yoğunlaştı. Bölgesel gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulunan bir diplomat, toplantıların sonuçlarını şu şekilde özetledi: 

1. Riyad toplantısı ve bölgesel strateji: Riyad’da düzenlenen toplantı, Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın doğrudan çözüm önerileri sunması ve aktif rol üstlenmesi açısından bir ilk niteliğindeydi. Prens, Arap ülkelerini uzun vadeli etkileri göz önünde bulundurarak gerçekçi ve uygulanabilir kararlar almaya davet etti. Bu coşkunun Kuveyt'in açık desteğiyle BAE Başkanı Muhammed bin Zayid en-Nahyan’a da uzandığı ve Mısır'ın Körfez ülkelerinin önümüzdeki dönemde oynayacağı rolün niteliğini ve ABD ile aralarında gelişecek ilişkilerin doğasını anlamaya ilgi duyduğu kaydedildi.

2. İki devletli çözüm ve Hamas’ın konumu: Toplantılara katılan taraflar, ABD ile yürütülecek müzakerelerde somut adımlar belirlenmeden önce iki devletli çözümün kaçınılmaz olduğunu vurguladı. Ayrıca Arap ülkeleri arasında ve Filistinli gruplar arasında bir mutabakat sağlanmadan alternatif bir yol olmadığı sonucuna varıldı. Hamas’a sürekli destek veren Katar’ın, örgütün Gazze yönetimindeki rolüne ilişkin tutumunu yumuşattığı ancak tamamen saf dışı bırakılmasına karşı çıktığı dikkat çekti. Hamas’ın Gazze Şeridi’nde herhangi bir liderlik pozisyonuna sahip olmayacağı yeni bir çerçeve üzerinde anlaşmaya varıldı. Katılımcılar, ABD’nin Hamas karşıtı grupları destekleme kararı alması halinde Filistin’de iç çatışmaları önleyecek bir mekanizmanın oluşturulması gerekliliğini de tartıştı. 

3. Batı Şeria ve Doğu Kudüs üzerine talepler: Toplantıda, Batı Şeria'daki ilhak girişimlerinin durdurulması için ABD’den güvence talep edildi. Suudi Veliaht Prensi, ülkesinin Doğu Kudüs’teki kutsal mekânların yönetimini üstlenmesi yönündeki Amerikan teklifini reddettiğini ve bu sorumluluğun Ürdün Kralı'na bırakılmasını desteklediğini belirtti. Aynı zamanda, Filistin Yönetimi’nin Batı Şeria ve Gazze’de daha etkin bir rol üstlenebilmesi için kapsamlı bir reform sürecinin başlatılması gerektiği konusunda uzlaşı sağlandı. Arap ülkeleri, Batı Şeria’nın herhangi bir ilhak girişimine karşı korunacağı yönünde taahhütte bulundu. 

4. Gazze’nin yeniden imarı ve Mısır’ın tutumu: Gazze’nin yeniden inşasına yönelik müzakerelerde yalnızca İsrail’in değil, ABD’nin de belirleyici koşullar öne sürdüğü açıkça dile getirildi. Ancak toplantılarda en dikkat çekici gelişme, Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el-Sisi’nin, ülkesinin "yarım milyon Filistinlinin geçici olarak Gazze’den Kuzey Sina’ya tahliye edilmesini" onaylamaya hazır olduğunu bildirmesi oldu. Bu adım Kahire'nin sınırı gönüllü olarak ayrılmak isteyen Gazze sakinlerine açmasını gerektirirken, sınırlı bir süre için sadece yaralıların ailelerinden oluşan mültecilerin barınmasına yardım etmeye hazır olduğunu belirten Ürdün tarafında endişelere yol açtı.

 

İran’a karşı Amerikan niyetleri

Riyad'da düzenlenen yan toplantılarda, bölgesel güvenlik ve diplomasi açısından daha kritik bir konu gündeme geldi: Amerika'nın İran'a karşı izlemeyi planladığı strateji.

Trump yönetiminin Tahran'ı hem nükleer meselelerde hem de bölgesel politikalarda taviz vermeye zorlamak için doğrudan tehditler savurmayı planladığına dair Arap liderlerine ulaşan istihbarat bilgileri paylaşıldı.

Bu süreçte, Katar Emiri, Tahran'ın niyetlerini daha ayrıntılı incelemek amacıyla İran'a bir ziyaret gerçekleştirme sözü verdi. Zira, Körfez ülkelerinin askeri ve güvenlik yetkilileri ABD'nin sahadaki lojistik hazırlıkları hakkında önemli bilgilere sahipti.

Bu bilgilere, İran’ın ABD tarafından yapılacak olası bir saldırıya karşı Körfez ülkelerini hedef alabilecek saldırılar düzenleme niyetinde olduğuna dair veriler de eklenmişti.

Katar Emiri Temim bin Hamad, bu kritik konuyu görüşmek üzere Tahran’a gitmeye hazırlanırken, Arap liderler Başkan Trump ile Suudi Veliaht Prens arasında planlanan görüşmenin ertelendiği bilgisini aldı.

Bin Selman, Washington’a yapacağı ziyaret öncesinde, özellikle ABD’ye 600 milyar dolarlık yatırım yapma kararının ardından Arap liderlerine, "Trump’la anlaşma" konusundaki güvenini ve bu anlaşmayı bedelsiz olarak gerçekleştirmeyeceğini belirtti. Ancak, bu açıklamaya rağmen güven verici cevaplar alamadığı ortaya çıktı.

Diplomatik kaynaklara göre, Suudi yönetimi Beyaz Saray’ın kaygılarını göz ardı etmesi karşısında büyük bir şaşkınlık yaşadı. Bu durum, Washington’dan Yemen’e yönelik askeri harekât hazırlıklarının duyurulmasıyla daha da derinleşti.

Amerikalılar, ABD ordusunun Kızıldeniz, Arap Denizi ve Akdeniz gibi kritik deniz yollarındaki güvenliği yeniden tesis etme planlarını duyururken oldukça kararlı bir şekilde konuştular.

İran ile olası bir çatışma ihtimaline dair artan endişeler, Körfez askeri ve güvenlik liderlerini, iki hafta önce Doha’da, bölgedeki istihbarat yetkilileri ve Batılı danışmanların katılımıyla bir araya gelmeye sevk etti.

Tartışma, bir yandan ABD ve İsrail, diğer yandan İran arasında büyük bir tırmanma olasılığına karşı koymanın yollarına odaklandı. Tartışma üç hususa dayanıyordu:

İlk olarak, ABD’nin İran’ın nükleer tesislerini hedef almak yerine, İran’ın petrol ve enerji üretim kaynaklarını yok etmeyi tercih edebileceği tartışıldı.

Bu hedefe ulaşmak için, bölgedeki askeri üsler ve Körfez ülkelerinin deniz ve hava sahaları kullanılabilir. Katılımcılar, İran’ın bu tür bir saldırıya karşılık olarak Arap ülkelerindeki ABD üslerine büyük misilleme saldırıları düzenlemesi ve bu ülkelerdeki petrol merkezlerine saldırabileceği konusunda uyarılarda bulundu.

Ayrıca, İran’ın bu tür bir misilleme ile kendisini yalnızca ABD veya İsrail’e karşı değil, bölgedeki diğer aktörlere karşı da savunabileceği konuşuldu.

İkinci olarak, böyle büyük bir savaşın patlak vermesi durumunda, Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan gibi ülkelerde birden fazla cephede çatışmaların başlaması olasılığının arttığı gözlemi yapıldı.

Washington’un, İsrail ile işbirliği yaparak İran’a karşı büyük bir askeri operasyon başlatma niyetinde olduğu keşfedildi. Bu durum, daha önce gündeme gelmeyen bir dizi yeni stratejiyi devreye soktu. Ayrıca, Yemen’in tepkisinin Körfez ülkelerine yönelmesi ihtimali de tartışmalara dahil oldu.

Üçüncü olarak, ABD’nin Arap ülkelerine, İran’ın zayıf ve direniş gücünden yoksun olduğu, İran halkının rejime karşı geniş çaplı bir ayaklanma başlatabileceği ve İran’ın bölgedeki müttefiklerinin artık etkili bir eylemde bulunamayacak kadar zayıf olduğu yönündeki güvence vermesi ile ilgili stratejiler masaya yatırıldı.

 

İsrail’in savaş çığırtkanlığı

Diplomatik kaynaklara göre, ABD Başkanı tarafından İran yönetimine gönderilen mesajda, nükleer programda herhangi bir ilerlemenin önlenmesi, programın kapsamlı bir Batı denetimine tabi tutulması, bölgedeki müdahalelerin durdurulması, Irak'ın içişlerine karışılmaması ve Yemen'den Lübnan'a, Irak'tan Filistin'e kadar tüm gruplarla ilişkilerin kesilmesi için acil garantiler talep ediliyor.

Mesajda, İran'ın bu taleplere yanıt vermemesi halinde Trump yönetiminin İran'la farklı bir şekilde ilgilenmek zorunda kalacağına dair doğrudan bir tehdit de yer alıyor.

Amerika'nın tutumunu çeşitli şekillerde ifade etmek İsrail'e bırakıldı ve dün gece İran yeni yılı vesilesiyle Siyonist varlığın başbakanı tarafından yayınlanan açıklama ile doruğa ulaştı.

Başbakan, İran halkını ‘’yeni yılı değişim için bir fırsat olarak görmeye ve mevcut rejimden kurtulmaya’’ çağırdı. Bu mesaj İran rejimine doğrudan bir tehdit niteliği taşıyor ve İsrail'in Amerikalılar ve diğer dış taraflarla işbirliği içinde büyük bir operasyona girişmek üzere olduğunu belirtiyor.

Dün Avrupa ülkelerinin vatandaşlarına İran'a seyahat etmemeleri ya da İran topraklarını derhal terk etmeleri yönünde uyarılarını yeniden devreye sokması, dikkat çeken bir diğer gelişme!

Çeviri: YDH