İran'a dayatacağı bir savaş ABD ekonomisini nasıl çökertebilir?

img
İran'a dayatacağı bir savaş ABD ekonomisini nasıl çökertebilir? YDH

İran akıllı bir ekonomik savaş yürütürse, Evanjelikler bile “Üçüncü Tapınak”ın yeniden inşasını ve diğer ahir zaman kehanetlerini hızlandırmaktan çok market faturalarını önemsemeye başlayabilir.




YDH- Şivan Mahendrarace’nin The Cradle’da yayımlanan analizi, potansiyel bir İran-ABD savaşının ekonomik, askeri ve jeopolitik etkilerini derinlemesine ele alarak savaşın sadece askeri sonuçlar doğurmakla kalmayıp aynı zamanda küresel ekonomi üzerinde de büyük sarsıntılara yol açacağını vurguluyor. İran’ın olası askeri hedeflerine yönelik yapılan tahliller, bölgesel aktörlerin savaşın doğrudan etkilerine maruz kalacağını ve bölgedeki güvenlik ortamını daha da karmaşık hale getireceğini ortaya koyuyor. Son olarak yazar, İran’a dayatılacak bir savaşın ABD hane halkı üzerinde önemli ekonomik sonuçlar doğuracağını, bu durumun ülke içinde büyük iç politik değişikliklere yol açabileceğini öngörüyor.

“Savaş rüzgarları” İran'a doğru esiyor. Bu savaş için İsrailli lobiciler Sheldon ve Miriam Adelson’la AIPAC ve ADL gibi İsrail yanlısı kuruluşlar ABD Başkanı Donald Trump'a iki seçim dönemi boyunca yüz milyonlarca dolar ödedi. Ancak savaş tamtamlarını çalanlar sadece İsrail lobisi değil; Amerikalı Evanjelikler de -özellikle “İsrail için Birleşmiş Hıristiyanlar” gibi gruplar- “İsrail'i İran tehdidinden” kurtaracağına inandıkları savaşı destekliyor.

Evanjeliklerin 119. Kongre'ye (2025-27) üye sayısı yüksek. İran'la savaş ABD'de (henüz) popüler değil, ancak -tıpkı Irak'ta olduğu gibi- rıza Washington elitleri ve medya tarafından üretilecek.

Trump'ın Ukrayna savaşını çözmek için Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e ulaşması kısmen Pentagon'un dikkatini yeniden Batı Asya'ya kaydırmayı amaçlıyor.

ABD Başkanı, İran'la 2025'in başlarında yapılacak bir savaşın “İsrail'i kurtaracağını” ve mirasını güvence altına alarak görev süresinin geri kalanında “Önce Amerika”ya odaklanmasına izin vereceğini varsayıyor. Ancak İran'la savaş aynı zamanda feci bir şekilde geri tepebilir, başkanlığını batırabilir ve Marco Rubio ve J.D. Vance gibi 2028 Cumhuriyetçi aday adaylarının hedeflerini raydan çıkarabilir.

Öncelikle, askeri harekatın öngörülemeyen bir tepkiyle karşılaşması halinde -ki bu kuvvetle muhtemeldir ve Pentagon'un İran'la doğrudan çatışmaya girmekten özenle kaçınmasının nedeni de budur- Demokrat Parti, savaşın tetikleyeceği bir ABD borsa çöküşü ve durgunluğun ardından Kongre'nin her iki kanadını da yeniden ele geçirebilir.

 

İran'ın askeri yanıtları

İranlı liderler topraklarına yapılacak herhangi bir saldırıya karşı “yıkıcı” misilleme sözü verdiler. Bu muhtemelen İsrail ve ABD askeri hedeflerine ve muhtemelen işgal rejimindeki altyapı ve ekonomik hedeflere yönelik füze saldırılarını içerecektir.

Eğer İsrail İran'ın nükleer tesislerine karşı taktik nükleer silahlar kullanırsa, Tahran bu saldırıyı daha da tırmandıracaktır.

Nükleer silah kullanılsın ya da kullanılmasın, savaş küresel ekonomiyi sarsacak, petrol fiyatlarını yükseltecek ve Hürmüz Boğazı'ndaki deniz trafiğini durduracaktır. En büyük etkiyi Batı Asya petrolüne en çok bağımlı olan ülkeler görecektir.

Kısa vadede ABD ekonomisi sınırlı bir etki yaşayabilir. Trump'ın Beyaz Saray'a dönüşünden bu yana hisse senedi piyasaları halihazırda yüzde 10 oranında gerilemiş olsa da daha fazla düşüş bekleniyor.

Buna rağmen Trump hane halkının bu acıyı hissetmeyeceği üzerine kumar oynuyor.

Ancak İslam Cumhuriyeti savaşı eve taşıyacak bir ekonomik savaş başlatırsa, bu savaş ABD halkına, iç politikasına ve ekonomisine yansıyacak, siyasi dinamikler değişecektir.

 

Ekonomik savaş

Amerikalıların çoğu savaş kavramından ve sonuçlarından kopuktur çünkü İç Savaş'tan bu yana ABD savaşlarını sınırlarından uzakta yapmıştır. Dünya Savaşları sırasında bile, Amerikalı aileler kişisel kayıplar yaşamış olsa da 1939'dan 1954'e kadar gıda karnesi uygulayan İngiltere'nin aksine, ulus yaygın bir acıya katlanmadı.

“Teröre Karşı Küresel Savaş” bazı toplulukları etkiledi ama ülkeyi etkilemedi.

ABD askerleri Irak'ta sık sık şaka yapıyordu:

“Biz savaştayız; Amerika alışveriş merkezinde.”

Iraklılar ve ABD’nin işgalci askerleri acımasız bedellere katlanırken Amerikalılar harcamaya ve hayatın tadını çıkarmaya devam etti. İran yönetimi bu kopukluğun farkında.

ABD borsası cazip bir hedeftir. Büyük Buhran'ın başladığı 1929 yılında Amerikalıların sadece yüzde 2,5'i hisse senedi sahibiydi. Bugün ise ABD'li yetişkinlerin yaklaşık yüzde 61'i -yaklaşık 160 milyon kişi- özel hesaplar, emeklilik planları ya da emeklilik planları aracılığıyla hisse senedi sahibi. Bu hanelerdeki çocuklar da hesaba katıldığında, kabaca 200 milyon Amerikalı piyasa dalgalanmalarına maruz kalmaktadır.

Şirketler, üniversiteler ve yabancı kurumlar tarafından trilyonlarca dolar daha yatırım yapılmaktadır. Maruz kalınan risk çok derin. ABD ekonomisi kırılgan. Moody's'in baş ekonomisti Mark Zandi, resesyon riskinin “rahatsız edici derecede yüksek ve artmakta” olduğu uyarısında bulundu.

19 Mart'ta Federal Rezerv Başkanı Jerome Powell, yavaşlayan tüketici harcamaları ve artan belirsizliği gerekçe göstererek faiz oranlarını sabit tuttu. Ekonominin bozulmasından korkan Trump, Fed'in faiz oranlarını düşürmeyi reddetmesi üzerine Truth Social'daa öfkelendi.

Trump, 2 Nisan'da yürürlüğe girecek misilleme gümrük vergilerini açıkladı. Hane halkı borcu artıyor - 2024'ün 4. çeyreği itibariyle 18.04 trilyon dolar - otomobil kredileri ve kredi kartlarında temerrütler artıyor. Federal hükümet gibi Amerikalılar da krediyle harcama yapıyor. Yatırımcılar portföylerine karşı marj kredileri ile borçlanmaktadır. Hisse senedi değerleri düşerse, borçları kapatmak için zorunlu satışlar piyasa çöküşünü yoğunlaştırabilir.

“Teminat çağrıları” -kredi geri ödeme talepleri - 28 Ekim 1929'daki yüzde 13'lük piyasa düşüşünden daha büyük bir ekonomik çalkantıda rol oynamıştır. ABD ekonomisi zaten zor durumda ve tüketiciler aşırı borçlanmış durumda. Büyük bir dış şok onu derin bir durgunluğa itebilir.

Borsalar düşerek emeklilik tasarruflarını ve özel serveti silip süpürecektir. Piyasaların ne kadar düşeceği İran'ın darbesinin gücüne bağlı olacaktır.

Şu anki yüzde 10'luk düşüş zaten can yakıyor. Daha derin bir düşüş -örneğin yüzde 25 ila 50- ekonomiyi felce uğratacak, işten çıkarmaları ve iflasları tetikleyecek ve kredileri daraltacaktır. Bu da tüketici harcamalarını baskılayacak ve 2008'de olduğu gibi konut piyasasını çökertecektir.

 

Tahran'ın hedefleri

İranlı liderlerin sık sık tekrarladığı gibi, “İran petrol satamazsa, kimse satamaz.”

ABD ya da İsrail güçleri İran tankerlerini ya da altyapısını vurursa, Tahran'ın ABD'nin ekonomik çıkarlarını ve topraklarından savaş uçakları, insansız hava araçları ya da füzelerin fırlatılmasına izin vererek saldırıları destekleyen Basra Körfezi Arap ülkelerinin petrol sektörlerini hedef alması muhtemeldir.

İslam Devrim Muhafızları Ordusu, ABD Deniz Kuvvetleri Merkez Komutanlığı'na ev sahipliği yaptığı için açık bir askeri hedef olan Bahreyn'i vurmayı seçebilir. Askeri tesislerin yanı sıra İran, Bahreyn Petrol Şirketi'nin günde 270 bin varil işleyen rafinerisini, deniz terminalini ve petrol depolama tesislerini de hedef alabilir.

Petrol çiftliğinde 14 milyon varil bulunuyor -şiddetli bir saldırı için yeterli yakıt.

İran ayrıca Bahreyn'i Suudi Arabistan'a bağlayan Kral Fahd Geçidi'ni imha ederek Riyad'ın 2011 ayaklanmasında olduğu gibi Bahreyn'in çoğunluğu Şii olan nüfusu arasındaki huzursuzluğu bastırmak için kara birlikleri göndermesini engelleyebilir. Irak'ta da ABD askeri üslerinin ateş altında kalacağı neredeyse kesin.

Bunun da ötesinde, Halk Seferberlik Güçleri içindeki İran'a bağlı gruplar halen orada görev yapan 2 bin 500 ABD askerini öldürmek için değil ama rehin almak için ele geçirmeye çalışabilir. Yaşayan esirler çok daha değerli olacak, Trump için bir kabus senaryosu yaratacak ve bir zamanlar destekledikleri savaşları sık sık unutan Amerikalılara 2003 işgalinden yirmi yıldan fazla bir süre sonra ABD askerlerinin Irak'ta kaldığını keskin bir şekilde hatırlatacaktır.

Bu savaş esirleri muhtemelen ülkenin dört bir yanına dağılmış olacak, bu da koordineli kurtarma görevlerini zorlaştıracak ve gelecekteki herhangi bir müzakerede onları pazarlık kozuna dönüştürecektir. Geçen yıl Ekim ayında İran'ın misilleme saldırıları sırasında ve ondan önce Nisan ayında İsrail'in uçuşlarına izin veren Ürdün'ün bunu tekrar yapması ve ciddi bir misillemeyle karşılaşması muhtemeldir.

İran güçleri Zerka petrol rafinerisinin yanı sıra siyasi, askeri ve istihbarat hedeflerini de vurabilir. Bu tür saldırılar, çoğunluğu Filistin kökenli olan ve Tel Aviv'le işbirliği yaptığı için yönetimlerine karşı zaten kin besleyen Ürdün halkı arasında kesinlikle huzursuzluk yaratacaktır.

BAE, saldırılarda suç ortağı olması halinde, Yemen'le savaşı sırasında yaşadığı gibi, enerji altyapısına ve elektrik santrallerine yönelik askeri saldırılarla karşı karşıya kalabilir.

Birleşik Arap Emirlikleri, nüfusunun yaklaşık yüzde 88'i yabancı işçilerden oluşan demografik yapısı nedeniyle özellikle savunmasız durumda. Bu işçiler saldırıların ardından ülkeden kaçarsa ülke ekonomisi dize gelebilir.

Katar ve Umman'ın farklı muamele görmesi muhtemel. Bölgede uzun süredir tarafsız bir dış politika izleyen Muskat, İran'la sıcak ilişkilerini sürdürüyor ve ABD'nin askeri saldırısına katılmayacaktır. Doha da ABD Merkez Komutanlığı'nın (CENTCOM) el-Udeyd Hava Üssü'ne ev sahipliği yapmasına ve İran'ın Suriye'deki çıkarlarını engellemek için çalışmasına rağmen Tahran ile nispeten iyi ilişkilere sahip.

İran CENTCOM'un Batı Asya'daki merkezini vurabilir ama Katar'ın diğer varlıklarını hedef alması pek olası deği zira Suudi Arabistan daha karmaşık bir senaryo sunuyor.

Her ne kadar Rusya ve Çin, İran ve Suudi Arabistan arasında uzlaşmayı teşvik etmiş olsalar da Suudi Arabistan kenarda kalmayabilir. Eğer çatışmalara katılırsa yüksek öncelikli bir hedef haline gelecektir.

Riyad tarafsız kalsa bile İran, Yanbu limanında son bulan Doğu-Batı petrol boru hattını vurabilir. Fars Körfezi'ni bypass etmek için 1982 yılında inşa edilen bu boru hattı Avrupa'ya günde üç milyon varilden fazla petrol sevk ediyor. Yanbu'nun limanı, rafinerisi ve bazıları Batılı şirketlerle ortak işletilen ihracat terminalleri doğal hedefler olacaktır.

Hürmüz Boğazı'nın eş zamanlı olarak kapatılması ve Kızıldeniz trafiğinin aksaması günde yaklaşık beş milyon varilin ihracatını engelleyecektir. Eski BM silah denetçisi Scott Ritter petrol fiyatlarının varil başına 120 dolara kadar yükselebileceğini öngörürken, İran fiyatları 200 dolara kadar çıkarabilir. Çin, Trump'ın gümrük vergilerine misilleme yaparken stratejik davrandı.

Domuz eti ithalatının sadece yüzde 7'sini ABD'den yapıyor ancak domuz eti üreticilerinin çoğu Cumhuriyetçi “kırmızı eyaletlerde” bulunuyor. Bu sektörü hedef almak Trump'ın tabanına doğrudan zarar verdi.

Yükselen petrol fiyatları ve küresel ekonomik çalkantı İran'ın müttefiklerine ve Küresel Güney'e zarar verirken, İran'ın ABD, İngiltere, İsrail ve AB'deki düşmanları en çok kaybedenler olacaktır.

İran akıllı bir ekonomik savaş yürütürse, Evanjelikler bile “Üçüncü Tapınak”ın yeniden inşasını ve diğer ahir zaman kehanetlerini hızlandırmaktan çok market faturalarını önemsemeye başlayabilir.

Çeviri: YDH