Lübnan’ın mali yeniden yapılanmasına hangi ABD kuklası liderlik edecek?

img
Lübnan’ın mali yeniden yapılanmasına hangi ABD kuklası liderlik edecek? YDH

"Lübnan vatandaşları iktisadi yıkımla karşı karşıya kalırken, ülkenin mali sistemi bir savaş alanına dönüştü; burada yabancı alacaklılar, IMF teknokratları ve yerel siyasi gruplar çöküş sonrası düzenin kontrolü için yarıştı."




YDH - Lübnan, 1990 sonrası ekonomik istikrar arayışında ABD dolarına sabitlenmiş bir kur politikası izleyerek dış borç bağımlılığına girdi ve bu durum, Merkez Bankası Başkanı Riyad Selame yönetiminde Ponzi şemasına benzer bir mali krize dönüştü. Batılı kurumların ve IMF'nin dayattığı politikalar, yabancı alacaklıları korurken Lübnan halkını mağdur etti. Ülkenin enerji sektörü ve diğer varlıkları, borç karşılığında yabancı kontrolüne geçme riskiyle karşı karşıya kalırken, ABD ve Körfez yanlısı adaylar mali yeniden yapılanma sürecinde etkin rol oynamaya hazırlanıyor. The Cradle portalı yazarı Enis Reis'e göre Lübnan siyasetindeki gruplar ise, krizin çözülmesinden ziyade kendi çıkarlarını koruma yarışına girmiş durumda.

Lübnan, iç savaşın 1990’da sona ermesinin ardından, 1997’de Lübnan lirasını Amerikan dolarına sabitleyerek ekonomisini istikrara kavuşturmaya çalıştı.

1 dolar karşılığında 1507 Lübnan lirası sabit döviz kuru, yabancı yatırım ve mali istikrarın temeli olarak lanse edildi.

Ancak bu sabitlemeyi sürdürmek, yoğun dolar borçlanması gerektirdi ve Lübnan’ın para politikasını ABD Merkez Bankası’na (Fed) bağladı.

Sabitleme, ekonomik egemenlik yerine Lübnan’ı dış borç bağımlılığı döngüsüne soktu.

Bunu bir toparlanma değil, serveti yukarı yönlü transfer ederken sistemik kırılganlığı derinleştiren bir mali model izledi.

Dolar sabitlemesinden Ponzi tuzağına

1993’ten 2023’e kadar merkez bankası başkanlığı yapan ve eski bir Merrill Lynch bankeri olan Riyad Selame, bu modelin mimarı oldu.

Onun yönetimi altında, Lübnan bankacılık sektörü yüksek riskli bir borç motoruna dönüştü ve diaspora mevduatlarını yüzde 15 ila 20 gibi göz kamaştırıcı faiz oranlarıyla cezbetti.

Bu mevduatlar, Lübnan’ın üretken ekonomisine yatırım yapmak yerine, mevcut yükümlülükleri geri ödemek için taze borca ihtiyaç duyulan Ponzi benzeri bir şemayı sürdürerek hükümet eurobondlara kanalize edildi.

Bu sistemin kalbinde, dünyanın en büyük varlık yöneticisi ve devlet tahvili piyasalarında baskın bir güç olan BlackRock yer alıyordu.

BlackRock, ABD Merkez Bankası’nın (Fed) resmi bir parçası olmamasına rağmen, geniş kapsamlı etkisi düzenleyici ile vurguncu arasındaki çizgileri bulanıklaştırdı.

2008 mali krizi sırasında Fed, 130 milyar dolarlık toksik varlığı yönetmesi için BlackRock’ı görevlendirdi.

Lübnan’da ise firma, önemli bir eurobond sahibi olarak ortaya çıktı ve Uluslararası Para Fonu’na (IMF) borç yeniden yapılandırma görüşmeleri sırasında yabancı alacaklılara öncelik vermesi için lobi yaptı.

Batılı kurumlar, sistem yıpranırken bile Selame’nin yönetimini övgüye boğdu.

2017’de IMF, Lübnan’ın “mali istikrarını” selamlayarak döviz kuru sabitlemesini ve “ustaca kriz yönetimini” takdir etti.

ABD Büyükelçiliği’nin 2007 tarihli bir yazışması, Selame’yi “bankacılık ve finans sektörünün kurtarıcısı” olarak tanımladı.

Bu destekler, 2019’a gelindiğinde çöken bir mali mimariyi yerleştirdi.

Lübnan temerrüde düştüğünde, enflasyon yüzde 300’ün üzerine çıktı ve sıradan mevduat sahipleri tasarruflarının çöken bankalarda kilitli kaldığını gördü.

2023’te yapılan bir yolsuzluk soruşturması, Selame’nin kardeşi Reca’nın CBH Bank’a bağlı İsviçre hesapları aracılığıyla 330 milyon dolar aktardığını ortaya çıkardı ve düzenleyici denetim konusunda ciddi soruları gündeme getirdi.

Bir zamanlar Selame’nin dehasını öven aynı Batılı başkentlerde, eski ünlü merkez bankası başkanı şimdi Lübnan'da bir hapishane hücresinde çürürken, yarım düzine zimmete para geçirme davası da karar bekliyor.

Lübnan vatandaşları iktisadi yıkımla karşı karşıya kalırken, ülkenin mali sistemi bir savaş alanına dönüştü; burada yabancı alacaklılar, IMF teknokratları ve yerel siyasi gruplar çöküş sonrası düzenin kontrolü için yarıştı.

‘Ekonomik tetikçinin’ el kitabı

Lübnan’daki kriz, Yunanistan, Ekvador ve Irak gibi ülkelerde görülen, devlet borcunun yeniden yapılandırılmasının yabancı müdahale ve varlık gaspı için bir kaldıraç haline geldiği bir örüntüyü yansıtıyor.

Plan tanıdık; John Perkins’in Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları adlı eserinden bir sayfa.

Ödenemez borcun altına gömüldükten sonra, ülkelere dış alacaklıları ve çok uluslu firmaları kayıran koşullarla yüklü IMF “kurtarma” paketleri veriliyor ve hayat boyu birikimlerini bankalara emanet eden vatandaşlar asla düşünülmüyor.

Bu önlemler genellikle eşitsizliği derinleştiriyor, egemenliği aşındırıyor ve tutunmaya çalışan ekonomileri bağımlılığa hapsediyor.

Lübnan’ın enerji sektörü şu anda önemli bir hedef. 2018’de TotalEnergies, Eni ve Rusya’nın Novatek şirketleriyle açık deniz gazı arama anlaşmaları imzaladı.

Anlaşmalar, Lübnan’a yüzde 4 gibi mütevazı telif hakları ve yüzde 30 ila 55 arasında değişen kâr payı sağladı; bu da uluslararası ortalamanın oldukça altında.

Yüzde 20’lik kurumlar vergisiyle bile, ulusal kazançtan ziyade yatırımcı getirilerini korumak için tasarlanmış sözleşme yapıları nedeniyle gelirlerin çoğu yabancı firmalara aktı.

2022’de IMF, Lübnan’ın elektrik sektörünün özelleştirilmesini, yakıt sübvansiyonlarının kesilmesini ve 86 milyar dolarlık bankacılık zararının çözülmesini tavsiye etti.

Bu tedbirler, yabancı paydaşları korurken sıradan vatandaşlara orantısız bir şekilde zarar veriyor.

Bu model, Geçici Koalisyon Yönetimi başkanı Paul Bremer’in 39 No’lu kararının Irak petrol sahalarını Halliburton gibi Amerikan firmalarına açtığı 2003 sonrası işgal altındaki Irak’ın yeniden yapılandırılmasını hatırlatıyor.

Ekvador’da, 2000 yılında dolara geçiş, borç verenlerin mali politikayı dikte etmesine olanak tanıdı ve petrol, kredi teminatı olarak kullanıldı.

Lübnan şimdi benzer bir senaryonun eşiğinde duruyor.

Batılı varlık yöneticileri, Lübnan’ın doğalgaz rezervlerini devlet borcunun hafifletilmesi için teminat olarak kullanacak borç-kaynak takaslarını gündeme getirdi.

Washington’dan IMF’ye yol haritası

Lübnan üzerindeki iktisadi baskı, ABD’nin stratejik hedefleriyle yakından uyumlu düşünce kuruluşları tarafından şekillendiriliyor.

Washington merkezli Demokrasileri Savunma Vakfı (FDD), Lübnan’ın mali sistemini Hizbullah bağlantılı bir kara para aklama ağı olarak çerçevelemede merkezi bir rol oynadı; bu tanımlama, Washington’ın İran’a karşı “maksimum baskı” kampanyası esnasında Lübnan bankalarına uygulanan yaptırımları haklı çıkarmaya yardımcı oldu.

Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü (WINEP) de benzer şekilde Lübnan’ın çöküşünü ekonomik temellerini elden geçirmek için bir fırsat olarak gördü.

FDD, Lübnan’da Kriz: Bir Mali Çöküşün Anatomisi adlı monografisinde, Lübnan vatandaşları pahasına olsa bile, yabancı alacaklılara öncelik vererek kapsamlı özelleştirme, sübvansiyon kesintileri ve borç geri ödemelerini savundu.

Monograf, ABD’nin herhangi bir kurtarma paketinin “Washington’ın stratejik hedefleriyle” uyumlu olmasını sağlamak için nüfuzunu kullanmasının gerekliliğini vurguladı; bu hedeflerin başında Hizbullah’ı tecrit etmek ve Lübnan’ı IMF’ye bağlamak geliyordu.

Riyad Selame ile ABD arasındaki ilişki, Lübnan'da günlük çıkan gazete el-Ahbar’ın Terör ve Mali Suçların Finansmanından ABD Hazine Sorumlu Bakan Yardımcısı Marshall Billingsley ile o zamanki Lübnan ekonomi bakanı Mansur Bteish arasındaki bir toplantının tutanaklarını yayınladığı Nisan 2019’da kamuoyuna açıklanmaya başlandı.

Tutanaklar, bir Amerikalı yetkilinin şunları söylediğini ortaya koyuyor:

“Güvenebileceğimiz, hassas ve terör finansmanı ve kara para aklama hakkında gizli bilgilerin paylaşılabileceği bir Lübnan Merkez Bankası başkanı ve başkan yardımcısına ihtiyacımız var. Bugünkü durum, Başkan Riyad Selame’ye ve (eski) başkan yardımcısı Muhammed Baasiri’ye güvenmemizdir.”

ABD'nin enerji çıkarlarıyla derin bağları olan bir düşünce kuruluşu olan Atlantik Konseyi, Lübnan’ın gaz rezervlerini bölgesel entegrasyon için bir araç olarak konumlandırdı; yani bir ABD-İsrail-Basra Körfezi bloğuna entegrasyon.

2020 tarihli bir rapor, Doğu Akdeniz doğalgazının İbrahim Anlaşmaları’nın arkasındaki enerji diplomasisini yankılayarak “bölgesel iş birliğini” katalize edebileceğini iddia etti.

Bu anlatı, Lübnan-İsrail ekonomik normalleşmesini sınır ötesi gaz geliştirme yoluyla teşvik ediyor, hatta Lübnan’ın sonunda anlaşmalara katılabileceğini öne sürüyor.

Lübnan’ın mali teslimiyetini şekillendirecek seçkin adaylar

Şu anda IMF’nin Orta Doğu Direktörü ve eski bir Lübnan maliye bakanı olan Cihad Azur, bölgenin neoliberal yeniden yapılandırılmasında merkezi bir figür.

Mevduat korumalarının ortadan kaldırılmasını, kamu çalışanlarının maaşlarının düşürülmesini ve sermaye kontrollerinin uygulanmasını öngören Lübnan’ın 2022 IMF anlaşmasının hazırlanmasında etkili olmuştu.

Lübnan’ın IMF şartlarının mimarı olarak Azur, ABD’li BlackRock ve PIMCO gibi tahvil sahiplerini korurken yerel mevduat sahiplerini yoksullaştıran alacaklı geri ödemesini ve mali kemer sıkmayı savunuyor.

Kurumsal bir avukat ve eski bir çalışma bakanı olan Cemile Ebusüleyman, onlarca yılını Batılı ve Basra Körfezi yatırımcılarını temsil ederek geçirdi.

Mali Eylem Görev Gücü (FATF) uyumluluğuna olan bağlılığı, Lübnan bankalarını küresel gözetim altına alacak ve Hizbullah bağlantılı mali ağları daha da marjinalleştirecek.

Ebusüleyman, Batılı alacaklı korumalarına öncelik veren ve Lübnan enerji ve telekom varlıklarının yabancı mülkiyetini kolaylaştırabilecek reformları destekliyor.

Suudi ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) sermayesiyle güçlü bağları olan bir yatırım bankeri olan Firas Ebi Nasif, Basra Körfezi destekli Phoenicia Fonu’nun başında bulunuyor.

Basra Körfezi-İsrail ekonomik normalleşme eksenini temsil ediyor ve muhtemelen Lübnan altyapısına Basra Körfezi yatırımını zorlayacak.

Nasif'in liderliği, Beyrut’un ABD ile uyumlu bir yatırım ağına entegrasyonunu derinleştirecek ve potansiyel olarak kilit sektörler üzerinde yabancı kontrolünün yolunu açacak.

Lübnanlı-İsviçreli bir risk fonu yöneticisi ve Cenevre merkezli Jabre Capital’in kurucusu olan Philippe Jabre, açık deniz mali elitini temsil ediyor.

Brasserie Almaza’yı yakın zamanda satın alması, Lübnan varlıklarını ele geçirmeye yönelik yenilenen ilgiyi işaret ediyor.

Atanması halinde, küresel alacaklılara borç geri ödemelerini sağlayan yangından mal kaçırırcasına varlık özelleştirmesini ve mali reformları savunması muhtemel; bu da IMF'nin, krizle boğuşan ekonomilere dair yol haritalarını anımsatıyor.

Growthgate Partners’ın kurucusu Kerim Suaid, FATF ve ABD Hazine çerçeveleriyle uyumlu kamu-özel ortaklıklarını ve dijital finans çözümlerini destekliyor.

Politikaları, Lübnan’ın Batı'nın mali uydusu rolünü pekiştirecek ve devlet varlıklarını teknokratik modernleşme kisvesi altında özel, genellikle yabancı ellere devredecek.

Emel faktörü

Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri, Yasin Cabir’i maliye bakanı olarak atayarak Emel Hareketi’nin mali politika üzerindeki hakimiyetini garanti altına alıyor.

Merkez bankası, IMF talimatlarını yerine getirirken, Maliye Bakanlığı bunların yurt içinde uygulamasını belirliyor; kayıpları kimin karşılayacağını, hangi varlıkların satılacağını ve fonların nasıl dağıtılacağını belirliyor.

Berri’nin bu makam üzerindeki onlarca yıllık kontrolü, Lübnan’ın mezhepsel güç paylaşımı yapısını resmileştiren ve Maliye Bakanlığı’nı uzun süredir Emel’in elinde tuttuğu bir Şii Müslümana veren 1989 Taif Anlaşması’ndan kaynaklanıyor.

Zamanla bakanlık, yabancı ülkelerin iktisadi dayatmalarına direnmekten ziyade, çoğu zaman kolaylaştıran siyasi nüfuz için bir gişeye dönüştü.

Berri’nin Selame ile uzun süredir devam eden ittifakı, 2019’da çöken mali Ponzi şemasının temelini oluşturdu.

Çöküşe rağmen Berri, Selame’yi yargılanmaktan korudu, soruşturmaları durdurdu ve anlamlı reformları engelledi.

Cabir’in bakanlıkta olmasıyla Emel, IMF’nin dayattığı kemer sıkma, özelleştirme süreçleri ve Eurotahvil müzakereleri üzerinde nüfuzunu koruyor.

Kemer sıkma, Şii seçmenlere zarar vermekten kaçınacak şekilde şekillendirilirken, varlık satışları yabancı alıcılara ulaşmadan önce siyasi aracılardan geçiyor.

Borç görüşmeleri, açık deniz hesaplarını korumak ve seçkinlerin kontrolünü sürdürmek için erteleniyor.

Emel, söylemlerine rağmen IMF’nin müdahalesine meydan okumuyor; kendi nüfuzunu korumak için Lübnan’ın yeniden yapılandırılmasını ortaklaşa yönetiyor.

Washington şartları belirlerken, Lübnan’ın siyasi sınıfı maliyetlerin en savunmasız olanlara düşmesini sağlıyor.

Lübnan içinde bile Emel’in liderliği yırtıcı olarak görülüyor.

Gizli bir ABD diplomatik yazışması, Emel’in kayıp kurucusu Musa es-Sadr’ın bir akrabasının Berri’nin yaptıklarını “dümen çevirme, anlaşma yapma ve çalma” olarak tanımladığını aktarıyor.

Eski Emel milletvekili Muhammed Baydun daha da açık sözlüydü:

“Berri, kararları partinin iyiliği için değil, aile fertlerinin mali çıkarları doğrultusunda alıyor.”

Lübnan’ın iktisadi egemenliği uzun zamandır aşındı.

Asıl yarışma direniş ve teslimiyet arasında değil, krizin en değerli varlıkları haline gelen bir krizi kontrol etmek için yarışan gruplar arasında.

Çeviri: YDH