Beyt Lahiya'da protestolar: Savaşın bitmesi talebi mi, Hamas'a isyan mı?

img
Beyt Lahiya'da protestolar: Savaşın bitmesi talebi mi, Hamas'a isyan mı? YDH

Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Lahiya'da son günlerde düzenlenen protestolar, İsrail tarafından Hamas'a karşı bir başkaldırı olarak yansıtıldı. Ancak bu gösterilerin aslında savaşın ve kuşatmanın yol açtığı dayanılmaz acıların bir ifadesi olduğu, İsrail'in ise bu durumu kendi propagandası için kullandığı ortaya çıktı.




YDH - İsrail, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Lahiya kentinde son iki günde düzenlenen gösterileri Hamas'a karşı yapılmış gibi göstermekte gecikmedi.

Oysa gerçekte durum böyle değildi ve bu gösteriler, tek gündemi özgürlük mücadelesi olan Hamas hareketinin yaklaşımında bir gerilemeyi temsil etmiyordu.

Gazze'deki durum, dünyanın daha önce benzerini görmediği bir hâl aldı; zira İsrail, en ölümcül savaş makinelerine sahip, en korkunç suçları işlemekten çekinmeyen ve başta ABD olmak üzere egemen güçlerden sınırsız destek alan bir işgal gücü konumunda.

El-Ahbar gazetesinin aktardığına göre Beyt Lahiya'da toplanan binlerce Gazzeli, savaşın durdurulmasını ve "savaşın sürmesine katkıda bulunan bahanelerin ortadan kaldırılmasını" talep etti.

Gençler ve yaşlılar, elleriyle yazdıkları "Ölmeyi reddediyoruz", "Çocuklarımızın kanı ucuz değil" ve "Savaşı durdurun... Yeter" gibi sloganların yer aldığı pankartlar taşıdı.

İsrail ordusunun evlerinin yüzde 90'ını yıktığı ve son olarak halkı çadır kurdukları bölgeleri boşaltmaları konusunda uyardığı kentteki bu manzara, İsrail'in ve müttefiki Arap medyasının iştahını kabarttı.

Söz konusu medya kuruluşları, yayınlarında cep telefonuyla çekilmiş, öfkeli birkaç vatandaşın Hamas'a "geride kalanları korumak ve masumların kanının dökülmemesi için" sahneden çekilme çağrısı yaptığı görüntüleri defalarca tekrarladı.

Gerçekte ise bu sesler sokağın nabzını tam olarak yansıtmıyor. Zira toplum, baskılara ve yüklere dayanma kapasitesi açısından farklılık gösteren insanlardan oluşan bir karışım.

Özellikle son dönemde en yüksek düzeyde baskıya maruz kalan Gazze halkı, sürekli tehcir politikası, abluka ve açlık nedeniyle istikrar bulma şansından mahrum bırakıldı. Ayrıca, 21. yüzyılda bir halkın maruz kalabileceği en kötü soykırımdan kurtulduklarını düşündükten sonra savaşın yeniden başlaması, pek çok Gazzeli için psikolojik ve manevi bir çöküşe neden oldu.

Bu tür koşullarda, Gazzeli birinin çektiği acıyı herhangi bir kelimeyle ifade etmesi anlaşılabilir. İsrail ordusu, savaşın başından beri bu acıyı kendi lehine kullanma çabalarından vazgeçmedi.

Bu çabalara, içeriği toplu katliamlar, haksız kuşatma ve yerinden edilme düzeniyle örtüşen bütünleşik bir medya sistemi de eşlik etti.

Dahası, Gazze'deki büyük yıkımın sorumlusunun Hamas ve direniş olduğu iddiası sadece İsrail'in geleneksel medyası, köşe yazarları ve siyasetçilerin açıklamalarıyla sınırlı kalmadı.

Arapça konuşan İsrail askerleri, yerinden edilme dalgaları sırasında halka kasıtlı olarak "Sinvar böyle istiyor", "Başınıza gelenlere üzülüyoruz ama Sinvar seviniyor" ve "Hamas Gazze'yi felakete sürükledi" gibi ifadeler duyurdu.

İsrail askerleri, girdikleri hiçbir evi duvarlarına Hamas ve direniş karşıtı sloganlar yazmadan terk etmedi.

Medya baskısı ve halkın kolektif bilincini çarpıtma girişimleri tek araç değildi.

İsrail makamları, insani yardım protokolünde üzerinde anlaşılan karavanlar, çadırlar ve elektrik jeneratörleri gibi malzemelerin çoğunun girişine izin vermeyerek, Hamas ve direniş gruplarının savaştan yeni çıkmış halkın acılarını hafifletecek herhangi bir adım atmasını engelledi.

Ayrıca, bölgeye uygulanan mali abluka, grupların felaketin boyutuna uygun acil müdahale kapasitesini zayıflattı.

Böylece İsrail, uzun zamandır beklenen bir hayalini gerçekleştirmiş gibi göründü.

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, gösterilerden sevinçle bahsederken, Savunma Bakanı Yisrael Katz da diğer Gazzelilere Beyt Lahiya halkı gibi gösteriler düzenleme çağrısı yaptı.

Manzara gerçekten yansıtıldığı gibi mi?

Gazze'de kimsenin kabul edeceği son şey, İsrail'in gündemini uyguladığı veya onun sahadaki araçlarından biri gibi göründüğü damgasını yemek.

Aralarında, İsrail'in ailesinden 100 kişiyi öldürdüğü Baravi ailesinden bir adam da vardı. Kameralara konuşan bu kişi, "Biz hiçbir gruba bağlı değiliz, direnişe de karşı değiliz. Eskiden bizden biri eceliyle ölse aylarca yas tutardık. Bugün herkesten savaşı durdurmak için taviz vermesini istiyoruz, bu taviz bazılarının sahneden çekilmesi anlamına gelse bile," dedi.

El-Ahbar'a konuşan Ebu Muhammed el-Mısri ise tutumunu şöyle açıkladı:

"Bizim İsrail ile hesabımız uzun. Kimse bizim birilerine karşı döndüğümüzü sanmasın, bizim hesabımız sadece İsrail ile. Ama biraz hayata, biraz huzura ihtiyacımız var ki yaralarımızı sarabilelim. Bu bize çok mu?"