Lübnan'da iktidara ulaşmanın püf noktaları

img
Lübnan'da iktidara ulaşmanın püf noktaları YDH

"Dalkavuğun, bukalemunun, fırsatçının veya petrol krallıklarında ('zekası ve becerikliliğiyle') emire veya şeyhe yaltaklanarak bol para biriktirmiş olanın yıldızı parlıyor."




YDH - Lübnanlı yazar Bedir el-Hac, 1970'lerdeki iç savaş sonrası ülkede mezhepçi paylaşım sisteminin değişmediğini, aksine kökleştiğini belirtiyor. Yazar, tarihsel süreçte konsolosların, günümüzde ise büyükelçilerin (özellikle Batılı güçlerin) yerli işbirlikçiler aracılığıyla Lübnan siyasetini şekillendirdiğini, parayla ve dış destekle yükselen yeni elitlerin ve Batı fonlu STK'ların bu yozlaşmış düzeni sürdürdüğünü asımsatıyor. Yazar, bu yapının reforme edilemeyeceğini ve ancak kanlı bir çöküşle son bulacağını öngörüyor.

Geçen yüzyılın yetmişli yıllarında "Egemenliği Geri Alma Savaşı" diye adlandırılan savaşta çatışmalar dursa da ateş küllerin altında kalmaya devam etti.

Mezhepçi paylaşım sistemi değişmedi, aksine mezhepsel bağlılıklar yıllar içinde daha da kökleşti.

On binlerce kurbana ve yaşanan yıkıma rağmen mezhepçi sistem o kadar güçlü kaldı ki, bazıları bunun değişime kapalı olduğunu, General Gouraud'nun 1920'de attığı mezhepçi temellerin ebedi ve kalıcı olduğunu ve Lübnanlıların bununla yaşamak zorunda olduğunu düşündü.

Gerçek bir değişim gündemde değil ama kriz zamanlarında, yazılı olmayan "Milli Pakt" adlı uyuşturucunun etkisi geçince, mezhepçi Taif Anlaşması, cumhurbaşkanı atamak için yapılan Doha Anlaşması veya (ne tesadüf!) Mutasarrıflık sistemini kuran benzer komiteyi hatırlatan Beşli Komite'nin emirleri gibi kozmetik reçetelere başvuruldu.

19. yüzyıldaki konsolosların görüntüsü, bugünkü büyükelçilerin görüntüsüne tıpatıp benziyordu.

Konsolosların rolünü bilmeyenleri, Ahmed Isfahani ile 2009'da yayımladığım Konsolosluk Muhbiri: Yuhanna Mesk'in Richard Wood'a Mektupları 1862-1877 başlıklı kitaba yönlendiriyorum.

Kitapta, konsolosluk faaliyetlerinden örnekler ve İbrahim Paşa'nın güçlerini Suriye'den çıkarmak için nasıl asker toplama ve silahlandırma yapıldığı anlatılıyor.

İngilizler, Osmanlılarla işbirliği içinde bunu planlamıştı. İstanbul ve ardından Şam'daki İngiliz Konsolosu Richard Wood, isyanı, çatışmaları ve silahların ulaşımını tertip etti.

Uygulama ise yerel güçler ile Beyrut ve Sayda'yı bombalayan İngiliz ve Avusturya savaş filoları aracılığıyla yapıldı.

Wood, 1832'de İngilizler tarafından "Arapça öğrenmek" üzere Suriye'ye gönderilmişti, ancak asıl görevi Mısırlıları gözetlemek, onların çıkarılmasına hazırlanmak ve tüm mezheplerden din adamları, feodal aileler, liderler ve ileri gelenlerden oluşan geniş bir grupla ilişkileri güçlendirmekti.

Mısırlılara karşı isyan hareketleri Filistin'den Havran'a ve Cebel-i Lübnan'a yayılıyordu ve Wood tarafından izleniyordu.

Mezhep çatışmaları, tıpkı Fransızların 1860'ta askeri müdahale için çatışmaları bahane etmesi gibi, Londra ve İstanbul'a askeri müdahale bahanesi verdi.

Haziran 1840'ta Richard Wood'a Suriye'ye gitmesi emredildi; yanında Babıali'den "Suriye'deki pratik işleri düzenleme ve çözme" yetkisi veren bir ferman vardı.

Mısır karşıtlarına 84 bin adet silah teslim edildi ve 100 İngiliz deniz piyadesi Cuniye limanına çıktı.

Mısırlıların müttefiki Emir Beşir devrildi ve Mısırlılar, ağustos ayında Bahrsaf Muharebesi'nden sonra çekildi.

Richard Wood, kendi casusu olan Emir Beşir Kasım'ı, Emir II. Beşir'in yerine atadı.

Kasım'ın divanına, konsolosun sadık muhbiri Francis Mesk başkanlık ediyordu ve ona doğrudan konsolosa bağlı danışmanlar grubu yardım ediyordu. Böylece konsolos, yerel araçları aracılığıyla kontrolünü pekiştirdi.

İşte 19. yüzyılda yaşananlar böyle tekerrür ediyor: Büyükelçilikler plan yapıyor ve bu çaresiz, mezhepsel olarak bölünmüş halklara bir gerçekliği dayatıyor.

Lübnan'ın egemenliğinin son tezahürü, haberlerde Amerikalıların Merkez Bankası başkanlığı pozisyonu için adayları incelediği ve Fransızların da bir adayı olduğu yönündeki bilgiler.

Bu durum, belki uzak köy bekçilerinin atanması dışında, tüm kilit mevkiler için geçerli.

Bağlılıkları parçalanmış bu toplumları bugün Amerikalılara en sadık olanlar kontrol ediyor.

Dalkavuğun, bukalemunun, fırsatçının veya petrol krallıklarında ("zekası ve becerikliliğiyle") emire veya şeyhe yaltaklanarak bol para biriktirmiş olanın yıldızı parlıyor.

Parayla Lübnan'a dönüyor, iktidara gelme hırsı taşıyor; ki bu, zenginseniz çok kolay; meclise veya istediğiniz herhangi bir hükümet görevine ulaşabilirsiniz.

Zengin adam iktidara giden adımlarını yavaş yavaş atar. Doğduğu yerde camiye veya kiliseye bağış yaptıktan sonra belediye başkanı seçilir.

Özellikle kendi mezhebinden üst düzey din adamlarıyla ilişkilerini güçlendirir, onlara çeşitli alanlarda yazdığı "kitapları" hediye eder.

Paraya karşı beşikten mezara dek süren ebedi bir açlık duyan din adamına rüşvet verdiğini iddia edenler ise ancak yalan söylemiş olur.

Din adamı, onu mezhepdaşları arasından vali veya bakan olarak seçer, ta ki reform, şeffaflık ve vatandaşlara hizmet vaatlerinde bulunduğu milletvekili seçimleri gelene kadar.

Kendisi gibi bir partiye veya ittifaka katılır. Parlak "fikirlerine" hayran olan yandaşlarını ve adamlarını kabul etmek için bir saray inşa eder. O, günün adamıdır ve ülke onun ellerinde kurtulacaktır.

Seçimin anahtarı sayılan ailelere kırıntı kabilinden yardımlar yapar. Din adamları, ileri gelenler ve büyükelçiler (özellikle ABD Büyükelçisi) onuruna partiler düzenler.

Özellikle "solcu" aydınlar görkemli sarayına akın eder. Stratejik analist sıfatıyla konuşmalarında, gazete makalelerinde veya televizyon röportajlarında onu överler.

Kibir ve ölümsüzlük sanrısı kafasında büyür, kendisiyle övünür. Cömertliğine ve vatanseverliğine hayran olanların girişimiyle, dalkavuklar ikiyüzlülüklerini, doğduğu yerde bir caddeye veya meydana onun adını vererek taçlandırırlar; böylece ister yabancı ister yerli olsun, bu ülkeyi yöneten benzerlerinin yanında ölümsüzleşir.

Hayalini bile kuramayacakları maaşlarla bazı danışmanlar tutar ve farklı mezheplerden olmaları konusunda ısrar eder (zira çok mezhepli Lübnan'a inanır ve ilerici olduğunu, bir mezhepten vatandaşı diğerine tercih etmediğini kanıtlamak ister).

Danışmanların hayatı aniden değişir; yeni, ferah evlere taşınırlar, ana salonun başköşesine rol modelleri olan liderlerinin fotoğrafını asarlar. Son model arabalar edinirler, sigarayı bırakıp puroya başlarlar. Lübnan'a hizmete adanmış yurt dışı gezilerinde onunla birlikte seyahat ederler.

Hazretleri sıradan uçaklarla seyahat etmeyi reddeder, bu yüzden özel bir jet edinir.

Reform planını sunmak için ABD Dışişleri Bakanlığı'nda on dördüncü dereceden bir yetkiliyle görüşmek üzere "Avkar üssünde" yalvarır. Israrlar sonucu randevu alır.

Kendisine hayran gazetecileri alarma geçirir ve Lübnan'ın kaderini belirleyen başkentteki faaliyetlerini takip etmek üzere bir televizyon kanalı ekibini yanında götürür, kanala ödenen bir ücret karşılığında bunu canlı yayınlatır ki Lübnanlılar onun vatan için nasıl çabaladığını izleyip keyif alsınlar.

Hırsı, bir Kongre üyesiyle fotoğraf çektirmektir. Siyaset tüccarlarının büyükelçilere yaltaklanma konusunda uzmanlaştığı, sınavı geçip ülkeyi yönetmek için onaylanmış liderlerden olmayı umdukları bir ülkede hisseleri yavaş yavaş yükselir.

Sadece onun veya onun gibilerin eliyle gerçekleşebilecek "reform ve değişime" susamış vatandaşların gözünde imajı parlatılır.

İktidar peşindeki bu para babalarından daha kötüsü, Batı üniversitelerinde okumuş ve gençliklerinde değişim meşalesini taşımış olanlardır.

Hırslarını gerçekleştiremeyince (mezhep liderinin rızasını alamadıkları için), tam tersine dönüp büyükelçiliklerin önünde (ki bunlar her mezheptendir) emir ve komuta sahibine sadakat ve itaat sunmak için gruplar halinde veya tek tek sıraya girerler.

Bazıları seçilir ve uluslararası kuruluşlara atanır. Diğerleri ise NATO'ya bağlı Batılı "araştırma" kurumlarında istihdam edilir.

Çoğu özellikle Amerikalılarla çalışmayı tercih eder, kendilerini iktidara taşıyacak trene binme saatinin gelmesini beklerler.

Onların ABD'nin Irak, Suriye, Lübnan ve Filistin'deki suçlarını meşrulaştıran "araştırmalarını" okursunuz.

Örneğin birinin, Suriye'yi bombalamadığı için Barack Obama'ya saldıran bir makalesini okudum. Lübnanlılar, onlara paralı asker, fırsatçı, çıkarcı demekten başka türlü tanımlayamayacağınız sayısız örnekle karşı karşıyadır, daha sert sıfatlar kullanmazsak, bunlar en kibar tanımlamalardır!

Lübnanlılar on yıllardır bu girdabın içinde dönüp duruyor. Petrol ülkelerinin ülkemizdeki nüfuzu artmadan önce, iktidarı feodal aileler ve bir mezhebin diğerine üstünlüğü anlayışına dayalı ırkçı bir anayasa ve yasalarla sömürgeciden miras kalan "ebedi ve kalıcı" sistemi korumak için daima gizlice ittifak kuran, rekabet halindeki mezhepçi otoriteler paylaşıyordu.

Kulüp dışından birine yer yoktu; iktidar dededen oğula ve toruna miras kalıyordu.

Sistem "geliştiğinde", binlerce "sivil toplum" kuruluşu (STK) ortaya çıktı. Bunların çoğu NATO, George Soros veya Amerikan istihbaratı tarafından finanse ediliyor.

Bu kuruluşları denetleyen ve yönlendirenler, kendilerini değişim savunucusu olarak tanımlayan Lübnanlı gençlerdir.

Fakat hepsinin ortak paydası, Siyonistlerin ülkemizde yaygınlaşan suçları karşısındaki mutlak sessizlikleridir.

Asıl işleri, düşmanla ister kurşunla ister sözle savaşan herkese saldırmaktır.

Bunlara, yeni türetilmiş partiler adı verilen siyasi dükkanlara katılmaları talimatı verildi. İktidarı devralmak üzere Batı'nın seçtiği atlardır ve aslında devraldılar da.

Ey Lübnanlılar, seçim oyununu ve hırsızların, fırsatçıların, bankacıların ve mezheplerin ölçüsüne göre hazırlanmış yasasını unutun.

Milletvekilleri ve yöneticiler, efendinin bir işaretiyle tepenize inerler. Yazılan yazılmıştır.

Yukarıda anlattıklarım, her Lübnanlının yaşadığı gerçeğin bir kısmıdır. Batı'nın emirlerine itaatle boyun eğen mezhepçi sistemin bazı kusurlarına ve skandallarına kısaca değindim.

Topraklarımızı ve kaderimizi bu ülkenin düşmanlarına teslim etmeye itirazları yok; onlar için en önemli şey, Lübnanlıların değil, başkalarının politikalarını temsil ederek egemenliklerini ve kontrollerini sürdürmektir.

Bu siyasi yapı 1920'de olduğu gibi inşa edildi ve geliştirilmesi veya reforme edilmesi kesinlikle yasaklandı.

Temeli mezhepçi, ırkçı ve yozlaşmıştır. Ne yazık ki ortalık kan gölüne dönmeden yıkılmayacaktır. Yıkılış, uyuşturucu iğnelerle erteleniyor, ancak kaçınılmazdır.

Çeviri: YDH