"Veriler bu görüşmenin Trump'ın mutlak otoritesini en yakın müttefiklerine bile dayatma çabasını pekiştirdiğini gösteriyor."

YDH - İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'nun Washington ziyareti, ABD Başkanı Donald Trump'ın İran konusunda kendi planlarını dayattığı ve İsrail'in endişelerini artırdığı şeklinde yorumlandı. El-Ahbar yazarı Meysem Rizk'in aktardığına göre Trump'ın Orta Doğu elçisi Steve Witkoff'un İran'la anlaşma arayışı, yönetim içindeki farklı yaklaşımları ve İsrail'in askeri seçeneğe olan eğilimiyle çelişiyor. Yaklaşan ABD-İran görüşmeleri, bölgedeki askeri yığınak ve baskı politikaları nedeniyle belirsizlikler taşıyor.
İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'nun son Washington ziyaretinin Tel Aviv'deki karar merciileri üzerindeki etkilerini bazıları küçümsemeye çalışsa ve amacın ABD Başkanı Donald Trump ile alınacak tutumu "koordine etmek" olduğunu öne sürse de, veriler bu görüşmenin Trump'ın mutlak otoritesini en yakın müttefiklerine bile dayatma çabasını pekiştirdiğini gösteriyor.
Trump'ın, müttefiki İsrail'e planlarını dikte ettiği ve bunları engellemeyi düşünmemesi yönünde açıkça uyardığı belirtiliyor.
Bu bağlamda, İngiliz The Economist dergisi, İsrailli bir diplomata dayandırdığı haberinde, "Trump'ın ziyaret sırasında Netanyahu için bir kırmızı çizgi belirlediğini" bunun da Netanyahu'nun Trump'ın "planlarını" bozmamasının gerekliliği olduğunu söylediğini aktardı.
ABD Başkanı'nın İsrail ihracatına yönelik gümrük vergilerinin yürürlükte kalacağını açıkladığı, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı övdüğü ve ABD'nin ayın 12'sinde İran ile "doğrudan görüşmelere" başlayacağını duyurduğu belirtildi.
Dergi, Beyaz Saray'da yaşananları değerlendirirken, ziyaretin "düğünden çok cenazeye benzediğini" ifade ederek, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy'nin şubat ayında karşılaştığı "açık aşağılama" düzeyinde olmasa da, "ondan çok daha iyi olmadığını" kaydetti.
Tahran ile Washington arasındaki müzakerelere dair, özellikle şekli ve doğrudan mı yoksa Umman aracılığıyla mı olacağı konusundaki çelişkili bilgilere rağmen, her iki taraf da görüşmelerin fiilen yapılacağını doğruladı.
Gözlemcilere göre en önemli husus, özellikle "zaman darlığı" ve Washington'un "tehdit ve baskı" politikasına bağlı kalmasının bu süreci karmaşıklaştırdığı bir ortamda, Orta Doğu'yu "yeni bir kıyamet savaşından" koruyacak fiili sonuçlar doğurup doğuramayacağı.
Müzakereleri çevreleyen diğer karmaşıklıklar arasında, Trump yönetimi yetkililerinden İran'la müzakere "şartları" hakkında her zamanki gibi gelen "çelişkili" açıklamalar yer alıyor.
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz, "İran'ın nükleer tesislerinin sökülmesini içeren bir anlaşmayı" tercih ettiğini belirtirken —ki bu, Libya'nın 2003'te gelişmekte olan nükleer programını sökmeyi kabul ettiği ve daha sonra Devlet Başkanı Muammer Kaddafi'nin devrildiği "Libya tarzı" bir anlaşma çağrısı yapan Netanyahu'nun görüşüyle tutarlı— Trump'ın Orta Doğu Temsilcisi ve yakın gelecekte Tahran ile müzakere heyetine başkanlık edecek olan Steve Witkoff, sunucu Tucker Carlson ile yaptığı röportajda hedefinin "kimsenin silahlanma meselesi hakkında endişelenmemesi için bir doğrulama programı oluşturmak" olduğunu vurguladı.
Gözlemcilere göre, Witkoff'un hedefi daha "rasyonel" ve görünüşe göre Trump ile "içe kapanmacı" eğilimi destekleyen ve Orta Doğu'da başka bir savaşa girmek istemeyen Cumhuriyetçiler tarafından destekleniyor.
Aynı zamanda, Carlson da dahil olmak üzere Trump yanlısı olarak bilinen medya mensupları, "İran'la çatışmayı savunanların ABD'nin müttefiki değil, düşmanı olduğu" fikrini yayıyor.
Dikkat çekici bir şekilde, ABD içinden gelen bu tür açıklamalar, İsrail'in resmi tutumlarının Netanyahu hükümetinin hâlâ Tahran'a karşı askeri seçeneğe meyilli olduğunu gösterdiği bir zamanda geliyor.
Ancak gözlemcilere göre, müzakere için fiili "niyetin" varlığı, Tahran ve Washington arasındaki birçok çözülmemiş noktaya çözüm bulmak için yeterli olmayacak.
Özellikle Washington'un gerek açık tehditler gerekse bölgedeki askeri takviyelerini artırarak uygulamaya devam ettiği baskı, gelecekteki müzakereleri ilerletmek yerine "karmaşıklaştırabilir".
Bu bağlamda, Amerikan The New York Times gazetesi, Brookings Enstitüsü'nde İran uzmanı ve Dış Politika Programı Direktörü olan Susan Maloney'nin, Trump'ın "tehdide dayalı bir müzakere taktiği" benimsediği için "çok endişeli" olduğunu söylediğini aktardı.
Maloney, bu taktiğin "İran'a yönelik ciddi bir politika" oluşturmanın yerini tutamayacağını belirtti.
Ayrıca gözlemciler, ABD'nin askeri yığınağının anlaşmaya varılması için zamanı "daralttığına" dikkat çekiyor.
İkinci bir uçak gemisinin bölgeye yönlendirilmesiyle eş zamanlı olarak Hint Okyanusu'na B-2 bombardıman uçaklarının konuşlandırılmasının ardından, ABD kuvvetlerinin bu "maliyetli" konuşlandırılmasının "uzun süre sürdürülemeyeceği" ortaya çıkmaya başladı.
Buna karşılık, Washington hedeflerine ulaşmadan askeri yığınağın azaltılması, İranlılara ABD'nin fiilen herhangi bir saldırı düzenlemeye kararlı olmadığı izlenimini verecek ve bu da İsrail'i "bunu tek başına yapmaya" itebilecek.
Bu temelde The New York Times, Uluslararası Kriz Grubu bünyesindeki İran Projesi Direktörü Ali Vaiz'in, son olumlu işaretlere rağmen Tahran'daki politika yapıcıların Trump ile bir anlaşmaya varma olasılığı konusunda "şüpheci" olduklarını söylediğini aktardı.
Vaiz, "İranlıların savaşa hazırlandığına dair işaretler olduğunu," buna "toplumsal bütünlüğü artırma" yönündeki çabaların da dahil olduğunu belirtti.
Tel Aviv ile Washington'daki bazılarının muhtemelen Orta Doğu'da süregelen savaş nedeniyle İran'ı "askeri olarak zayıflamış" olarak görmesine rağmen aynı uzman "aşırı güvenden" kaçınılması gerektiği konusunda uyararak, "İran'ın durumu zayıflamış olsa bile, İran'ın zayıf olmadığını" vurguladı.
Buna ek olarak, aynı kaynağa göre İran, baskının "taviz koparma aracı" olarak kullanılmasını "meşrulaştırmak" istemiyor; özellikle de "İran Devrim Lideri için ABD yaptırımlarından daha tehlikeli olan tek şeyin onlara teslim olmak" olduğu düşünülüyor.
Çeviri: YDH