Katar medyası: "Yeni Suriye"yi hedef alan yumuşak güç

img
Katar medyası: "Yeni Suriye"yi hedef alan yumuşak güç YDH

"Azmi Bişara'nın denetlediği medya kuruluşlarının, daha belirgin yeni bir yayın politikası ve Colani yönetimine karşı keskinleşen bir medya söylemi benimsediği açıkça görülüyor."




YDH - El-Ahbar gazetesi yazarı Merve Curdi, Katar'ın finanse ettiği medyanın Suriye'deki rolünü analiz ediyor. Bu medya kuruluşları, Suriye hükümetinin düşüşünü başlangıçta coşkuyla kutlarken, daha sonra HTŞ rejiminin özellikle sahil bölgesindeki katliamlar olmak üzere insan hakları ihlallerine odaklanarak eleştirel bir tutum sergilemeye başladı. Bu değişim, Katar ve Türkiye'nin HTŞ rejimini Batı'nın kabul edebileceği reformlara yönlendirme çabasının bir parçası olarak değerlendiriliyor. Azmi Bişara gibi isimlerin medya üzerindeki etkisi ve arabuluculuk rolleri, bu süreçte önemli bir faktör olarak öne çıkıyor.

Suriye rejiminin düşüşünün ilk ayına dönüldüğünde, el-Cezire ve el-Arabiya gibi kanalların yanı sıra Türkiye'den yayın yapan Suriye TV'nin olayı "dükkanın sahibi gibi" karşıladığını gözlemlemek kolaydı.

Bu medya kuruluşları canlı yayınlar açtı, büyük bir serbestlikle hareket etti, çekim yerleri ayarlama, yayın yapma ve günün her saati haber takibi süreçleri kolaylaştırıldı.

Geçtiğimiz mart ayının başlarına kadar röportajlar için gerekli kaynaklara erişimleri sağlandı.

Diğer medya kuruluşları çekim izni almakta zorlanırken, bu kanallara ofisler açıldı. Hatta bu kanallar Ramazan ayında Şam'dan özel programlar yayınladı.

Sahil katliamı manzarayı değiştirdi

Heyet Tahrir eş-Şam'ın (HTŞ) Savunma Bakanlığı'na bağlı güçlerin Suriye sahilindeki şehir ve köylerde işlediği katliamlara dair fotoğraf ve videoların ortaya çıkmasıyla birlikte, Katar tarafından finanse edilen medya kuruluşları kutlama tonunu düşürmeye ve yeni Suriye rejiminin ihlallerine ve hak ihlallerine ışık tutmaya alan ayırmaya başladı.

Bu durum, el-Arabiya'nın 7 Mart'ta "Suriye Sahili Olayları... Bir Hak Ağı Saha İnfazlarını ve İntikam Operasyonlarını Gözlemliyor" başlığıyla katliamlarla ilgili ilk raporunu yayınlamasıyla belirginleşti.

Haber, Suriye güçlerinin Lazkiye ve Tartus vilayetlerindeki güvenlik operasyonları sırasındaki olayları ele alıyordu. Bunu, el-Arabi el-Cedid gazetesinde "Suriye Sahilinde Sivillere Karşı Suçlar: Esed'in Uygulamalarını Tekrarlama Uyarısı" başlıklı bir makale takip etti.

Makale, el-Arabi el-Cedid'in, "katliam düzeyine varan, savunmasız sivillere karşı işlenmiş çeşitli suçların" kurbanlarının yakınlarından aldığı ifadeleri belgeliyordu.

Bu belgelemede, ölü sayısının 1018'e ulaştığını kabul eden bir insan hakları gözlemevinin verilerinden yararlanıldı.

Buna karşılık, Suriye TV muhabirinin canlı yayına çıkarak, yeni Suriye yönetiminin organlarından biri olan ve bir Suriye şehrinde bulunan Şura Meclisine bağlı bir unsurun davranışını kınaması dikkat çekiciydi.

Muhabir, gazeteci olarak çalışma özgürlüğünün kısıtlanmasını ve kameraman arkadaşına saldırılmasını kınadı.

Bu olay, şu anda Türkiye'den yayın yapan ve sitesinde belirtildiği üzere "Suriye'ye taşınma umuduyla" faaliyet gösteren kanalın müdürü Hamza el-Mustafa'nın geçiş hükümetinde Enformasyon Bakanı olarak atanmasından günler sonra gerçekleşti.

Bu durum, kanalın Suriye rejimine ve uygulamalarına yönelik söyleminin sertleşmesiyle ve özel kaynaklardan birine göre, yeni yönetimi eleştiren bazı kişilerin röportajlara davet edilmesi veya sitelerinde makaleler yazmalarıyla aynı zamana denk geldi.

Cumhurbaşkanı Ebu Muhammed el-Colani'nin (Ahmed eş-Şaraa) rejimini destekleyen ve onaylayan Türkiye ve Katar gibi iki siyasi güç arasındaki söylem farklılığı ile bu ülkeler tarafından finanse edilen, topraklarından yayın yapan ve artık Suriye içinden faaliyet göstermeye başlayan medya kuruluşlarının söylemi, Colani ve ekibinin "örgütten devlete" geçiş için çizilen plandan her saptığında siyasi mesajların "yumuşak" bir şekilde iletildiği bir role işaret ediyor.

Bu durum, Suriye'ye yönelik yaptırımların kaldırılmasına zemin hazırlanmasına ve ABD'nin yeşil ışık yakmasının ardından Türk desteği ve Katar sermayesinin Suriye yönetimine akmasına katkıda bulunmayı amaçlıyor.

Fakat bu durum, özellikle iki kanalın (Suriye TV ve el-Arabi el-Cedid) Suriye ile Batı arasındaki arabuluculukta merkezi rol oynayan iki isimle, iş adamı Eymen el-Asfari ve Arap Araştırmaları Kurumu Direktörü Azmi Bişara ile yaptıkları röportajlar aracılığıyla söylemlerini yükseltmek zorunda kalmalarının ardından pek yakın görünmüyor.

Azmi Bişara'nın denetlediği medya kuruluşlarının, daha belirgin yeni bir yayın politikası ve Colani yönetimine karşı keskinleşen bir medya söylemi benimsediği açıkça görülüyor.

Bu, Bişara'nın son röportajında doruk noktasına ulaştı. Bişara, "Suriye'deki durum zor ve zaman gerektiriyor, ancak zaman niyete bağlı... Niyetin ortaya çıkması zaman almaz," dedi ve ekledi:

"Ya bir örgüt yönetirsiniz ya da bir devlet yönetirsiniz."

Bu sözler, "Sahil Katliamları Hakikatleri Araştırma Komisyonu"nun görev süresinin uzatılması kararının çıkmasıyla birlikte bu ihlallerle başa çıkmada standartların ve sorumluluğun bulunmadığına açık bir göndermeydi.

Bişara, komisyonun "ciddiyetini" sorgulayarak, Azmi Bişara'nın eski müttefiki Beşşar Esed'e karşı tutumunu da akıllara getirdi.

Buradan hareketle, Azmi Bişara'nın medya kuruluşlarının Suriye sahnesine girmesinin, Bişara'nın Suudi Arabistan liderliğindeki Körfez ülkelerinin Katar'a uyguladığı abluka sırasında oynadığı role benzer şekilde "arabulucunun" müdahalesi olduğu söylenmeli.

Bişara, tehlikeyi sezdi ve Suriye'deki karar alıcıyı, Türkiye'nin bile memnun etmeye çalıştığı ABD liderliğindeki "uluslararası toplumun" kapıları yüzüne kapanmadan önce, olup bitenlere yaklaşımını değiştirmeye ve köklü reformlara başlamaya teşvik etme gerekliliğini hissetti.

Acaba Bişara, akademik deneyimiyle, kanallarının üzerinde çalıştığı projenin kaybedilme tehlikesini mi sezdi?

Çeviri: YDH