Lübnan’da başörtülü kadınlar, hem kamu kurumlarında hem de özel sektörde sistematik ayrımcılığa maruz kalıyor. Kadın vekiller, bu durumu inanç ve cinsiyet özgürlüğüne yönelik açık bir ihlal olarak değerlendiriyor.

YDH- Lübnanlı televizyon sunucusu Zeyneb Yasin’in başörtüsüyle ekranlara çıkmasının yasaklanması, ülkedeki başörtülü kadınlara yönelik sistematik ayrımcılığı yeniden gündeme taşıdı.
El-Ahbar’a göre, bu uygulamalar yalnızca dini ve mezhepsel taassupla açıklanabilirken, hukuki hiçbir dayanağa da sahip değiller.
Lübnan televizyonlarında başörtülü kadınların görünmesi yasak olduğu gibi, benzer yasaklar yargı ve ordu gibi kamu kurumlarında da uygulanıyor.
Mevzuatta herhangi bir engel bulunmamasına rağmen, başörtülü kadınların hâkim olarak atanması fiilen engelleniyor.
Yüksek Yargı Konseyi, yazılı sınav öncesi yapılan mülakatlarda adayları başörtülü oldukları gerekçesiyle eliyor.
Gerekçe ise, bir hâkimin dini ya da ideolojik kimliğinin, tarafsızlığı zedeleyebileceği iddiası.
Kadın ve Çocuk Komisyonu Başkanı Milletvekili İnaya İzzeddin, uygulamadaki çelişkiye dikkat çekti:
“Başörtüsü tek başına bizim kimliğimizi ve aidiyetimizi gösteren unsur değildir. Aidiyetlerimizi isimlerden ve lakaplardan da anlıyoruz. Muhammed, Pierre ve Jozef’i ayırt etmek kolay. Fatma ve Ayşe başörtüsü takmasa da mahkeme salonuna girdiklerinde mezhepsel aidiyetleri anlaşılır.”
Kurumlar başörtülü kadını dışlıyor
Başörtüsüne yönelik kısıtlamalar yalnızca yargı ile sınırlı değil. İç Güvenlik Genel Müdürlüğü, başörtülü kadınları yalnızca "kurumun ihtiyaçlarına göre" kabul ederken, 2012’de sınavı geçen 39 başörtülü kadına "ya çalış ya da başörtünü çıkar" denildi.
Aynı dönemde, başörtüsü takan kadınların kurumdaki yeri sınırlanmıştı. Ancak son yıllarda hem İç Güvenlik hem de Genel Güvenlik birimlerinde başörtülü kadınların sayısında artış gözlemleniyor.
Lübnan Ordusu ise bu artışa paralel bir değişim göstermiyor. 2018 yılında Melek Musa isimli bir kadın, başörtüsü nedeniyle orduya kabul edilmediğini belirterek dönemin ordu komutanı Jozef Aun’a mektup yazdı. Olay sosyal medyada büyük yankı uyandırdı.
Konu, dönemin İdari Gelişim Bakanı İzzeddin tarafından bakanlar kuruluna taşındı. Ardından, Başbakan Saad Hariri kamu kurumlarına başörtülü kadınlara ayrımcılık yapılmaması yönünde genelge yayımlasa da ordu bu genelgeyi uygulamayı reddetti.
Ayrımcılık özel sektöre de sıçramış durumda. 2022 yılında Beyrut’un Eşrafiye semtindeki ABC Alışveriş Merkezi’nde, bir mağaza başörtülü çalışanı “şirket politikası” gerekçesiyle işten çıkardı.
Beyrut Havalimanı’ndaki duty free mağazalarında da başörtüsü takan kadınlar derhal işten çıkarılıyor.
Pek çok şirket, başörtülü kadınları mülakata bile çağırmıyor veya işe alım için başörtüsünü çıkarmayı şart koşuyor.
İnanç özgürlüğüne doğrudan müdahale
Milletvekili İzzeddin, bu uygulamaların sadece dini değil, aynı zamanda cinsiyet temelli bir ayrımcılık olduğunu vurguluyor:
“Başörtüsüne dair yasaklar yalnızca kadınları hedef alıyor. Erkeklere böyle bir sınırlama yok. Bu kadınlar arasında bile bir ayrım yaratıyor.”
İzzeddin’e göre, başörtüsü yalnızca dini bir sembol değil; aynı zamanda bir inanç yükümlülüğü dolayısıyla, başörtüsünü çıkarmanın talep edilmesi doğrudan inanç özgürlüğüne müdahale:
“Bir aksesuarın çıkarılması özgürlüğe zarar vermez belki ama başörtüsü bir aksesuardan ibaret değil. Onun çıkarılmasını istemek, inanç özgürlüğünün alanına doğrudan müdahaledir.”
El-Ahbar gazetesi bu uygulamaları sona erdirmek için başörtülü kadınların çalışma hakkını güvence altına alan bir yasanın yeterli olup olmayacağını sorguladı.
İzzeddin’in yanıtı net oldu:
“Lübnan Anayasası zaten fikir ve inanç özgürlüğü ile toplumsal adalet ilkelerine açıkça vurgu yapıyor. Anayasa’nın 12. maddesi, vatandaşların kamu hizmetine ayrım gözetilmeksizin girme hakkını tanır. Yeni yasalar çıkarmaktan ziyade, mevcut anayasa ve yasaların uygulanmasını sağlayacak siyasi ve kurumsal iradeye ihtiyacımız var.”