"Buradaki meşru soru şu: İslami Cihad liderlerinin tutuklanması Amerika'nın bir şartı mıydı ve Abbas'ın arabuluculuğu, Washington'a yeni Suriye'nin direniş ekseninden 'elini çektiğine' dair güvence vermenin bir parçası mıydı?"

YDH - Suriye'deki Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) rejiminin, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın ziyaretinin ardından İslami Cihad liderlerini tutuklaması, Esed sonrası yeni rejimin bölgesel konumlanmasında köklü bir değişime işaret ediyor. Dr. Muhammed el-Eyyubi'nin el-Hanadık portalında kaleme aldığı makaleye göre bu adım, Amerika'nın direniş ekseni bileşenleriyle ilişkileri kesme ve İsrail'in uzun süredir talep ettiği güvenlik şartlarını yerine getirme yönündeki baskısının bir sonucu. HTŞ'nin bu hamlesi, Filistin direnişinin geleneksel hamisi rolünden uzaklaşarak, çıkarları önceliklendiren ve uluslararası baskılara boyun eğen yeni bir dönemin başlangıcını gösteriyor. Ayrıca yaşananlar, Filistinli grupların Suriye'deki varlığını ve direniş ekseninin geleceğini belirsizliğe sürüklüyor.
Siyasette de savaşlarda olduğu gibi hiçbir şey tesadüfen olmaz. Suriye makamlarının, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın Şam ziyaretinden sadece birkaç gün sonra Filistin İslami Cihad Hareketi'nin önde gelen liderlerini tutuklaması, yalnızca bir güvenlik tedbiri ya da iç siyasi karar değil.
Bu durum, Beşşar el-Esed rejiminin düşüşü ve Aralık 2024 öncesinden tamamen farklı bir konum arayan yeni bir Suriye yönetiminin yükselişinin ardından bölgesel ve uluslararası sahnede sessizce ve perde arkasında gerçekleşen daha geniş çaplı dönüşümlerin doğrudan bir yansıması.
1980'lerden bu yana Şam, Fetih el-İntifada'dan İslami Cihad ve Hamas'a, hatta Filistin Halk Kurtuluş Cephesi-Genel Komutanlık'a (FHKC-GK) kadar anlaşmaları ve uzlaşmaları "reddeden" Filistinli gruplar için bir sığınak olarak kabul ediliyordu.
Bu kucaklama, Suriye'nin jeopolitik konumu, İsrail'e karşı açık tutumu ve İran ile stratejik ittifakıyla bağlantılıydı.
Ancak, Esed rejiminin perdesi kalkar kalkmaz, Suriye-Filistin ilişkilerini direniş temelinden değil, çıkar ve artan uluslararası baskı penceresinden yeniden tanımlama ihtiyacı ortaya çıktı.
Yeni Suriye: Bir dönemin kapanışı ve yeni bir başlangıç
Esed rejiminin Aralık 2024'te düşmesinden bu yana, Ahmed eş-Şaraa liderliğindeki yeni Suriye rejiminin bölgesel yönelimleri konusunda bir belirsizlik hâkimdi.
Bağımsızlık ve egemenliği vurgulayan "milli söyleme" rağmen, son olayların gidişatı, Suriye ile Filistinli gruplar, özellikle de Hamas ve İslami Cihad gibi "İran destekli" olarak sınıflandırılanlar arasındaki ilişkilerin "yeniden yapılandırılması" sürecinin başladığına işaret ediyor.
İslami Cihad'ın Suriye sorumlusu Halid Halid ve örgütlenme komitesi sorumlusu Yasir ez-Zefri'nin tutuklanması sadece bir güvenlik tedbiri değildi.
Bu, özellikle Suriye'nin son ana kadar Filistin direnişinin tarihi hamisi olarak kabul edildiği düşünüldüğünde, on yıllardır türünün ilk örneğiydi. Bu tutum değişikliği ancak Amerika ve İsrail'in baskısı ve yaptırımların kaldırılması karşılığında öne sürüldüğü iddia edilen şartlar merceğinden okunabilir.
Washington dikte ediyor, Şam uyguluyor mu?
Çeşitli medya kaynakları, Trump yönetiminin Arap ve Avrupalı aracılar üzerinden yürütülen dolaylı müzakereler çerçevesinde yeni Suriye'nin önüne koyduğu bir "şartlar listesinden" bahsetti.
Bu şartlar arasında şunlar yer alıyor: İran destekli Filistinli gruplarla ilişkilerin kesilmesi, Filistin Kurtuluş Örgütü'ne (FKÖ) bağlı olmayan Filistinli liderlerin sınır dışı edilmesi veya etkisiz hâle getirilmesi ve ülkedeki İran güvenlik varlığının kontrol altına alınması.
Dikkat çekici olan, bu şartların, önceki Suriye rejimi tarafından sürekli reddedilen eski İsrail talepleriyle büyük ölçüde örtüşmesi.
Bu sızıntılarla ilgili resmi bir teyit gelmese de, tutuklamanın zamanlaması ve öncesinde Suriye dosyasına yönelik Amerika ve İsrail'in yoğun hamleleri, bir şeylerin perde arkasında hazırlandığını ve fiilen uygulanmaya başlandığını doğruluyor.
Bir test aracı olarak İslami Cihad
Bu zamanlamada özellikle İslami Cihad'ın hedef alınması tesadüfi değil. Hareket, ideolojik müttefiki Hamas ile birlikte İran destekli direniş ekseninin merkezi bir kolu olarak kabul ediliyor, fakat aynı zamanda Hamas'tan daha az organize ve kurumsal olması, onu "ilk prova" için daha uygun bir hedef hâline getiriyor.
İslami Cihad'dan iki liderin tutuklanması, örneğin Hamas'ın hedef alınması durumunda ortaya çıkabilecek kadar büyük tepkilere yol açmazken, Tahran'a net bir mesaj gönderiyor: Eski ittifaklar yeni bağlamda her zaman geçerli olmayabilir.
Bu tutuklamanın önemini artıran bir diğer husus da, hareketin kendi yaptığı açıklamada silahlarının hedefinden, yani "tüm Filistin toprağının kurtuluşu" hedefinden asla sapmadığını belirtmesi.
Bu hatırlatma sadece kendini savunma çerçevesinde gelmiyor, aynı zamanda zımni bir ihanetten kaynaklanan gerçek bir şoku yansıtıyor; zira hareket, "direnişçi" Suriye içinde on yıllardır var olduktan sonra dış bir taraf veya tehlikeli bir unsur muamelesi görmeyi beklemiyordu.
Mahmud Abbas yeni bir 'koordinasyon hamisi' mi?
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın Şam ziyareti bu bağlamdan ayrı düşünülemez. Aksine, Filistin Yönetimi ile yeni Suriye rejimi arasında yeni bir güvenlik ve siyasi koordinasyon eksenini ortaya koyuyor.
2007'de Batı Şeria ve Gazze'nin bölünmesinden bu yana Abbas, Batı ve İsrail tarafından kabul gören "meşru temsilci" rolünü oynadı ve işgalcilerle güvenlik koordinasyonu konusunda kabarık bir sicil biriktirdi.
Buradaki meşru soru şu: İslami Cihad liderlerinin tutuklanması Amerika'nın bir şartı mıydı ve Abbas'ın arabuluculuğu, Washington'a yeni Suriye'nin direniş ekseninden "elini çektiğine" dair güvence vermenin bir parçası mıydı?
Rakiplerini tasfiye etme konusunda uzun bir geçmişe sahip olarak görülen Abbas, Şam'a siyasi ve güvenlik mesajları mı taşıyordu?
Tutuklamanın, Suriye Devlet Başkanı ile görüşmesinden 48 saat sonra gelmesinin anlamı nedir?
Direniş Şam'ın dışına itiliyor
Şam'dan gelen işaretler İslami Cihad ile sınırlı kalmıyor. Basında çıkan haberler, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, FHKC-GK, Fetih el-İntifada ve hatta es-Saika'nın karargâhları da dâhil olmak üzere, önceki rejime sadık veya muhalif olsun, Filistinli grupların karargâhlarının neredeyse tamamen kapatıldığından bahsediyor.
Bu, Suriye sahnesinin silahlı Filistinli aktörlerden kapsamlı bir şekilde temizlendiğini ve temsilin yalnızca "resmi" olanların, yani Feth bileşenli FKÖ'nün tekeline bırakıldığını gösteriyor.
Fakat bu "zorunlu geri çekilme" sadece bir iç düzenleme anlamına gelmiyor, aynı zamanda Suriye'nin denklemde farklı bir konum almasını içeren yeni bir bölgesel güç dengesine boyun eğmeyi yansıtıyor.
Sanki yeni Suriye hükümetinin söylemek istediği şu: Çıkarların sesinden başka ses duyulmaz ve "etkisizleştirilmiş" gruplardan başkasına yer yok.
İsrail açısından: Uzun zamandır beklenen bir hedefin gerçekleşmesi
İsrail uzun zamandır Filistinli grupların Suriye sahnesinden uzaklaştırılmasını talep ediyordu.
İsrail'in Şam'daki İslami Cihad karargâhlarına yönelik tekrarlanan bombardımanları ve son olarak hareketin Genel Sekreteri Ziyad en-Nahale'nin geçtiğimiz mart ayında boş bir evinin hedef alınması, ilgililere ateşli mesajlar niteliğindeydi.
Amerika Birleşik Devletleri'nin bu talepleri yaptırımları kaldırma veya hafifletme şartları paketine dâhil etmesiyle birlikte, Şam görünüşe göre "iyi niyet göstergeleri" sunmaya başladı.
Liderlerin tutuklanması da belki de Washington ile ekonomik müzakerelere doğru bir "nevi geçiş bileti" niteliğinde.
Amerika'nın biçtiği bedel az değil, ancak yeni rejim bunun ödemeye değer olduğunu düşünüyor gibi görünüyor.
İlişkinin geleceği: Tarihsel hamilik sona mı eriyor?
1980'lerden bu yana Şam, Oslo Anlaşması'nı reddeden ve gerçek direniş örgütleri olarak sınıflandırılan Filistinli gruplar için siyasi ve askeri bir nefes borusu oluşturdu. Suriye savaşı da dâhil olmak üzere en zor koşullarda bile bu rolünü korudu.
Bugün bu sayfanın kapandığı görülüyor. Rejimin düşmesinden bu yana hesaplar akideden çıkara, sabitelerden Dünya Bankası şartlarına dönüştü.
Eğer bu yaklaşım devam ederse, ileride Filistinli gruplardan Suriye topraklarını terk etmelerinin istenmesi veya hareketlerine ve medya açıklamalarına kısıtlamalar getirilmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
Bu durum, özellikle Gazze'ye yönelik devam eden savaş ve kuşatma, Lübnan'daki baskılar ve bölgesel parçalanma göz önüne alındığında, direnişçi Filistin varlığının haritasını dar ve kuşatılmış bir alana geri döndürecektir.
Esed sonrası Şam: 'Post-post direniş anını mı yaşıyoruz?
İslami Cihad liderlerinin Suriye'de bu şekilde ve açıklanmış bir suçlama olmaksızın tutuklanması geçici bir olay değil.
Bu, Suriye devleti ile direniş ekseni arasındaki ilişkide bir geçiş döneminin önemli başlıklarından biri.
Dolaylı olarak, Amerikan elinin, dün o eli reddeden başkentlerde bile yerel politikalar üzerindeki etkisinin boyutunu yansıtıyor.
Belki de en acil soru şu: Bu tutum, muhalif Filistinli gruplarla nihai bir kopuşun başlangıcını mı oluşturuyor? Yoksa Suriye'nin direniş eksenine daha pragmatik şartlarla yeniden döneceği uzun bir anlatının geçici bir bölümü mü?
Aslında kesin bir cevap vermek kolay değil, fakat siyasi bir araç olarak tutuklamanın, Suriye'nin Filistin davasıyla ilişkisinde köklü bir dönüşümü yansıttığı kesin.
Ancak daha büyük soru şudur: Filistin direnişi —bir fikir ve proje olarak— geleneksel müttefikleri için bile bir yük hâline mi geldi?
Ve bu dönüşümler, kelimenin içinin boşaltıldığı ve yerine ortak güvenlik koordinasyon mekanizmalarının denetimi altında "Filistin halkını destekleme" protokollerinin konulduğu bir "direniş sonrası sonrası" aşamasına girmekte olduğumuz anlamına mı geliyor?
Zira tehlike sadece baskıda değil, onu "meşru", "gerekli" ve "usule uygun" gösterme yeteneğinde. Ve bugün Şam'da yaşananlar, ne yazık ki bunun çarpıcı bir örneği.
Çeviri: YDH