HTŞ ile Suriye Demokratik Güçleri arasında 10 Mart'ta varılan, kurumları birleştirme anlaşmasının uygulanması, detaylardaki anlaşmazlıklar nedeniyle yavaşladı.

YDH - Suriye'deki Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) rejiminin lideri Ebu Muhammed el-Colani (şimdiki adıyla Ahmed eş-Şaraa) ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Genel Komutanı Mazlum Abdi arasında 10 Mart'ta varılan anlaşmanın uygulanması, ayrıntılardaki "şeytanlar" nedeniyle yavaş ilerliyor.
Anlaşma, SDG ve Özerk Yönetim kurumlarının rejim kurumlarına entegrasyonunu öngörüyordu.
Uygulama süreci, SDG unsurlarının Halep'in Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallelerinden çekilmesi ve bu bölgelerin HTŞ rejimi ile Özerk Yönetim arasında ortak yönetime bırakılmasıyla başlamıştı.
Ayrıca, Tişrin Barajı'nda ateşkes ilan edilmiş, askeri güçler baraj içinden ve civarından çekilmişti.
Barajın korunması görevi Suriye Genel Güvenliği ile Özerk Yönetim'e bağlı iç güvenlik güçleri (Asayiş) tarafından üstlenilmişti.
Fakat, hem ana hem de tali anlaşmaların tam ABD gözetiminde olmasına rağmen, yalnızca kısmen uygulandığı görülüyor. Tarafların anlaşmaya ilişkin ifadelerinde farklılıklar bulunuyor.
HTŞ rejimi, baraj ve Halep mahallelerinin güvenliği üzerinde tam denetim iddia ederken, SDG bunu reddediyor ve ortak yönetim veya Özerk Yönetim'in küçük bir modelinin uygulanmasında ısrar ediyor.
Eğitim alanındaki uzlaşmazlık da derin anlaşmazlıkların bir göstergesi. Rejimin Eğitim Bakanlığı ile Özerk Yönetim'deki Eğitim Otoritesi arasındaki anlaşmazlık, Haseke ve kırsalında 150 binden fazla öğrencinin eğitim hakkından mahrum kalmasına yol açtı.
Bunların arasında, çatışmaların başlamasından bu yana okulları kapanan ve genel sınavlara girmelerine henüz izin verilmeyen 25 bin temel ve ortaöğretim öğrencisi bulunuyor.
Afrin ve kırsalından yerinden edilenlerin dönüşü de dahil olmak üzere başka konular da çözülememiş durumda.
Özerk Yönetim, Türkiye destekli Milli Ordu gruplarının tamamının şehirden ve kırsalından çekilmesi ve bölge sakinlerinden grupların korunma görevini üstlenmesi için güvenlik garantileri talep ediyor.
HTŞ rejimi ise bunu henüz başaramadı.
Karşılığında rejim, Arap nüfusun çoğunlukta olduğu Rakka ve Tabka şehirlerinin kontrolünü devralma yolunda ilk adım olarak, Haseke ile Halep arasındaki uluslararası yol üzerinde bulunan Ayn İsa ve 93. Tugay'ın kendisine teslim edilmesini istiyor.
SDG ise buna karşılık, Milli Ordu'ya bağlı tüm grupların Haseke ve Rakka kırsalındaki Resulayn ve Tel Abyad şehirlerinden çekilmesini, bu şehirlerden doğu Suriye'deki kamplarda bulunan yerinden edilmiş sakinlerin geri dönmesini ve Alluk su istasyonunun işletilmesini talep ediyor.
Bu istasyon, 2019'da Türk ordusu ve ona bağlı Suriyeli grupların kontrolüne geçmesinden bu yana Haseke şehri ve kırsalındaki 1,5 milyon sivile içme suyu sağlıyor.
Ayrıca, Haseke ve Deyr ez-Zor vilayetlerindeki petrol ve doğalgaz sahalarının yönetimi ile IŞİD üyelerinin cezaevleri ve aile kamplarının korunmasından sorumlu olacak tarafın kimliği konusundaki anlaşmazlıklar devam ediyor.
El-Ahbar'a konuşan ve müzakere sürecine yakın kaynaklar, "her iki tarafın da anlaşmayı kendi lehine kullanmaya çalıştığını ve daha güçlü olan taraf gibi davrandığını" belirtti.
Kaynaklar, "asıl anlaşmanın ABD ile Türkiye arasında olduğunu ve bunun Suriye'deki kolları aracılığıyla sahada uygulandığı" değerlendirmesini yaptı.
Müzakere sürecinin zorlu ve uzun olduğunu, her iki taraftan da sert tavizler gerektirdiğini, bu durumun da sürecin çok yavaş ilerlemesini açıkladığını aktaran kaynaklar, iç ve bölgesel koşulların anlaşma sürecini hızlandırmada veya engellemede, birçok detayın ertelenmesinde hatta anlaşmanın tamamen başarısız olmasında rol oynadığını ifade etti.
Kaynaklar, "ABD'nin her iki tarafa da anlaşmada ilerlemeleri ve maddelerini aşamalı olarak uygulamaları için baskı yaptığını" kaydetti.
Deyr ez-Zor kırsalındaki üslerden Amerikan askerlerinin çekilmesinin SDG'ye bir baskı mesajı olduğunu belirten kaynaklar, "ABD'nin HTŞ'ye yönelik şartlarının ise yeni rejime yönelik bir teşvik ve caydırma mesajı olduğunu" açıkladı.
Kaynaklar, anlaşmanın tamamının uygulanması ve Suriye'de yaklaşık on beş yıldır süren silahlı çatışmayı sona erdirecek yeni bir gerçeklik yaratılması için ABD ve Batı baskısının devam etmesini beklediklerini öngördü.
Kürt kaynaklar ise el-Ahbar'a yaptıkları açıklamada, "Afrin'den yerinden edilenlerin dönüşü konusundaki anlaşmazlığın, Şeyh Maksud ve Tişrin Barajı anlaşmalarının seyrini etkilediğini, esir takası ve cezaevlerinin boşaltılmasını geciktirdiğini" dile getirdi.
Kaynaklar, Kürtlerin, Türkiye'nin anlaşma sürecini engelleme ve her iki tarafı da çatışmaya geri döndürme konusunda açık endişeleri olduğuna işaret etti.
Bunun yanı sıra kaynaklar, Washington yönetiminin silahlı çatışmanın artık geçmişte kaldığını ve tüm anlaşmazlıkların diyalog yoluyla çözülmesi gerektiğini teyit ettiğini, tarafların çıkarlarında ve anlaşmazlıkların ele alınma biçiminde büyük farklılıklar olduğunu kabul ettiğini de sözlerine ekledi.
Kaynaklar, "Kürt tarafının, Suriye'nin yönetiminde merkezi çalışmanın tüm aşamalarına ve çeşitli Suriye vilayetleri ve bölgelerindeki özerk yönetimlere katılarak gerçek ve etkili bir ortak olmak istediğini" vurguladı.SDG'nin HTŞ'den anayasa bildirgesini gözden geçirmesini ve Suriye'deki Kürtlerin haklarını tanımasını resmen talep ettiğini belirten kaynaklar, Kürtlerin, HTŞ rejimi ile varılacak herhangi bir nihai anlaşmanın detaylarının anayasaya yazılması gerektiğini, böylece uygulanması için yasal bir güvence elde edileceğini düşündüğünü ifade etti.