İsrail’in işgal altındaki Golan Tepeleri’nde petrol arama faaliyetlerini yeniden başlatmaya yönelik saha çalışmaları ve siyasi hamleleri, bölgedeki kalıcı kontrol hedeflerini gözler önüne sererken “tampon bölge”de petrol ve su kaynaklarına yönelik faaliyetler yerel halkı tedirgin ediyor; uzmanlar İsrail’in stratejik yatırım sinyallerine dikkat çekiyor

YDH- Suriye’nin işgal altındaki Golan Tepeleri, son günlerde yeniden enerji gündeminin merkezine yerleşti.
İsrailli petrol şirketlerine bağlı ekiplerin “ayrışma hattı” yakınlarında yürüttüğü saha çalışmaları ve bölgedeki siyasi atmosferde gözlemlenen yeni normalleşme işaretleri, uzun süredir askıda olan enerji projelerinin yeniden aktif hale getirildiği yorumlarını beraberinde getirdi.
El-Ahbar’a konuşan yerel saha kaynaklarının aktardığına göre, İsrailli mühendislik ekipleri Golan’ın ayrışma bölgesine bitişik arazilerde alışılmadık şekilde yoğun inceleme faaliyetleri yürütüyor.
Bu çalışmaların ardından ekiplerin, Tel Aviv’in artık “tampon bölge” olarak tanımladığı alana geçiş yaptığı bildirildi.
Kaynaklar, bu gelişmeleri ekonomik fizibilite gerekçesiyle askıya alınan petrol arama projelerinin yeniden canlandırılması hazırlığı olarak değerlendiriyor.
Yatay sondaj seçeneği masada
İsrail’in değerlendirdiği iki temel senaryodan ilki, Suriye’deki savaş sonrası boşluk ortamından faydalanarak, işgal altındaki topraklarda doğrudan sondaj gerçekleştirmek.
İkinci seçenek ise, 1967’den bu yana kontrol altında tutulan Golan Tepeleri’nden yatay (eğik) sondaj tekniğiyle petrol rezervlerine ulaşmak.
Her iki yöntem de uluslararası hukuk açısından tartışmalı olsa da, sahadaki hareketlilik Tel Aviv’in bu stratejik bölgeye yönelik enerji planlarını hızlandırdığını gösteriyor.
Söz konusu gelişmeler, İsrail’in Golan’daki enerji geçmişine de dikkatleri çekiyor.
Resmi olarak 1970’te başlatılan ancak 1981 ile 1990 arasında gizli biçimde genişletilen petrol arama çalışmaları, 1992 yılında dönemin Başbakanı İzak Rabin’in diplomatik süreci gözeterek projeyi durdurmasıyla askıya alınmıştı.
Buna karşın, Benyamin Netanyahu’nun 1996’daki ilk başbakanlığıyla birlikte proje yeniden gündeme alındı.
1997 yılında Altyapı Bakanı Ariel Şaron’un onayıyla sahada yeniden faaliyet başladı. 2015 yılına gelindiğinde, Afek Energy adlı şirket Golan’ın güneyinde yürüttüğü sondajlarla ses getirmişti.
Şirketin baş jeoloğu Yuval Bartov, keşfedilen rezervlerin “milyarlarca varili bulabileceğini” belirtmiş, yer altı petrol katmanlarının kalınlığının dünya ortalamasının onlarca katı olduğunu ileri sürmüştü.
Petrol kadar su da gündemde
Saha çalışmalarının yalnızca enerjiyle sınırlı kalmadığı yönündeki iddialar ise bölgedeki tansiyonu daha da yükseltiyor.
Golan’a komşu Burayka, Bir Ajam, el-Hurriye ve el-Semadaniya köylerinden kaynaklar, mühendislik ekiplerinin yalnızca petrol değil, aynı zamanda temiz su kaynaklarını da hedef aldığına işaret etti.
Yer altı su kaynaklarına yönelik kazı çalışmaları, bölgedeki su seviyesinin düşmesine ve yaşam alanlarının zarar görmesine yol açabileceği gerekçesiyle ciddi kaygı yaratıyor.
Bu gelişmelerin insani boyutu da giderek ön plana çıkıyor.
Bölge halkı arasında, İsrail’in “halkla ilişkiler” stratejileri kapsamında başlattığı ücretsiz yardım ve yakıt dağıtımları, işgalin kalıcılaştırılması yönünde bir hamle olarak değerlendiriliyor.
Tel Aviv yönetiminin Golan Tepeleri’ni artık kendi egemenliğinin ayrılmaz bir parçası olarak tanımlaması, bu yorumları destekleyen başlıca göstergeler arasında yer alıyor.
Oysa uluslararası hukuk çerçevesinde Golan, hâlâ işgal altındaki toprak statüsünde bulunuyor.