Suriye'de Dürzi bir din adamına atfedilen provokatif video sonrası Humus, Süveyda, Ceremana ve Sahnaya'da şiddet olayları patlak verdi. HTŞ rejimine bağlı milislerin olaylara karıştığı ve İsrail'in müdahil olduğu iddiaları gündemdeyken, Alevi İslami Meclisi Başkanı federalizm çağrısında bulundu.

YDH - Suriye'de Dürzi bir din adamına atfedilen ve fitne içerdiği belirtilen videonun yayılmasıyla başlayan şiddet olayları, Humus'tan sonra hızla Süveyda, Ceremana ve Sahnaya kentlerine sıçradı.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SİHG) direktörü Rami Abdurrahman, Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) rejimine bağlı güçlerin olaylara fiilen katıldığını belirtirken, Süveydalı aktivistler ise videonun sahte olduğunu ve arkasında İsrail'in olabileceği düşünülen "üçüncü bir tarafın" bulunduğunu kaydetti.
Yaşanan olaylar sırasında Suriye'deki Dürzi cemaati şeyhlerinin tutumunun üçlü bir dinamikle şekillendiği gözlemlendi.
Bu dinamiklerin en zayıf halkasını şeyhler oluştururken, ikinci halkayı Golan, Suriye ve Lübnan'daki Dürzi toplulukları ile Tel Aviv'deki güvenlik karar alıcıları arasında "Dürzi cemaatini koruma" bahanesiyle köprü görevi gören Golan Dürzileri temsil ediyor.
El-Ahbar gazetesinin değerlendirmesine göre en güçlü halkayı ise Lübnan'daki eski rejim müttefiki Dürzi liderler oluşturuyor; ancak eski Lübnanlı milletvekili Velid Canbolat'ın rolünün marjinal olduğu belirtiliyor.
Buna karşılık, HTŞ rejiminin olayların seyrini belirleyecek asıl gücün Avkar'daki (Lübnan) Amerikan Büyükelçiliği olduğunun farkında olmadığı anlaşılıyor.
Dikkat çekici olan, HTŞ rejiminin Ceramana'da başlayan ve Eşrefiye Sahnaya'ya yayılan olaylar karşısında sessiz kalmasıydı.
Bu durum, yetkililer içinde, en azından etkili bazı güçlerin, geçtiğimiz Mart ayının ilk haftasında sahil bölgesinde yaşananlara benzer şekilde bir "kemik kırma" mücadelesine gitme niyetinde olduğunu gösteriyor.
Bu tezi güçlendiren bir diğer unsur ise yönetimin "köklere dönüş" olarak sunduğu mezhepçi söylemi benimsemeye devam etmesi olarak öne çıkıyor.
Bu söylemin pek çok kültürel, sivil ve entelektüel çevrede çeşitli endişelere yol açmasına ve Suriyeli topluluklar arasındaki birlikte yaşama düzenini zedeleme potansiyeline rağmen, herhangi bir "alarm zilinin" çalmaması dikkat çekti.
Bu durum, aktivistler ve elitler arasında endişelere yol açtı.
Bazıları yaşananların "Suriye'den geriye kalanları yok etme" amacı taşıyabileceği korkusunu dile getirirken, diğerleri bunu "şeriat rejimi kisvesi altında siyasi kazanımlar elde etmek için dini dalgayı kullanmak isteyen liderlerin varlığına" işaret olarak yorumladı.
Ceramana ve Eşrefiye Sahnaya'da son iki günde yaşanan olayların yankısı, benzer endişelere sahip bölgelerde hızla karşılık buldu.
Alevi İslami Meclisi Başkanı Şeyh Gazal Gazal, yayınladığı videolu açıklamada "federal Suriye" talep ederek, birkaç gün önce Kamışlı'da düzenlenen konferansın ardından "ademi merkeziyetçi Suriye" isteyen Kürtlerin taleplerinin ötesine geçti.
8 Aralık'tan bu yana yaşanan hızlı gelişmeler ve mevcut yetkililerin bunlara yaklaşım tarzı iki şekilde yorumlanabilir.
Birincisi, karar alıcıların, çeşitli faktörlerin dayattığı Suriye'nin jeopolitik hassasiyetleriyle bağlantılı olarak ülkenin karmaşık iç yapısını anlamakta aciz kalması.
İkincisi ise karar alıcıların bu meselenin bir şekilde farkında olabileceği, ancak onları mevcut yollarında ilerlemeye iten baskıların bulunduğu
İsrail'in seçeneklerinin ise Suriye krizine ilişkin mevcut uluslararası çekişmeler ve olası sonuçlar doğrultusunda şekillenmesi muhtemel görünüyor.
Tel Aviv'in Suriye'nin bölünmesi senaryosunda stratejik çıkar bulduğu doğru olsa da, bu durum İsrail'in "hayalinin" mutlaka gerçekleşeceği anlamına gelmiyor.
Son söz, Suriye'nin kaderini elinde tutan ve "oksijen tüpünü" kontrol ederek akciğerlere giden hava miktarını belirleyebilen "dış güçlere" ait olacak gibi duruyor.
Bununla birlikte, bazı kesimlerden "uluslararası koruma" ve hatta "bölünme" talepleri yükselse de, Suriye'deki genel kamuoyu eğiliminin, en azından şu an için, Suriye'nin birleşik kalmasından yana olduğu göz ardı edilemez.