Washington'dan HTŞ'ye: Cihatçıların entegrasyonuna evet

img
Washington'dan HTŞ'ye: Cihatçıların entegrasyonuna evet YDH

"Uygurlara odaklanılması, ABD'nin 2020'de Türkistan İslam Partisi'ni terör listelerinden çıkarmasının ardından değişen tutumuyla da ilgili. Bu durum, Washington için onlarla temas kurma konusunda iç hukuk zemini oluşturdu."




YDH - ABD, Ebu Muhammed el-Colani (şimdiki adıyla Ahmed Şaraa) liderliğindeki Heyet Tahrir eş-Şaam (HTŞ) rejimi altında, başta Uygurlar olmak üzere bazı cihatçı grupların Suriye ordusuna katılmasına yeşil ışık yaktı. El-Ahbar yazarı Emir Ali'nin aktardığına göre Washington'un bu politika değişikliğinin ardında Çin'e karşı jeopolitik çıkarlar ve Türkiye'nin güvenlik endişeleri yatarken, ABD aynı zamanda Suriye'deki askeri üslerini azaltmayı planlıyor.

Yabancı milisler dosyası, ABD'nin Ahmed eş-Şaraa liderliğindeki yeni Suriye yönetimine açılım sürecinde bir sorun teşkil ederken ve Washington yönetiminin bu milisleri dışlamakta ısrar etmesine rağmen, ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack, ülkesinin cihatçı grupların yeni kurulan Suriye Savunma Bakanlığı yapısına dahil edilmesine onay verdiğini açıkladı.

Bu durum, Şaraa'nın iktidara geldiği ilk andan itibaren yabancı milisler meselesinin geniş çaplı tartışmalara yol açmasının ardından, Washington'un tutumundan neden geri adım attığına dair pek çok soruyu gündeme getiriyor.

Zira Avrupa, Fransa ve Almanya aracılığıyla, Şaraa yönetimine yönelik Avrupa açılımının şartlarından biri olarak bu kişilerin uzaklaştırılması gerekliliğinde ısrar etmişti.

Amerika Birleşik Devletleri de benzer tutumu birçok kez dile getirmişti. Bu tutum, Washington'un Şaraa'ya kendisine yönelik bir açılım için sekiz şart içeren liste sunmasının ardından resmi nitelik kazanmıştı.

Şaraa ise bu listeye, (İsrail'i de kapsayacak şekilde) komşuların güvenliğinin sağlanması, Filistinli grupların faaliyetlerinin durdurularak Suriye'den çıkarılması ve kimyasal silahlar dosyasında işbirliği yapılması gibi yedi maddeye ilişkin net açıklamalar içeren yazılı mektupla karşılık vermişti.

Yabancı milisler dosyası ise tartışmalı konu olarak kalmaya devam etmiş, Şaraa da Washington'dan bu konuyu ayrıca ele almasını talep ederek meseleyi geçiştirmişti.

Şaraa, yönetimi devralır almaz, önceki ordunun dağılmasının ardından yeni ordu kurma çabaları kapsamında bazı yabancı cihatçılara askeri rütbeler verdi.

Bu cihatçılar arasında Mısır, Ürdün, Türkiye ve Türkistan'dan isimler bulunuyor. Örneğin, Türkistan'dan Abdülaziz Davud Hudaberdi (Ebu Muhammed et-Türkistani) tuğgeneral rütbesi, Türkiye'den Ömer Muhammed Çiftçi (Muhtar et-Türki) tuğgeneral rütbesi, Arnavutluk'tan Abdul Samriz Yaşari albay rütbesi, Tacikistan'dan Mulan Tirsun Abdülsamed albay rütbesi, Mısır'dan Ala Muhammed Abdülbaki albay rütbesi ve Ürdün'den İbniyan Ahmed Hariri albay rütbesi aldı.

Bu durum, Beşşar Esed yönetiminin devrilmesine verdikleri destek görevine dayanarak yabancı milislerin önemli rol oynayacağı yeni Suriye ordusunun kuruluşuna zemin hazırladı.

Fakat Barrack'ın büyük ölçüde Uygur militanlara odaklanan açıklaması, Çeçenler, Fransızlar ve geri kalan Arnavutların yanı sıra Ürdün, Mısır, Körfez ve Fas'tan gelen Arap cihatçılar da dahil olmak üzere diğer yabancı grupların akıbetini açıkça ortaya koymadı.

Çoğunluğu Türkistan İslam Partisi'ne mensup olan ve Çin ile komşu ülkelerden gelen yaklaşık 3 bin 500 Uygur militanın, yeni kurulan Suriye ordusunda 84. Tümen adıyla yeni oluşturulan askeri birliğe dahil edileceği tahmin edilirken, onlara odaklanılması aslında birtakım boyutlarla bağlantılı.

Zira Uygurlar, ABD'nin kendisi için en büyük tehdit olarak gördüğü Çin'e karşı en önde gelen cihatçı güçlerden biri olarak kabul ediliyor.

Bu durum, özellikle Uygurların, milisleri cezbetme ve Suriye'ye sokma operasyonlarında büyük rol oynayan cihatçı kaçakçılık ağı aracılığıyla çok sayıda aile üyesini İdlib'de yaşamaları için getirmelerinin ardından ABD'nin tutumuna siyasi boyut kazandırıyor.

Ayrıca, Uygurlara odaklanılması, ABD'nin 2020'de Türkistan İslam Partisi'ni terör listelerinden çıkarmasının ardından değişen tutumuyla da ilgili. Bu durum, Washington için onlarla temas kurma konusunda iç hukuk zemini oluşturdu.

ABD'nin bu yeni tutumu, Ankara'nın güvenliğini sağlama çabaları ışığında Türkiye'nin tutumuyla da bağlantılı. Zira bu milisler geçtiğimiz yıllarda Türkiye için potansiyel tehdit oluşturuyordu. Bu da onların resmi silahlı kuvvetlere entegre edilmesinin, Türkiye'nin Suriye dosyasındaki büyük kontrolü ve yeni Suriye yönetiminin komşularının güvenliğini sağlama taahhüdü göz önüne alındığında, sınırın kuzey tarafına geçmemelerini garanti altına alacağı ve dolayısıyla bu grupların faaliyetlerinin Suriye coğrafyası içinde kalmasını sağlayacağı anlamına geliyor.

Genel olarak yabancı milisler, İdlib'i yöneten ve Suriye'yi kontrol etmek için buradan yola çıkan radikal gruplar için yardımcı kuvvet olarak görülmüyor.

Aksine, yabancılar (Suriyeli ve Suriyeli olmayan) milislerin eğitiminde merkezi rol oynadı. Bu, en önemlisi 2016'daki kuruluşundan bu yana Heyet Tahrir eş-Şam'ın (HTŞ) vurucu gücü sayılan Kızıl Sarıklılar birliğini kurma ve eğitme görevini üstlenen Malhama Tactical gibi çeşitli oluşumlar aracılığıyla gerçekleşti.

Cihatçı gruplarda ve Sovyet düzenli birliklerinde eski milisleri barındıran bu grubu, 2018'de İdlib'de Rus hava saldırısında öldürülen Ebu Refik el-Belarusi kurmuştu. Daha sonra Şaraa ile yakın ilişkileriyle tanınan Ebu Selman el-Belarusi grubun liderliğini devraldı.

Görünüşe göre Şaraa, İdlib'i kontrol ettiği dönemde ABD'nin bu adımına zemin hazırlamıştı. Kendisine muhalif olan gruplara karşı bir dizi operasyon düzenlemiş ve biat etmeyi reddeden güçleri dağıtmayı başarmıştı.

Ayrıca, özellikle Çeçen unsurları barındıran Ecnad el-Kavkaz grubundan çok sayıda militanın Ukrayna'ya gönderilmesine katkıda bulunmuştu. Bu, birincil faaliyetleri Çin'e karşı savaşmak olan Uygur militanlarla tekrarlanabilecek bir adım.

ABD Özel Temsilcisi ayrıca, ABD Başkanı Donald Trump'ın Suriye dosyasından askeri olarak çekilme çabaları kapsamında ülkesinin Suriye'deki üs sayısını sekizden bire düşürmek için çalıştığını da duyurdu.

Temsilci, çeşitli açıklamalarında Washington'un, kendi ifadesiyle, “önceki politikaların başarısız olmasının ardından Suriye dosyasıyla ilişkilerinde yeni yaklaşım başlattığını” belirtmişti.

Belki de cihatçılar dosyasıyla başa çıkma şekli, bu yeni politikanın temel direklerinden biri. Zira ABD, radikal unsurları Suriye'ye yerleştirerek ve onları düzenli orduya dahil ederek bu dosyadaki kontrolünü güçlendirmeyi ve bu kişilerin yeni devlete veya IŞİD gibi şu anda istenmeyen örgütlere geçiş risklerini azaltmayı amaçlıyor.

Özellikle örgütün Suriye'deki faaliyetlerini artırması ve yabancı milisleri, "mürted" olarak nitelendirdiği Şaraa'ya karşı saflarına katılmaya çağırmasının ardından, bu son nokta Ankara, yeni Suriye yönetimi ve Amerikan yönetimi arasındaki görüşmelerin merkezini oluşturmuş olabilir.

ABD'nin radikal grupların yeni durumunu kabul etmesi, aynı zamanda Şaraa yönetimi ile İsrail arasındaki iletişim kanallarının genişletilmesinin ardından geldi.

İsrail, Suriye'nin güneyinde tampon bölge oluşturmak istiyor ve bunu, Suriye, Ürdün, Lübnan ve Filistin'deki işgal altındaki topraklarda geniş alanlara hakimiyet sağlayan Cebel eş-Şeyh'in zirvesi de dahil olmak üzere hakim tepeleri kontrol ederek fiilen başarmış durumda. Bu da cihatçıların kendileri için herhangi bir tehdit oluşturmamasını garanti ediyor.

Böylece, bu kişilerle bağlantılı tek tehlike, Suriye sahilindeki ve orta bölgedeki Alevilerin maruz kaldığı katliam dalgası ile ülkenin güneyindeki Dürzilere yönelik saldırılar sırasında bazı belirtileri ortaya çıkan, mezhepsel ve dini açıdan çeşitlilik gösteren Suriye toplumu üzerindeki etkileri olarak kalıyor.

Washington'un bu konulara herhangi bir önem vermediği görülüyor.

Çeviri: YDH



Makaleler

Güncel