ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlar ve askeri tehditlerle sonuç alamadığına dikkat çeken eski İranlı ekonomist Hadi Kahalzade, nükleer sorunun çözümü için ekonomik teşviklere dayalı yeni bir strateji çağrısında bulunarak, İran ile yapılacak bir anlaşmanın sadece bölgesel istikrarı değil, aynı zamanda Amerikan ekonomisini de milyarlarca dolarlık kazançla güçlendirebileceğini savunuyor.

YDH- ABD merkezli dış politika dergisi Responsible Statecraft'ta yer alan bir tavsiye yazısına göre, askeri tehdit ve yaptırımlar İran’ın nükleer programını durdurmakta etkisiz kalıp ekonomik maliyetler getirirken Washington’un eski sıfır zenginleştirme politikası, İran’ın uranyum zenginleştirme oranını artırmasına yol açtı.
‘’İran ile yapılacak bir nükleer anlaşma ABD ekonomisine milyarlarca dolar kazandırabilir’’ başlıklı yazının yazarı eski İran Sosyal Güvenlik Kurumu ekonomisti Hadi Kahalzade, ABD ile İran arasındaki nükleer müzakerelerin ilerlemesinin derin güvensizlik ve geçmiş başarısızlıklar nedeniyle zorlaştığını kaydederken yaptırımlara dayalı stratejinin İran halkını yoksullaştırdığını fakat İslam Cumhuriyeti'nin nükleer kapasitesini güçlendirmesine engel olamadığını belirtti.
ABD’nin İran’a askeri saldırı tehditlerinin birer ‘’zorlama taktik’’ olduğunu belirten Kahalzade tarihin, ABD’nin bu zorlama taktiklerinin genellikle başarısız olduğunu gösterdiğini ekledi.
‘’Bu çıkmazı kırmak için ceza politikasından pragmatik ekonomik iş birliğine stratejik bir kayış gerekiyor. Ekonomik teşvikler ödül değil, zorunlu diplomatik araçlardır. Faydaları doğrulanmış nükleer uyuma doğrudan bağlayarak, Washington gerçek iş birliğini teşvik edebilir ve ABD güvenliğini güçlendirebilir. Ayrıca bu, onlarca yıldır birbirine kapalı olan ABD ve İran pazarları için büyük bir fırsat olur.’’ diyen Kahalzade’ye göre, İran teslim olmak yerine, nükleer kapasitesini ilerletti ve karmaşık bir yaptırımlardan kaçınma ağı geliştirdi.
Kahalzade, İran liderliğinin şu anki durumda yaptırımlara rağmen direnmeyi tercih ettiğini, ekonomik araçların diplomasi ve güvenlik için etkili bir yöntem olarak kullanılması gerektiğini ifade etti:
‘’Yerel siyasi bir tepki olmadan, İran liderliği ödül olmadan direnişi tercih ediyor, yaptırımları aşabileceğini hesaplıyor. Bu hesaplamayı değiştirmek için ABD, İranlı elitlere ve vatandaşlara hedeflenmiş ekonomik avantajlar sunmalı, böylece uyumu ve birlikte yaşamı teşvik eden iç baskı yaratmalı. Bu, yaptırımlardan vazgeçmek veya düşmanca davranışları ödüllendirmek anlamına gelmiyor; aksine ekonomik kazanımları doğrulanmış nükleer sınırlamalara stratejik olarak bağlamayı içeriyor.’’
Kahalzade'ye göre, pratik bir adım, teknik nükleer müzakerelerle paralel olarak ekonomik diyalog başlatmak ve İran’ın büyük tüketici pazarını Amerikan şirketlerine kısmen açma seçeneklerini araştırmak olabilir.
Birincil yaptırım yasaları tamamen kaldırılmasa bile, Trump yılda 25 milyar dolara kadar ABD ihracatını lisanslayabilir ve ABD’ye ait yan kuruluşların 2040’a kadar 4 trilyon dolara kadar İran’daki potansiyel yatırımlara erişmesini sağlayabilir.
Kahalzade, ekonomik açılımın hem ABD hem bölge için avantajlı ve etkili bir strateji olduğunu savunarak bölgesel ülkelerle ortak girişimler yoluyla hem ekonomik hem de jeopolitik faydaların artacağını ve bu durumun bölgedeki istikrarı destekleyerek İran üzerinde diplomatik baskıyı güçlendireceğini ifade etti:
‘’Hemen ticaret avantajlarının ötesinde, Washington, ABD’ye ait yan kuruluşların İran’ın belirlenen sektörlerinde faaliyet göstermesine izin veren beş yıllık bir pencere sağlayan yeni bir Genel Lisans H’yi onaylayabilir. Orta Doğu’nun en büyük kullanılmamış pazarı olan İran, yaptırımlar kalkarsa 2040 yılına kadar 600 milyar ila 1 trilyon dolar arasında GSYH artışı sağlayabilir.’’
Bu hedeflere ulaşmak için 2040 yılına kadar 2,3 ile 4 trilyon dolar arasında sermaye gerekiyor.
Birincil yaptırım yasalarını kaldırmadan dolaylı Amerikan yatırımlarına izin vermek, İran ekonomisini daha geniş bir bölgesel ekonomik ağa entegre etmek için pragmatik ve siyasi olarak mümkün bir yol sunuyor.
Yüksek getiri oranına sahip birçok İran projesinin geri dönüş süresi beş yıldan az olduğundan, uyum sürerse bu süre uzatılabilir veya kalıcı hafifletmeye dönüşebilir.
Tüm bunların, ABD şirketlerine ayak izi bırakırken pazarlık gücünü koruduğunu kaydeden Kahalzade şunu ekliyor:
‘’Suudi Arabistan, Umman, Katar ve BAE gibi bölgesel ortakların Amerikan yan kuruluşlarıyla ortak girişimlerde yer alması, anlaşmanın ekonomik ve jeopolitik faydalarını daha da artırabilir. Bu bölgesel ekonomik iş birliği, Fars Körfezi genelinde istikrarı destekler ve İran’ın uyumsuzluk durumunda maliyetlerini yükselterek diplomatik pazarlık gücünü önemli ölçüde artırır.’’
Kahalzade'ye göre, nükleer diplomasiyi ekonomik teşviklerle bağlamak, ABD politika yapıcılarına onlarca yıldır zorlamayla ulaşılamayan güvenlik hedeflerini sağlama şansı sunacak.
''Washington şimdi bir seçimle karşı karşıya: başarısızlıkla sonuçlanan yaptırım odaklı stratejiyi sürdürmek mi yoksa nükleer güvenlik, bölgesel istikrar ve Amerikan işçileri için ekonomik kazanımlar getiren daha akıllı, teşvik temelli bir politikayı benimsemek mi?'' sorusunu soran Kahalzade yazısını şu sözlerle sonlandırdı:
‘’Artık sadece yaptırımlara dayalı diplomasinin sınırlarını kabul edip, ekonomik iş birliğini kalıcı güvenlik ve diplomatik istikrar için daha etkili bir İran stratejisinin temeli olarak öncelik verme zamanı geldi.’’