Current Affairs: İsrail, nükleer silahlarıyla bölgeyi rehin tutuyor

img
Current Affairs: İsrail, nükleer silahlarıyla bölgeyi rehin tutuyor YDH

Current Affairs dergisi, İsrail’in gizli nükleer cephaneliğini ve ABD'nin bu duruma göz yummasını Ortadoğu’daki istikrarsızlığın temel sebeplerinden biri olarak değerlendiriyor. Bölgedeki nükleer gerilimin yalnızca İsrail’in cezasız kalan nükleer tehdidiyle şekillendiğine dikkat çekiyor.




YDH- Current Affairs'e göre, ABD'nin İran'ın nükleer faaliyetlerine karşı gösterdiği agresif tutum, aynı duyarlılığı İsrail'in gizli nükleer cephaneliğine göstermemesi nedeniyle derin bir çifte standardı gözler önüne seriyor.

Silah Kontrolü ve Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Merkezi’nin tahminlerine göre, İsrail’in en az 90 nükleer savaş başlığına sahip olduğu, ancak bu sayının 300’e kadar çıkabileceği belirtiliyor.

2014 yılında dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter da benzer şekilde İsrail’in cephaneliğini doğrulamıştı.

Buna karşın Tel Aviv yönetimi, nükleer kapasitesini resmen kabul etmezken, "stratejik belirsizlik" adı verilen bir politika ile hem uluslararası denetimden kaçmakta hem de hesap verebilirlikten uzak kalmaktadır.

İsrail, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’na (NPT) taraf olmayan az sayıdaki ülkeden biri ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (IAEA) denetiminden muaf.

Bu bağlamda, Dimona’daki nükleer tesislerin amaçları ve üretim kapasitesi hakkında kamuoyuna açık bilgi bulunmuyor.

Tarihsel belgeler ise İsrail’in 1979’da apartheid Güney Afrika ile nükleer iş birliği yaptığına, hatta birlikte nükleer test gerçekleştirdiğine dair ciddi şüpheler içeriyor.

Guardian gazetesinin 2010’daki ifşasına göre, İsrail o yıllarda Güney Afrika'ya nükleer başlık taşıyabilecek Jericho füzeleri satmaya çalıştı.

Karşılığında ise Güney Afrika’nın İsrail’e uranyum sağladığı ifade ediliyor.

İsrail’in nükleer doktrinlerinden biri olan “Samson Seçeneği”, ülkenin varlığına yönelik bir tehdit algılandığında nükleer silahların ayrım gözetmeksizin kullanılmasını içeriyor.

Bu yaklaşım, yalnızca klasik caydırıcılık doktrinlerinin ötesine geçerek, tüm bölgeyi hedef alabilecek ölçekte bir tehdide dönüşüyor.

2023 yılında, İsrail rejimi içinden yapılan açıklamalar da bu yaklaşımı destekler nitelikteydi.

Likud Partisi Milletvekili Revital Gotliv ve bakan Amichai Eliyahu, kamuoyuna açık platformlarda Gazze’ye nükleer bomba atılması çağrısında bulundular.

Bu açıklamalar, Tel Aviv’in yalnızca nükleer kapasiteye değil, aynı zamanda bu kapasiteyi kullanma eşiğine yaklaşan bir kültüre sahip olduğunu gösteriyor.

İranlı yetkililer ise, istedikleri şeyin tüm Ortadoğu'yu kapsayan bir nükleer silahsız bölge (NWFZ) olduğunu sürekli olarak dile getiriyorlar.

Diğer bir deyişle, İsrail nükleer silahsızlanma yoluna girdiğinde, İran da nükleer bomba yapma hedefinden vazgeçecektir.

Dolayısıyla, İran'ın nükleer tehdidinin var olmasının ve ABD'li politikacıların şu anda İran'ı bombalamak konusunda tartışmalarının ana nedeni, İsrail'in nükleer silah tehdidinin zaten var olmasıdır.

Afrika ve Güney Amerika’daki benzer bölgelerde nükleer silahların sıfırlandığına dikkat çeken uzmanlar, Ortadoğu için de bu modelin uygulanabilir olduğunu belirtiyor.

Ancak bu hedefin gerçekleşebilmesi için öncelikle ABD’nin İsrail’e koşulsuz desteğini gözden geçirmesi gerekiyor.

ABD yasalarına göre, nükleer programını gizleyen ya da NPT’ye taraf olmayan ülkelere askeri yardım yapılması yasak.

Fakat bu yasa, İsrail’e yapılan yıllık milyarlarca dolarlık yardımı engellemiyor. Bu da Washington’ın kendi yasalarını bile göz ardı ettiğini gösteriyor.

Current Affairs’in yorumuna göre, Ortadoğu’daki nükleer gerilimin temelinde İsrail’in cezasızlıkla sürdürdüğü gizli cephaneliği yatıyor.

Dergi, bu durumun ‘’İran’a yöneltilen baskıların meşruiyetini zedelediğini’’ kaydederken şunu vurguluyor:

 “Sadece iki tutarlı tutum vardır. Ya İran da İsrail kadar nükleer silaha sahip olma hakkına sahiptir, ya da hiçbir ülkenin olmamalıdır.”