"ABD saldırısı, stratejik bağlamından ayrı düşünülemez. Bu, İsrail'e yönelik sadece taktiksel bir destek değil, aynı zamanda savaş meydanına doğrudan bir giriş niteliğindeydi."

YDH - ABD'nin İran'a yönelik askeri müdahalesi, İsrail'in tek başına hedeflerine ulaşamamasının ardından savaşta stratejik bir dönüm noktası oldu. Bu durum, çatışmayı bir yıpratma savaşına dönüştürürken, İran, ABD-İsrail baskısına karşı koymak için İsrail'in stratejik derinliğini hedef alan bir mukabele stratejisi izliyor. El-Ahbar gazetesi yazarı Ali Haydar'ın değerlendirmesine göre savaş artık sadece İran'ın nükleer programıyla ilgili olmaktan çıkıp, tüm Orta Doğu'nun gelecekteki güç dengelerini yeniden şekillendirecek bir mücadeleye dönüşmüş durumda.
ABD saldırısı, doğrudan hedefleri ve kullanılan araçlar açısından sınırlı olsa ve Washington'un şimdilik görevini tamamladığını ilan etmesiyle sonuçlansa da devam eden savaşın seyrinde stratejik bir dönüm noktası teşkil etti.
Zira bu saldırı, İsrail ordusunun tek başına başaramadığını tamamlamak üzere geldi. ABD'nin saldırıları tekrarlama tehdidi de Washington'un, Tahran'ın nükleer programı, balistik füzeleri ve bölgesel seçenekleriyle ilgili stratejik kararını yeniden şekillendirme girişimine işaret ediyor.
Bu Amerikan müdahalesi, İsrail'in İran'a karşı başlattığı ve nükleer tesisler ile füze kabiliyetlerini hedef aldığı savaşın başlamasından dokuz gün sonra geldi.
Ancak İsrail, Daraltılmış Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen; nükleer programa yıkıcı bir darbe indirme, füze cephaneliğini yok etme, "Şii eksenini" zayıflatma ve savaş sonrası dönemde İran'ın siyasi yollarla kabiliyetlerini yeniden inşa etmesini önleyecek siyasi koşullar yaratma gibi hedeflere ulaşmada başarılı olamadı.
Ancak sahadaki gerçekler, İsrail'in bu hedeflere dış destek olmadan ulaşma kabiliyetinin sınırlı olduğunu kanıtladı.
İran, kendisine yönelik devam eden saldırılara karşılık vermeyi sürdürmekle kalmadı, ABD saldırısının ardından düzenlediği benzeri görülmemiş saldırılarla yeni bir seviyeye çıktı.
Bu durum, İsrail iç cephesi üzerindeki baskıyı artırarak savaşın uzaması ve Tel Aviv'in kabiliyetlerinin yıpranması tehdidini beraberinde getirdi.
Stratejik bağlam
ABD saldırısı, stratejik bağlamından ayrı düşünülemez. Bu, İsrail'e yönelik sadece taktiksel bir destek değil, aynı zamanda savaş meydanına doğrudan bir giriş niteliğindeydi.
Bu durum, savaşın doğası ve dengeleri hakkında önemli mesajlar taşıyor. Zira saldırı, İsrail'in ulaşamadığı hedefleri, yani İran'ın nükleer programının derin altyapısını vurdu.
Ayrıca bu hamle, İran'ın temel ilkelerinden vazgeçmeyip ödün vermemesi ve İsrail'in stratejik derinliğini vurarak onu zayıflatmaya devam etmesi hâlinde ABD'nin askeri müdahaleye hazır olduğuna dair net bir siyasi mesajdı.
ABD'nin müdahalesine yönelik hesap, teslim olmaya niyeti olmasa da İran'ın çıkarının Washington ile açık bir savaştan kaçınmak olduğu varsayımına dayanıyor.
Fakat Tahran, zayıf bir konumdan uzlaşmayı kabul etmenin, bölgesel statüsüne ve egemen karar alma bağımsızlığına yönelik stratejik vizyonuyla çeliştiğinin farkında.
Bu nedenle olası herhangi bir anlaşmanın, dayatma mantığından ziyade caydırıcılık dengesi üzerine inşa edilmesi gerekiyor. Zira böyle bir anlaşma, İran'ın, İslami rejimin ve cumhuriyetin iktisadi, askeri ve caydırıcılık alanlarındaki geleceğini şekillendirecektir.
Bu çekişme sürecinde Tahran'ın hasımlarının elindeki tek araç askeri saldırılar değil, aynı zamanda bunların ardındaki mesajdır: İran, savaş sonrası vizyonunu askeri operasyonların ve ABD-İsrail ittifakının dayattığı gerçekliğe göre yeniden şekillendirmediği sürece askeri ve siyasi baskılar devam edecektir.
Bu durum, Daraltılmış Bakanlar Kurulu'nun onayladığı ve İran'ın gelecekte nükleer ve füze altyapısını yeniden kurup geliştirememesini güvence altına almayı amaçlayan dördüncü hedefle de örtüşüyor.
Bunun bir sonucu olarak savaş, aslında çatışma sonrası bölgesel düzenin şekli üzerine yürütülüyor.
İran'ın mukabelesinin karmaşıklığı
Buna karşılık İran, siyasi ve askeri olarak, ihtimal dışı olan boyun eğme ve teslimiyet ile ABD ve İsrail ile sıfır toplamlı açık bir savaşa girme arasında kalan alanda hareket ediyor.
Bu nedenle savaştan, stratejik ilkelerini korumasını sağlayacak bir direnişle çıkmayı ve aynı zamanda hasımlarına gelecekte kendisini yeniden hedef almalarını zorlaştıracak bedeller ödetmeyi hedefliyor.
Dolayısıyla İran'ın mukabelesi, kademeli ve yıpratma odaklı bir nitelik taşıyor. Operasyonları, doğrudan düşman ve bölgedeki en önemli ABD üssü olan İsrail'in derinliklerine yoğunlaşıyor. Bu durum, İsrail'deki herhangi bir zayıflığı, ABD'nin tüm nüfuzuna yönelik bir gerileme hâline getiriyor.
Böylece İran saldırıları, ABD'nin mesajlarına karşı İsrail'in güvenliğini baltalamayı ve ortak ABD-İsrail caydırıcılık hedefine meydan okumayı amaçlıyor.
Tahran ayrıca bölgesel tabloya dengeyi yeniden getirecek yeni bir denklem dayatmaya ve kendisini, başta İsrail olmak üzere bölgedeki Amerikan stratejik üstünlüğünün sembollerini vurabilecek bir güç olarak sunmaya çalışıyor.
Nitekim İran'ın bu tür bir karşılığının savaş sırasında veya sonrasında devam etmesi, İslam Cumhuriyeti'nin iç ve dış politikalarını boyun eğmeden veya zorunlu tavizler vermeden sürdürmesine olanak tanıyan bir karşı caydırıcılık denkleminin temelini temsil ediyor.
Olası senaryolar: Savaş nereye gidiyor?
ABD'nin askeri olarak devreye girmesi ve İran'ın artan mukabelesiyle birlikte, bir dizi senaryo öngörülebilir. Başlıcaları şunlar:
1- Savaşın yıpratma temposuyla devam etmesi: Operasyonların beklenenden daha uzun sürmesi, karşılıklı misillemelerin artması ve nihayetinde siyasi veya askeri koşulların olgunlaşmasıyla bir arabuluculuk veya seçeneklerin tükenmesi yoluyla ateşkesin dayatılması muhtemel.
2- İran'ın siyasi esnekliği: Bu senaryo, ABD'nin de beklentisi doğrultusunda, İran'ın İslami rejimin tehdit altında olduğunu hissetmesi durumunda bazı temel ilkelerinden geri adım atacağı varsayımına dayanır. Ancak bu senaryo şu an için zayıf ve herhangi bir göstergeyle desteklenmiyor.
3- İsrail'in hedeflerinden geri adım atması: Bu senaryo, İsrail'in savaşın devamını, kabiliyetlerini ve şu ana kadar tanık olduğu siyasi, toplumsal ve kurumsal fikir birliğini aşındıran bir yıpratma savaşına dönüşmesi nedeniyle ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit olarak görmesi varsayımına dayanır. Bu eğilimi güçlendirebilecek olan ise ABD'nin savaşa askeri katılımını sürdürmekten vazgeçmesi ihtimali. Ancak bu, İsrail'in kabul etmesi çok zor bir seçenektir çünkü İsrail'in caydırıcılık imajının sarsılması ve İran'ın zaferi anlamına gelir ve bunun bölgesel çevre üzerinde çok tehlikeli yansımaları olur. Şu ana kadar buna işaret eden bir gelişme de bulunmuyor.
4- ABD'nin katılımını genişletmesi: Bu senaryo, İran'ın direncini sürdürmesi ve İsrail'in stratejik derinliğini vurmaya devam etmesinin, Trump yönetimini, İran rejimini zayıflatmak ve onu Amerikan dayatmalarını kabul etmeye ikna etmek amacıyla doğrudan askeri katılımını genişletmeye iteceği varsayımına dayanır. Ancak bu senaryo, bölgesel ve uluslararası düzeyde daha tehlikeli olasılıklara açıktır. Ayrıca ABD'yi, şu ana kadar istemediği ve Çin tehlikesine odaklanmayı gerektiren Amerikan öncelikleriyle ve ABD'nin iç durumuyla çelişen bir savaşa sürükleyebilir.
Yukarıdakilerin ışığında, savaşın henüz sonuna gelinmediği ve ABD saldırısının, onu bitirmeye yönelik bir adım olarak sunulsa da daha karmaşık ve gerilimi yüksek yeni bir aşamanın başlangıcı olabileceği aşikar.
Çözüme giden yolu açmak yerine, çatışma alanını genişleterek bölgedeki güç dengelerini gelecek on yıllar boyunca yeniden şekillendirebilir.
Kısacası savaş, ABD'nin müdahalesi sayesinde artık sadece İran'ın nükleer programının kaderiyle değil, tüm Orta Doğu'nun geleceğiyle daha yakından ilişkili hâle geldi.
Çeviri: YDH