Lübnan'da Amerika'nın taleplerine uygun reformlar

img
Lübnan'da Amerika'nın taleplerine uygun reformlar YDH

"Barrack, arkasında pek çok soru işareti bırakarak Lübnan'dan ayrıldı. Fakat en önemlisi, adamın yaptıkları ve söyledikleri karşısında rahat davrananlar saftır."




YDH - Amerikalı elçi Barak'ın Lübnan ziyareti, ABD'nin bölgedeki çıkarlarına hizmet eden ve Lübnanlı liderlerin halktan gizlediği ağır iktisadi reformları dayatmayı amaçlayan bir misyonun parçası. El-Ahbar gazetesinin genel yayın yönetmeni İbrahim el-Emin, Barak'ın İsrail ihlallerini durdurma vaatlerinin, Hizbullah'ın silahsızlandırılmasını gündeme getirmek için bir taktik olduğunu ve ABD'nin geçmişteki aldatmacalarına (Nasrullah suikastı, Suriye ve İran'daki gelişmeler) dikkat çekerek bu sözlere güvenilmemesi gerektiğini vurguluyor. Emin'e göre, Trump'ın seçim öncesi başarı arayışıyla şekillenen bu politika karşısında Lübnan'daki bazı çevreler teyakkuzda ve düşmanın yeni hamlelerini bekliyor.

Barrack'ın Beyrut'a yaptığı son ziyarette kendisiyle görüşenlerin aktardığı tüm olumlu ifadelere rağmen, Amerikan tarafının tutumuna vakıf kaynaklar, Lübnanlı siyasetçilere özgü "hüsnükuruntudan" kaçınılması gerektiğini belirtiyor.

Barrack'a göre Lübnan'ın hareket alanı sınırsız değil. Her ne kadar görüştüğü şahsiyetlere ve medyaya meselenin nihayetinde Lübnanlıları ilgilendirdiğini ve inisiyatifin kendi ellerinde olduğunu kasıtlı olarak tekrarlasa da Lübnan'ın kendi meselelerini tek başına çözebilecek bir konumda olmadığının gayet farkında.

Amerikalı elçinin "öncelikle sorumluluk Lübnanlılarındır" şeklindeki iması, aslında kendi hizmetlerini Lübnanlılara sunmayı ve onları, Başkan Donald Trump'ın talimatıyla, başta İsrail'le çatışma dosyası olmak üzere pek çok sorunlarının çözümü için ABD'ye başvurabilecekleri konusunda bilgilendirmeyi amaçlıyordu.

Ancak bunun bir şartı vardı: Bu çözüm yolu öncelikle Washington için ikna edici, ikinci olarak uygulanabilir olmalı ve üçüncü olarak da Lübnanlıların buna uyacağını garanti eden bir mekanizma içermeliydi.

Pek çok kişi Barrack'ın son toplantılarında Lübnan'ın yanıtını ele almadığına dikkat çekti. Fakat gerçek şu ki, Barrack yanıtta yer alan noktaların çoğunu önceden biliyordu, Lübnanlılar arasında süren müzakerelerden haberdardı ve Washington'ı neyin memnun edeceğini anlamak amacıyla her toplantı sırasında veya sonrasında Amerikalılara danışan birileri vardı.

Elbette Beyrut'a geldiğinde, Bakanlar Kurulunun Washington'ın İsrail'le barış anlaşması yapma çağrısına yanıt olarak aşamaları ve takvimi belirlenmiş ayrıntılı bir plan hazırladığını görmeyi beklemiyordu.

Aynı şekilde, zaman kısıtlaması olmadığını özenle vurgulayan Barrack da tam olarak doğruyu söylemiyordu. En fazla üç aya yayılan bir zaman diliminden açıkça bahsetti. Trump'ın sabrının çabuk tükendiği ifadesiyle neyi kastettiği sorusunu ise yanıtsız bıraktı.

Amerikalı elçinin maiyetindeki şahsiyetlerden aktarıldığına göre Barrack, geleneksel anlamda bir diplomat değil, daha çok siyaset hakkında genel bilgiye sahip bir iş insanı.

Ancak kendisi bir iletişim ve müzakere uzmanı. Trump'ı şahsen tanıyor ve Trump'ın kendisinden yanında bir rol üstlenmesini istediğinde bunu, zorlu dosyalarda nispeten kısa sürede başarılar elde etmek istediği için yaptığının farkında.

Aynı kaynağa göre, Trump'ın zorlu görevler verdiği bir grup elçi arasında ciddi bir rekabet var. Trump'ın bu elçiler üzerindeki baskısını artırmasının ise iki sebebi bulunuyor:

Birincisi, yakın çevresine Putin'in savaşı bitirme arzusundan emin olduğunu ima etmesine rağmen, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i Ukrayna meselesinde hızlı bir çözüme ikna edememesinin yarattığı şok.

Amerikan Başkanı, bu sonun Avrupa'nın aleyhine olup olmamasını umursamıyor ama stratejik olarak Rusya'nın uzun vadede büyük etki yaratacak zaferini perçinleyecek bir anlaşma da istemiyor.

Trump'ın hayal kırıklığını artıran bir diğer nokta da Dışişleri Bakanlığı ve Ulusal Güvenlik Konseyi'nde özel elçilerin işini engellemeyen yetkilileri seçmiş olması.

Dışişleri ve Ulusal Güvenlik Konseyi'ndeki bürokrasinin, arabulucu Steve Witkoff'a verilen yetkinin boyutundan rahatsız olduğunun farkında olsa da Trump bunların müdahalesini engelliyor.

Buna rağmen Witkoff'un kötü haberlerle dönmesini ve Rusya ile yakın zamanda bir anlaşma ihtimali olmadığını bildirmesini beklemiyordu.

İkincisi, Trump, İran'a karşı yürüttüğü savaşın, Suriye dosyası, Irak'taki durumun yeniden düzenlenmesi ve Lübnan'da kendisine uygun bir anlaşmanın yapılması gibi bölgedeki pek çok meselenin çözümünü hızlandırmasını istiyordu.

Fakat bu raunt sonuçsuz bir beraberlikle bitince, kendisini Suriye ve Lübnan dosyalarında daha fazla baskı uygulamak zorunda buldu.

Zira gelecek sonbaharda ABD'de yapılacak ara seçimler öncesinde elini rahatlatacak bir dizi dış politika başarısı istiyor.

Bu başarıları, bütçe açığını düşürmek ve devletin vatandaşla ilişkisini yeniden düzenlemek gibi iç politikada başarı olarak gördüğü adımlara eklemek niyetinde.

Görünen o ki, çıkardığı kararların ve vekillerinin onayladığı yasaların ülke içinde yaratabileceği olumsuz sonuçlardan endişe duyuyor.

Bu mülahazalar, Amerikan yönetiminin üst düzey yetkililerinin hesaplarında önemli bir yer tutuyor. Ancak elçi Barrack'ı tanıyan bazıları, onun diğer elçilerden farklı olduğuna inanıyor.

Bu kişilere göre Barrack, Trump'ın başarılı olmasını isteyen ekipten biri, ancak Lübnan dosyasını farklı bir şekilde ele alıyor.

Aktarıldığına göre, Beyrut'a yaptığı son ziyarette Lübnan dosyasını ele alırken, üç başkanın ve diğer yetkililerin kendisine tekrarladığı şu gözlemleri ciddiyetle dinledi: İsrail'in Lübnan'da aralıksız olarak yaptıkları, sınır köyleri sakinlerinin evlerine dönmesini engellemesi ve yeniden imar sürecini sekteye uğratması gibi konuların tümü, Hizbullah'ı silah bırakma programına girmeye ikna etme görevini zorlaştıracak nitelikte.

Amerikalı elçi zaten bu husustan habersiz değildi. Güney turundan döndükten ve Lübnan ordusunun Litani Nehri'nin güneyinde attığı adımlara ilişkin ayrıntılı raporu inceledikten sonra, gördüğü yıkımın çok korkunç olduğunu ve Lübnan ordusunun yaptıklarından çok etkilendiğini söyledi.

Daha sonra bu sözlerin, hem ABD'de orduya ek destek sağlanması tartışmaları (Dışişleri ve Savunma Bakanlıkları, orduya maaş ve teçhizat desteği için yıllık yaklaşık bir milyar dolar sağlanmasını tavsiye ediyor) hem de Barrack'ın, başkanından Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Lübnan'da yeniden imarı desteklemek için bir milyar dolar toplama projesine yardım etmesini istemesi açısından önemli olduğu anlaşıldı.

Barrack'ın Beyrut'a dönüşüne kadar geçecek süredeki çalışma programına ilişkin olarak, başkanlardan birine yakın bir Lübnanlı kaynak, Amerikalı elçinin, İsrail'in Lübnan'daki birçok askeri operasyonunu durdurmaya mecbur edilmesi gerektiğini kabul ettiğini söyledi.

Başka bir Lübnanlı yetkili ise Barrack'ın, İsrail tarafıyla askeri eylemlerini ve Lübnan'ın egemenliğine yönelik günlük ihlalleri kontrol altına alacak bir mekanizmayı görüşmeye hazırlandığını belirtti.

Barrack, İsrail'den, Lübnanlı yetkilileri İsrail'in tutumunda bir değişiklik olduğuna ikna etmesine yardımcı olacak bir adım atmalarını sağlamayı umuyor; bu da Hizbullah'ın silahıyla ilgili bir tartışmanın kapısını aralayacaktır.

Ancak ülkesinin, İsrail'in yapabilecekleri konusunda herhangi bir garanti verme niyetinde olmadığını da tekrarlıyor.

Hatta savaşın tek taraflı da olsa aslında hiç durmadığını söyleyecek kadar açık sözlü davrandı. Bu, ateşkes anlaşmasının iyi işlemediği anlamına geliyor ve anlaşmanın uygulanmasını denetleyen komitenin mekanizmasının hedeflerine ulaşmada başarısız olduğuna işaret ediyor.

Bu noktada Barrack'ı dinleyen Lübnanlılar, ondan anlaşmanın başarısızlığından İsrail'i sorumlu tutmasını veya ABD'nin rolünde bir değişiklik olabileceğine işaret etmesini bekliyordu.

Ancak Barrack, sorumluluk yüklemekle değil, bu anlaşmanın etkisiz olduğunu ve alternatif bir şeye ihtiyaç duyulduğunu söylemekle ilgileniyor.

Bu tavır, Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım'ın, yeni bir anlaşmayı tartışmadan önce herkesin İsrail'i mevcut anlaşmayı uygulamaya zorlaması gerektiği şeklinde özetlediği tutumuna bir yanıt olarak anlaşıldı.

Anlaşmalar dünyasından gelen Barrack ise bir anlaşmanın başarısız olabileceğini, önemli olanın sonuç almak olduğunu ve dolayısıyla yeni bir anlaşma yapmayı reddetmemek gerektiğini söylüyor.

Barrack'ın görevinin, Amerikalıların ön plana çıkarmak istemediği, Lübnanlı yetkililerin ise tartışma gündeminden uzak tutmaya özen gösterdiği bir başka yönü daha var: Mali ve iktisadi reformlar dosyası.

Lübnan'da bazıları Amerika'nın reform taleplerinin Lübnanlıların yararına olduğu yanılgısına kapılsa da durum hiç de öyle değil.

Önceki elçi Morgan Ortagus'un reformlar ve yasalar hakkında ayrıntılı bir belge hazırlayıp üç başkana ve diğer yetkililere teslim ettiği ortaya çıktı.

Batılı bir diplomatik kaynağa göre, "Lübnan, siyasetçilerinin ve medyasının davranışları açısından tuhaf sürprizlere sahne oluyor.

Barrack, ilk belgesinin medyaya sızdırılmamasından memnun olsa da Amerikalılar Lübnan'ın yanıtını sızdırma hatasına düşmeyecektir. Ancak daha da önemlisi, hiçbir Lübnanlı yetkilinin Ortağus'un belgesini sızdırmaya yeltenmesi beklenmiyor."

Konuya vakıf bir kaynağa göre bunun sebebi şu:

"Ortagus'un belgesi, yürürlükteki birçok yasada veya yeni yasa tasarı ve tekliflerinde değişiklik yapılmasını gerektiren bir dizi ağır şart içeriyor. Üç başkan ve ülkedeki önde gelen güçler bunları uygulamayı taahhüt ettiler, ancak bunu gözlerden uzak bir şekilde yapmak istiyorlar."

Kaynak, "Bütün bu ekip, silahsızlanma maddesini tartışma masasındaki tek madde haline getirmeyi başardı ve diğer dosyaları gündemden uzaklaştırdı. Asıl soru, bugünkü Lübnan yöneticilerinin muhaliflerinin bu konuları ne ölçüde gün yüzüne çıkarabileceğidir," dedi.

Barrack'la temas hâlinde olan Lübnanlı bir şahsiyet, elçiye, hiçbir şey yapamayacak gibi görünen Lübnanlı liderlerin kucağına ateş topunu atmasındaki ısrarını yadırgadığını ifade ettiğini anlatıyor.

Barrack nedenini sorunca, şahıs şöyle cevap vermiş:

"Siz Amerika'da da, biz Lübnan'da da biliyoruz ki aradığınız şey, bölgede gerçekleşmesi gereken büyük bir uzlaşıyla bağlantılı. İran'la geniş, sabit ve istikrarlı bir anlaşma olmadan ve Gazze'deki savaş tamamen durmadan Lübnan'da bir çözüme ulaşmak zor olacaktır."

Şahsa göre Barrack gülümseyerek, "Tüm hatlarda çalışıyoruz. Başkan Trump, İran'la yakın ve sağlam bir anlaşmaya varma konusunda hâlâ iyimser ama bugünkü önceliği Gazze'deki anlaşmayı tamamlamak!" demiş.

Barrack, arkasında pek çok soru işareti bırakarak Lübnan'dan ayrıldı. Fakat en önemlisi, adamın yaptıkları ve söyledikleri karşısında rahat davrananlar saftır.

Zira Amerika'nın bölgedeki politikası aldatmaca üzerine kuruludur. 2024 yazında Lübnan'da yaşananlar buna bir örnektir: Bir ateşkes anlaşması fikri olgunlaştırılmışken İsrail, Şehit Seyyid Hasan Nasrullah'a suikast düzenledi.

Daha sonra Suriye'de yaşananlar da bir başka örnektir: Muhaliflerin rejimi devirmekte başarılı olduğu konuşulurken, Washington'un da –İsrail gibi– bu süreçte rolü olduğu ortaya çıktı.

Son olarak İran'la yapılan müzakereler de aynı minvaldeydi: Witkoff, İranlıları yakın bir anlaşmaya hazır olunduğuna dair tatlı sözlere boğarken, Amerika'nın da katılımından önce İsrail'in İran'a karşı savaşı başladı.

Lübnan'da bu durumun farkında olan ve tatlı sözlere kanmayan çevreler var. Onlar, düşmanın Lübnan'a karşı yeni ne yapabileceğini veya Suriye sınırında bazılarının ne gibi sorunlar icat edebileceğini izliyor...

Bütün bunlar, "Mümin bir delikten iki defa sokulmaz!" kaidesine göre yaşanıyor!

Çeviri: YDH



Makaleler

Güncel