İsrail Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü, Süveyda’daki Dürzi krizine ilişkin yayımladığı raporda, İsrail’in ‘ahlaki bir yükümlülük’ ile stratejik riskler arasında bir ikilemle karşı karşıya olduğunu belirtti. Çalışmada, İsrail’in askeri müdahalesinin Dürzileri ‘İsrail’in işbirlikçisi’ olarak damgalama tehlikesi taşıdığı kaydedildi.

YDH - İsrail Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü (INSS), Suriye’nin Dürzi çoğunluklu Süveyda vilayetinde yaşanan son kriz ve İsrail’in askeri müdahalesine ilişkin kapsamlı bir rapor yayımladı.
Raporda, İsrail’in Dürzileri koruma gerekçesiyle Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) rejimine ait hedeflere ve Savunma Bakanlığı karargahına yönelik saldırılarının, ülkeyi karmaşık bir stratejik ikilemle karşı karşıya bıraktığı belirtildi.
Çalışmada, İsrail’in müdahalesinin bir yandan “ahlaki bir yükümlülük” olarak görüldüğü, diğer yandan ise Suriye’deki Dürzileri “İsrail ajanı” olarak damgalama ve iç pozisyonlarını zayıflatma riski taşıdığı vurgulandı.
‘Ahlaki yükümlülük mü, stratejik risk mi?’
Rapora göre, İsrail’deki Dürzilerin, Süveyda’daki “kardeşlerinin” katliama uğradığına dair haberler üzerine hükümete baskı yapması, İsrail’in müdahalesinin temelini oluşturdu.
Başbakan Benyamin Netanyahu’nun Dürzileri “kardeşlerimiz” olarak nitelendirdiği ve silahsızlandırılmış bölgede bir katliama izin verilmeyeceğini açıkladığı hatırlatıldı.
Ahlaki gerekçelerin yanı sıra, Şam’daki yeni rejimin bazı üyelerinin eski cihatçı örgüt mensubu olmasının İsrail’de endişe yarattığı ve Dürzilerin İsrail sınırına yakın bölgede düşman unsurlara karşı bir tampon görevi görebileceği kaydedildi.
Bununla birlikte, İsrail’in Şam’a uzanan kapsamlı saldırılarının ciddi riskler barındırdığına dikkat çekildi.
Raporda, bu müdahalenin Suriye’deki Dürzilerin “beşinci kol” olarak görülmesine ve İsrail’in himayesine aşırı bağımlı hale gelerek meşruiyetlerini kaybetmelerine yol açabileceği endişesi dile getirildi.
Suriye’deki Dürzilerin tek bir bütün olmadığı, içlerinde Hikmet el-Haceri liderliğindeki akım gibi çatışmayı körükleyen "radikal unsurların" da bulunduğu iddia edildi.
Ayrıca, bazı Dürzi liderlerin İsrail’e alenen başvurmaktan çekindiği, zira “düşmanın himayesindekiler” olarak görülmekten korktukları belirtildi.
İsrail’in saldırıları: Güç gösterisi mi, kendi kalesine gol mü?
Çalışmada, İsrail’in saldırılarının, ülkenin mutlak hava üstünlüğünü bir kez daha kanıtlayan ve Ebu Muhammed el-Colani rejimine çıkarlarının tehdit edilmesi halinde misillemede bulunmaya hazır olduğu mesajını veren bir güç gösterisi olduğu ifade edildi.
Ancak HTŞ güçlerinin Süveyda’dan çekilmesinin ardından, İsrail’in ABD baskısıyla tutumunu yumuşattığı ve rejim güçlerinin bölgeye sınırlı girişine izin verdiği belirtildi.
Bu geri adımın, İsrail’in Şam’da güçlü bir rejimi desteklemenin getireceği riskler konusunda hala emin olmadığını gösterdiği yorumu yapıldı.
Raporda, İsrail’in müdahalesinin bölgesel ve uluslararası alanda eleştirilere yol açtığı da vurgulandı.
Colani'nin İsrail’i ülkesinin istikrarını baltalamakla suçladığı, Türkiye, Ürdün, Suudi Arabistan ve Katar’ın da Suriye’nin iç işlerine dış müdahaleyi kınadığı aktarıldı.
ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün Washington’un İsrail’in eylemini “desteklemediğini” açıkladığı, BM Güvenlik Konseyi’nde ise Rusya ve diğer ülkelerin Suriye’nin egemenliğine saygı gösterilmesi çağrısı yaptığı hatırlatıldı.
Müzakerelerin çöküşü mü, masaya dönüş mü?
Rapor, mevcut krizin Siyonist rejim ve HTŞ için iki muhtemel senaryo sunduğunu belirtti. İlk senaryoya göre, mevcut şok ve karşılıklı güvensizlik, iki ülke arasındaki diyalog kanallarını uzun süre dondurabilir ve tarafları bilindik düşmanlık döngüsüne geri döndürebilir.
Diğer senaryoya göre ise bu kriz, özellikle ABD’nin desteğiyle, çözüm sürecini yeniden rayına oturtmak için bir fırsat olabilir.
ABD’nin iki egemen devlet arasında istikrarlı bir anlaşma için “fırsat” gördüğünü açıkladığına dikkat çekildi. Raporda, “İsrail’in bu kez müzakere masasına daha güçlü bir konumda oturabileceği ve güney Suriye’de silahsızlandırılmış bölgenin korunması, Dürzi azınlığın korunması gibi şartlarını yeniden belirleyebileceği” ifade edildi.
Enstitüden ‘ihtiyatlı politika’ tavsiyesi
Çalışmanın sonuç bölümünde İsrail’e, Dürzilerin güvenliğine olan bağlılığını sürdürürken, Suriye’nin iç krizine müdahale olarak algılanabilecek askeri tırmanıştan kaçınan ihtiyatlı bir politika izlemesi tavsiye edildi.
Washington ile yakın koordinasyonun kritik olduğu, uluslararası yardımın Colani rejiminin azınlıklara yönelik davranışlarına bağlanması gerektiği belirtildi.
Ayrıca, İsrail’in, ABD ve Ürdün gibi aktörlerle birlikte Dürzi liderliği ile HTŞ rejimi arasında bir anlaşmaya varılmasını sağlayacak arabuluculuk girişimlerini desteklemesi önerildi.
İsrailli Dürzi gençlerin sınırı geçmesinin İsrail ordusunu doğrudan bir çatışmaya sürükleyebileceği uyarısı da yapıldı.