İsrail ruhsal çöküntü yaşıyor

img
İsrail ruhsal çöküntü yaşıyor YDH

7 Ekim sonrası savaşın etkisiyle İsrail'de reçeteli sakinleştirici ve diğer maddelere bağımlılık keskin biçimde artarken, araştırmalar toplumda TSSB, depresyon ve anksiyete gibi ruh sağlığı sorunlarının kalıcı biçimde yükseldiğini bildirdi.




YDH- TheMediaLine’ın aktardığına göre, Kudüs İbrani Üniversitesi bünyesindeki İsrail Bağımlılık ve Ruh Sağlığı Merkezi (ICAMH) tarafından bu ay yayımlanan yeni bir araştırmada, 7 Ekim 2023’teki Aksa Tufanı Operasyonu ve sonrasında başlayan savaşın ardından İsraillilerin sakinleştirici ilaçlar ve diğer reçeteli maddelere yönelik “tehlikeli bir bağımlılık” geliştirmekte olabileceği belirtildi.

“İsrail’de Madde ve Davranışsal Bağımlılıklar ile Yaygın Ruh Sağlığı Bozukluklarının Yaygınlığı, 2022–2025” başlıklı çalışmada, mevcut kriz öncesi ve sonrası dönemleri kapsayan ve ülke genelini temsilen seçilen örneklem gruplarından elde edilen verilerin kullanıldığı belirtildi. Araştırma, Nisan 2022 (savaş öncesi), Aralık 2023 (7 Ekim operasyonu sonrası) ve Şubat 2025 (yaklaşık bir yıl sonrası) tarihlerinde yapılan anketleri içeriyor.

Araştırma, travma ve çatışmanın ulusal düzeyde ruh sağlığı üzerindeki uzun vadeli etkilerini nadir biçimde inceleyen bir çerçeve sunuyor. Bulgular, reçeteli sakinleştirici kullanımında toplum genelinde “keskin ve kalıcı bir artış” yaşandığını gösteriyor.

2022 yılında İsraillilerin yaklaşık %3,8’i sakinleştirici ilaçları “kötüye” kullandığını bildirirken, bu oran Aralık 2023’te %10,6’ya yükseldi. Şubat 2025’te yapılan son ankette ise bu oran %10,2 seviyesinde kaldı.

Bu sakinleştiriciler arasında uyku ilaçlarının, yaygın olarak kullanılan Xanax ve Valium gibi benzodiazepinler ve Ambien gibi hipnotiklerin yer aldığı belirtildi.

ICAMH’den ve aynı zamanda İbrani Üniversitesi Psikoloji Bölümü üyesi olan Prof. Dvora Shmulewitz, The Media Line’a yaptığı açıklamada, “Bu, savaşın sürpriz olmayan bir sonucudur. İnsanlar stres altında ve alışık oldukları başa çıkma yöntemlerine yöneliyorlar. Bazıları reçeteli sakinleştiricilerini kullanmayı makul bile görebilir. Ancak insanlar ne zaman, ne kadar kullanacaklarına kendileri karar vermeye başladığında bu genellikle sorunlu ve zararlı hale gelir.” dedi.

Shmulewitz, 7 Ekim Aksa Tufanı Operasyonu’nun hemen ardından sakinleştirici kullanımında bir artış beklediklerini, ancak “asıl kaygı verici durumun, bir yıl geçmesine rağmen toplumun yaklaşık %10’unun hâlâ yüksek düzeyde kullanım bildirmesi” olduğunu ifade etti. “Bu durumun hem alışkanlıkların yerleştiğini hem de psikolojik baskının sürdüğünü gösterdiğini” belirtti: “Savaş bitmiş değil. İnsanlar yoğun stres altındayken sıklıkla ilaçlara yöneliyorlar.”

TheMediaLine, araştırma ekibinin, Şubat 2026’da bir anket daha yapmayı planladığını kaydetti. Shmulewitz, o zamana kadar ülkenin normale dönmesini umduğunu, bu verilerin de sakinleştirici kullanımının düşüp düşmediğini göstereceğini belirtti.

TheMediaLine’a göre, şu anda %10’luk sorunlu kullanım oranı, bu ilaçları alkol ve esrar gibi yaygın maddelerle “aynı düzeye” getirmiş durumda. Verilere göre, kadınlar ve erkekler, sakinleştirici ilaçları benzer oranlarda kötüye kullanıyor.

En yüksek kötüye kullanım oranının, 50–70 yaş grubunda görüldüğü; bu grupta oranın 2022’de %7 iken 2025’te %14’e çıktığı bildirildi. Ancak Shmulewitz, “tüm yaş gruplarında artış gözlendiğini” belirtti.

Söz konusu ankette, reçeteli uyarıcılar ve opioidler gibi diğer ilaçların kötüye kullanımında da artış olduğu, ancak bu artışın sakinleştiriciler kadar “dramatik” olmadığı bildirildi. Ayrıca, uyarıcıların kullanımının 2022’de %3,8 iken 2025’te %6,2’ye yükseldiği, opioid kötüye kullanımının ise aynı dönemde %2,6’dan %4,7’ye çıktığı belirtildi.

Araştırma, sakinleştirici kullanımının ötesinde başka alanlarda da ciddi artışlar tespit etti: sorunlu internet kullanımı, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), depresyon ve anksiyete semptomlarında belirgin artışlar görüldü.

Ankete göre, 2025 başlarında katılımcıların %15’inden fazlası en az bir madde veya davranışı sorunlu düzeyde kullandığını bildirdi. En keskin artışlar, Nisan 2022 ile Aralık 2023 arasında, 7 Ekim operasyonunun hemen ardından ve savaş hazırlıkları sırasında görüldü. İnternet ya da pornografi gibi bazı bağımlılıklar saldırıdan hemen sonra artarken zamanla sabitlendi; diğerleri ise 2025’e kadar artmaya devam etti.

Araştırma, sosyodemografik farklılıkların da altını çizdi. 18–34 yaş arası genç yetişkinlerin bağımlılık ve ruh sağlığı semptomlarında en yüksek oranları gösterdiği belirtildi. Erkeklerin kadınlara kıyasla madde ve davranışsal bağımlılıkları daha fazla bildirdiği; özellikle esrar kullanımı, pornografi ve kompulsif cinsel davranış gibi alanlarda öne çıktıkları ifade edildi. Seküler ve geleneksel Yahudilerdeki bağımlılık oranlarının, Ortodoks ve ultra-Ortodoks bireylere göre “daha yüksek” olduğu görüldü.

Shmulewitz, ulusal travmatik olaylar sırasında ve sonrasında bağımlılık ve ruh sağlığı bozukluklarının yaygınlığını takip etmenin, toplumun ruhsal sağlığının evriminin anlaşılması açısından “kritik” olduğunu belirtti.

İbrani Üniversitesi'nden Dr. Paola Rosca, aynı zamanda Sağlık Bakanlığı Uyuşturucu Tedavi Dairesi Başkanı olarak yaptığı açıklamada, bu sorunun ele alınması için çalışmaların başladığını belirtti.

Rosca, reçeteli ilaçları kötüye kullanan bireylerin, kendilerini “bağımlı” kişilerle aynı sınıfa konmak istemedikleri için standart sosyal hizmet programlarına başvurmaktan çekindiklerini ifade etti.

Tüm sağlık sigortası kurumlarının artık opioid ve sakinleştirici reçetelerini izlemek üzere özel komiteler oluşturduğu, bu veriler sayesinde sık ilaç alan kişilerin erkenden tespit edilebildiği ve böylece “daha büyük bir salgına” dönüşmeden müdahale edilebildiği kaydedildi.

Rosca, “Bağımlı hale gelen kişilere yönelik tedavi imkanlarını artırmaya çalışıyoruz.” dedi.

Araştırma ayrıca, daha önceki birçok çalışmayla uyumlu şekilde, “savaşın başlamasının üzerinden bir yıldan fazla geçmesine rağmen bazı ruh sağlığı göstergelerinin normale dönmediğini” ortaya koydu. Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), 7 Ekim operasyonu sonrası “keskin şekilde” yükselmiş ve 2025’te de yüksek kalmaya devam etmiş durumda. Depresyon ve anksiyete semptomları da benzer bir seyir izliyor.

İsrail’in büyük sağlık kuruluşlarından Maccabi Sağlık Hizmetleri, bu ay yayımladığı yeni verilerde, “18 yaş altı çocuk ve ergenlerde TSSB (travma sonrası stres bozukluğu) tanılarında %307 oranında artış yaşandığını” bildirdi.

2016–2022 yılları arasında bu yaş grubunda yıllık ortalama 126 TSSB tanısı konulurken, bu sayı 2023’te 500’e, 2024’te ise 526’ya çıktı. 2025’in ilk çeyreğinde ise şimdiden 170 tanı konulduğu kaydedildi.

Maccabi Ruh Sağlığı Dairesi Başkan Yardımcısı Dr. Yehuda Tanuri-Liman, “Bu çocuklar hâlâ kayıp, yerinden edilme, varoluşsal korku ve süregelen strese dair yoğun deneyimlerle başa çıkmaya çalışıyorlar. Bazıları neredeyse iki yıldır bu durumlara maruz kalıyor.” ifadelerini kullandı.

Tanuri-Liman şöyle devam etti: “Çocukların sıkıntıları tedavi edilmedikçe, uzun vadeli duygusal, sosyal ve akademik sorunlarla karşılaşma riskleri artıyor. Günlük işlevlerini sürdüremeyen, okula gitmeyen, sosyal ilişkilerden uzaklaşan ve çocuklarının sıkıntılarına karşı çaresiz kalan ebeveynleri daha sık görmeye başladık.”

 



Makaleler

Güncel