İsrail’in Gazze’deki gazetecileri hedef almasının, Filistinlilerin dünyaya yansıyan imajını silmeye yönelik olduğunu söyleyen The Guardian, gazetecilerin ölüm tehdidine rağmen yayınlarını sürdürerek bu imajı koruma kararlılığını ortaya koyduğunu belirtti.

YDH- El-Cezire’nin Gazze ekibinin başındaki Tamir el-Mishal ile yapılan ilk görüşmenin geçtiğimiz yıl temmuz ayında gerçekleştiğini söyleyen The Guardian muhabiri, o dönemde ekibin iki gazeteci, Hamza el-Dahduh ve Samir Ebu Dakka’yı toprağa verdiğini, geri kalanların ise açlıkla mücadele ettiğini söyledi. Ekibin ayrıca, koruyucu ekipman bulma, İsrail ordusundan gelen tehditlerle baş etme ve aile üyelerinin öldürülmesiyle yüzleştiği belirtildi.
Haberde, gazeteci İsmail el-Gul’un aylarca eşi ve çocuğunu göremediği ve onları özlediği, Hüsam Şabat, Muhammed Kureyga ve Enes eş-Şerif’in ise sabahları haber yapmaya başlamadan önce yiyecek bulmak için zaman talep ettikleri ifade edildi. Haberde adı geçen bu isimlerin bugün hayatta olmadığı bildirildi.
Gazeteci, Gazze’nin deneyimli muhabiri Vail el-Dahduh’un profili üzerinde çalışırken, ekibin farklı üyeleriyle görüştüğünü belirtti. El-Dahduh’un eşi, üç çocuğu ve torununu kaybettiği hatırlatıldı. Görüşülen tüm gazetecilerin, risklere rağmen çalışmalarını yerine getirilmesi gereken bir görev olarak gördükleri kaydedildi.
Haberde, o ekipten üç gazetecinin suikast zincirinde öldürüldüğü belirtildi. Her taziye mesajına verilen yanıtın, “yayının durmayacağı” yönünde olduğu ifade edildi.
Gazze editörünün geçen hafta, Gazze Şehri’ndeki tüm ekibini hedefli bir saldırıda kaybettikten sonra “Devam edeceğiz. Onların mesajına ve son dileklerine ihanet etmeyeceğiz.” dediği aktarıldı.
Haberde, bu öldürmelerin dünya çapında yankı uyandırdığı, ancak gazetecilerin militan olduğu yönünde kanıtlanmamış ve kimi zaman inandırıcılıktan uzak iddialar arasında konunun boğulduğu belirtildi.
Buna karşılık Gazze’deki gazetecilerin, imkânsız koşullar altında ne kadar akıcı, ölçülü ve yetkin bir dil kullandıkları, günlük olarak yaşanan acıları ve şiddeti profesyonel bir üslupla aktardıkları kaydedildi.
Enes eş-Şerif’in son mesajının, tercüme edildiğinde bile etkisini koruduğu, ancak Arapçadaki ifadesinin “nefesimizi kısan” değil daha çok “kuşatma altına alan” anlamına geldiği ve bunun yalnızca fiziksel değil aynı zamanda bir halkın sesinin susturulmasını ima ettiği belirtildi.
Haberde, Gazze’deki gazetecilerle yapılan görüşmelerde, onların mesleklerine adanmışlıklarının ve idealist bakış açılarının dikkat çektiği aktarıldı. Gazetecilik onlar için kesin ölüm riskine rağmen yerine getirilmesi gereken bir görev olarak nitelendirildi.
Haberde, öldürülen tüm gazetecilerin bir seçeneğe sahip olduğu, hayatta kalanların da aynı seçeneği taşımaya devam ettiği bildirildi.
Haberde, Enes eş-Şerif’in son iki yıl içinde İsrail makamlarından birçok kez tehdit aldığı ifade edildi.
El-Cezire, Şerif’in İsrail istihbaratı tarafından “uyarıldığını” ve yayın yapmayı bırakmasının istendiğini, ancak reddetmesi üzerine babasının bir hava saldırısında öldürüldüğünü bildirdi.
Haberde ayrıca, geçtiğimiz yıl Vail el-Dahduh’un yerine geçen Gul’un, bu görevin çok tehlikeli olduğu, isterse görevini bırakabileceği yönünde uyarıldığı ancak kabul etmediği, ardından hedefli bir saldırıda öldürüldüğü kaydedildi.
Haberde, İsrail hükümetinin bu öldürmelerle yalnızca raporları ve görüntüleri durdurmayı değil, aynı zamanda Filistinlilerin medya profesyonelleri aracılığıyla dünyaya yansıyan imajını yok etmeyi amaçladığı belirtildi. Gazze’deki gazetecilerin yayınlarında gösterdiği güvenilirlik, onur ve yeteneğin ortadan kaldırılmak istendiği ifade edildi.
+972 Magazine ve Local Call tarafından yapılan bir araştırmada, İsrail ordusunda “meşruiyet hücresi” adı verilen bir birimin bulunduğu, bu birimin Gazze’deki gazetecileri gizli Hamas mensupları olarak gösterebilecek iddialar üretmekle görevlendirildiği bildirildi. Araştırma kaynaklarının, bu çabanın İsrail’in “dünyanın gözünde kötülenmesinden duyduğu öfkeyle” yürütüldüğünü ifade ettiği aktarıldı.
Haberde, bu çabanın merkezinde İsrail’in Batı medyasının iddialarını “muhtemel” görmesine güvenmesinin yer aldığı belirtildi.
İsrail ordusunun “şüpheli şekilde ilerledikleri” gerekçesiyle öldürdüğü acil yardım çalışanlarının daha sonra infaz tarzı atışlarla öldürülmüş halde bulunduğu; Hamas’ın sistematik olarak yardımları çaldığı iddiasının ise İsrail ordusundaki kaynaklarca yalanlandığı hatırlatıldı. İsrail’in, yardımlar için kuyrukta bekleyen Filistinlileri Hamas’ın vurduğunu ileri sürdüğü aktarıldı.
Haberde, bu durumun “sistematik bir aldatma” olarak tanımlanması gerektiği ifade edildi. Buna rağmen, her gazeteci öldürüldüğünde “İsrail gazeteciyi öldürdü, ancak onun militan olduğunu öne sürdü” şeklinde bir ikili söylemin gündeme geldiği kaydedildi. Bu tür iddiaların doğrulanamasa bile “muhtemel gerçek” olarak algılandığı, bunun da kafa karışıklığı yarattığı belirtildi.
Haberde, Gazze’deki gazetecilerin, Batılı meslektaşları tarafından yalnızca öldürülmelerinin haberleştirilmesinde değil, aynı zamanda çatışmanın anlatımında da büyük ölçüde yalnız bırakıldıkları ifade edildi.
Gazze’deki ölü ve açlık verilerinin “Hamas yönetimindeki” bakanlıklardan geldiği şeklinde aktarıldığı, buna karşın İsrail makamlarının açıklamalarına aynı şüpheyle yaklaşılmadığı belirtildi.
Haberde, Benyamin Netanyahu için “uluslararası ceza mahkemesi tarafından aranan” ifadesinin kullanılmadığı, ancak Filistinli gazetecilerin sözlerinin tek başına yeterli görülmediği, yabancı medya tarafından doğrulanmadıkça kabul edilmediği kaydedildi.
Haberde, Gazze’de her zaman haberciliğe devam edecek cesur ve kararlı birilerinin olacağı ifade edildi. Bu kişilerin, üzerlerinde “basın” yazılı çelik yelekleriyle hedef haline gelmeyi göze alarak dünyaya Gazze’deki gerçekleri aktarmaya devam ettikleri bildirildi.