Press TV’den Yusuf Ramazani’nin analizine göre Çin, 2023’ten bu yana 324 milyar dolarlık ABD menkul kıymetini elden çıkararak Washington’un finansal hakimiyetinden stratejik bir kopuş sergiliyor. Bu hamle, ABD’nin borçlanma maliyetleri üzerinde baskı oluştururken çok kutuplu bir ekonomik düzene geçişi hızlandırıyor.

YDH - Press TV’den Yusuf Ramazani’nin analizine göre, Çin’in 2023’ten bu yana bildirdiği 324 milyar doların üzerindeki ABD menkul kıymetini elden çıkarması, Washington’un düşmanca ticaret politikaları ve mali kötü yönetimine bir yanıt niteliği taşıyor.
Bu adım, Amerikan finansal hakimiyetinden stratejik bir kopuşa işaret ederken, çok kutuplu bir ekonomik düzene doğru küresel geçişi de hızlandırıyor.
Uzmanlara göre Çin, Şubat 2023’ten bu yana 324 milyar dolarlık ABD menkul kıymetini sattı veya vadesinin dolmasına izin verdi.
Bu kararlı hamlenin, Amerikan ekonomik yönetimine ve dolar merkezli küresel finans sisteminin uzun vadeli istikrarına duyulan derin güven kaybını gösterdiği belirtiliyor.
Bu finansal geri çekilme, Washington’daki siyasi çevre tarafından büyük ölçüde göz ardı edilen, son zamanların en önemli ekonomik gelişmelerinden biri olarak nitelendiriliyor.
Analizde, Washington’un agresif gümrük vergileri ve ticaret savaşlarının en büyük alacaklılarından birini kendinden uzaklaştırdığı ifade ediliyor.
ABD ekonomisine güven kaybı
Uzmanlara göre, Çin’in elden çıkardığı menkul kıymetlerin ölçeği rutin bir işlem değil, açık bir jeopolitik beyan niteliği taşıyor.
Çin mallarına yönelik yüzde 145’e varan gümrük vergilerinin, Çin’in hızlı ekonomik gelişimini engellemek amacıyla ticareti bir silah olarak kullandığı kaydediliyor.
324 milyar dolarlık rakamın Belçika gibi finans merkezleri üzerinden tutulan varlıkları da içerebileceği belirtilirken, ABD Hazine Bakanlığı verilerinin bu eğilimi doğruladığı aktarılıyor.
Mayıs 2024 itibarıyla Çin’in elindeki ABD menkul kıymetleri, 2009 mali krizinden bu yana en düşük seviye olan 756,3 milyar dolara geriledi.
ABD borçlarından bu çıkışın, Çin’in yuanı spekülatif saldırılara karşı savunma, rezervlerini küresel varlıklara yönlendirerek çeşitlendirme ve emlak sektöründeki kontrollü geçiş de dahil olmak üzere ekonomisini istikrara kavuşturmak için iç teşvikleri finanse etme amaçlı dikkatli bir stratejinin parçası olduğu vurgulanıyor.
Analizde, bu durumun kendine zarar verme eylemi olmaktan çok, ABD politikasının öngörülemez ve istikrarsız doğası karşısında Çin’in ulusal çıkarlarını koruma taahhüdünü gösteren stratejik bir finansal planlama olduğu savunuluyor.
Piyasalarda ani bir çöküş beklenmiyor
Bu değişimin etkilerinin muhasebe kayıtlarının çok ötesine uzandığı ve küresel gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 43’ünü oluşturan dünyanın en büyük iki ekonomisi arasında yeni bir küresel ekonomik ayrışma döneminin habercisi olduğu belirtiliyor.
Çin’in eylemlerinin, dolar hegemonyasının ayrıcalıklarını tek taraflı yaptırımlar uygulamak ve ekonomik savaş yürütmek için sürekli olarak kötüye kullanan bir ülkeyle finansal karşılıklı bağımlılığı bilinçli ve haklı bir şekilde azalttığına işaret ediliyor.
Bazı çevrelerden gelen endişe verici tahminlere rağmen, Çin’in satışlarının tek başına “büyük bir borsa çöküşünü” tetikleyeceği fikrinin, 28 trilyon doları aşan ABD Hazine tahvili piyasasının derinliğini ve direncini yanlış anlayan büyük bir abartı olduğu ifade ediliyor.
Fakat bu hamleyi önemsiz olarak görmenin de ciddi bir hata olacağı uyarısı yapılıyor.
Çin’in satışlarının sürekli ve kademeli doğasının, ABD’nin borçlanma maliyetleri üzerinde istikrarlı bir baskı oluşturduğu ve getiri artışına katkıda bulunduğu belirtiliyor.
Nisan 2025’te 10 yıllık Hazine tahvili faizlerinin yüzde 4,592’ye ulaşmasıyla görüldüğü gibi, bu durumun Amerika’nın ağır ulusal borç yükünün maliyetini artırdığı ve nihayetinde Amerikan vergi mükelleflerine yük olduğu kaydediliyor.
Çok kutuplu dünyaya doğru
Bu finansal baskının, Washington’un Çin gibi rasyonel uluslararası aktörleri daha güvenli ve güvenilir alternatifler aramaya zorlayan kendi kısa vadeli politikalarının doğrudan bir sonucu olduğu kaydediliyor.
Çin’in stratejisinin asıl dehasının ani bir çöküşe neden olmak değil, küresel ekonomik düzeni sabırlı ve uzun vadeli bir şekilde tek taraflı ABD hakimiyetinden uzaklaştırmak olduğu ifade ediliyor.
ABD’nin kendi kendini baltalayan korumacılıkla meşgulken, Çin’in Avrupa, Latin Amerika ve Asya ile ticari ilişkilerini genişlettiği, rekabetçi fiyatlarla yüksek kaliteli mallar ihraç ederek etkisini artırdığı ve küresel tedarik zincirlerini istikrara kavuşturduğu belirtiliyor.
Bu değişimin, Washington’un siyasi istikrarsızlığından ve mali sorumsuzluğundan kaynaklanan şoklara karşı daha az savunmasız, daha dengeli ve çeşitlendirilmiş bir küresel ekonomi yarattığı vurgulanıyor.
Ekonomi analistleri, Çin’in ABD menkul kıymetlerindeki önemli düşüşünün, giderek saldırganlaşan ve öngörülemeyen ABD ekonomi politikasına karşı rasyonel, stratejik ve gerekli bir yanıt olduğunu savunuyor.
Söz konusu hamlenin, Amerikan finansal tek kutupluluğunun kaçınılmaz düşüşünü hızlandırdığı ve Çin’in dünya sahnesindeki ekonomik devlet aklının artan güvenilirliğini ve stratejik derinliğini vurguladığı belirtiliyor.