Bazıları, “birkaç tüfek, bir mühimmat kutusu, hatta on kamyon dolusu ağır silah verilse bile güç dengesi değişmez” diye düşünebilir. Ama Hizbullah için mesele bu değil. Esas tehlike, sembolizmin kendisi. Çünkü sembolik dahi olsa silah teslimi, bu silahların gayrimeşru olduğunun ve hükümetin ya da dış güçlerin bunları elden çıkarma hakkına sahip olduğunun kabulü anlamına gelir. Bu, kuruluşundan beri üzerine inşa edilen tüm meşruiyet zeminini yıkmaya yeter.

YDH- El-Naşra'daki değerlendirmesinde, Lübnan'daki silah konusundaki tartışmanın ülkenin egemenliğini aşarak, İsrail’le süregelen stratejik çatışmanın bir parçası olduğunu gösteren Muhammed Alluş, Hizbullah’ın pozisyonunu yalnızca bir 'siyasi inat' değil, jeopolitik bir zorunluluk olarak tanımlıyor. Alluş’a göre mesele, Lübnan’ın iç istikrarını koruma arayışının ötesinde, bölgesel caydırıcılığın muhafaza edilmesi; bu nedenle de Hizbullah’ın yaklaşımı, hükümet gibi dış güçlerin memnuniyetini kazanmaya değil, sahadaki gerçeklere yaslanıyor.
Lübnan siyasetinin perde arkasında, Hizbullah’a Filistin kamplarındaki uygulamalara benzer biçimde “sembolik” bir silah adımı attırmayı amaçlayan tekliflerin gündeme geldiği ortaya çıkıyor. “Çözüm” ve “gerçekçilik” söylemleriyle paketlenen bu öneriler, devletin silah kontrolünde ilerleme kaydettiği ve Hizbullah’ın hem iç hem dış taleplere uyum sağladığı izlenimini yaratmayı hedefliyor. Bu çerçevede, asgari düzeyde de olsa bazı silahların teslim edilmesi öngörülüyor.
Savunucularına göre bu, Parti'yi askeri gücünden mahrum bırakmayacak sınırlı bir adım. Buna rağmen Amerikan ve İsrail baskısını hafifletebilir; Lübnanlı yetkililere de “bir şeyler yapıyoruz” deme ve İsrail’in gerilimi tırmandırmasına karşı “bahanesi kalmadı” diyebilme imkânı verebilir. Ancak gerçek daha karmaşık. Bilgili kaynaklara göre Hizbullah’ın yanıtı kesin: net bir reddiye.
Hizbullah’ın en sert itirazı, silahlarının Filistin kamplarındaki silahlarla kıyaslanmasına. Kaynaklar, kamplardaki silahların esasen Filistinlilere iç koruma sağlamak, Lübnan-Filistin dengelerinde pazarlık aracı olmak ya da yerleşim dayatmasına karşı bir sembol olarak var olduğunu hatırlatıyor. Ancak zamanla bu silahlar, amaçlarının dışına taşarak Lübnan topraklarındaki Filistin iç çatışmalarında da kullanıldı.
Oysa Hizbullah’ın silahları, doğrudan İsrail işgaline karşı geliştirildi ve hâlâ aynı işlevi görüyor: saldırganlığı püskürtmek.
El-Naşra’ya konuşan kaynaklar, bu silahların ancak ulusal strateji bağlamında değerlendirilebileceğini vurguluyor. Dolayısıyla, partiye göre onları Filistin kamplarındaki silahlarla aynı kefeye koymanın tek anlamı, örgütün meşruiyetini kökten sarsmaya yönelik bir girişim olur. Bazıları, “birkaç tüfek, bir mühimmat kutusu, hatta on kamyon dolusu ağır silah verilse bile güç dengesi değişmez” diye düşünebilir.
Ama Hizbullah için mesele bu değil. Esas tehlike, sembolizmin kendisi. Çünkü sembolik dahi olsa silah teslimi, bu silahların gayrimeşru olduğunun ve hükümetin ya da dış güçlerin bunları elden çıkarma hakkına sahip olduğunun kabulü anlamına gelir. Bu, kuruluşundan beri üzerine inşa edilen tüm meşruiyet zeminini yıkmaya yeter.
Parti, sembolik bir silahsızlanmayı kabul etmenin, halk desteğini ve siyasi meşruiyeti de kendi elleriyle gömmek olduğunu düşünüyor. Bu nedenle 5 Ağustos’ta alınan hükümet kararını reddediyor, hatta karar hiç alınmamış gibi davranıyor. Çünkü böyle bir kararın görüşüldüğü hükümet toplantısına katılmak bile dolaylı kabul anlamına gelecektir. Kaynakların aktardığına göre, Hizbullah’a yapılan tek teklif bu değil.
Bir başka öneri de silahların Lübnan ordusuna ait özel depolarda toplanması ve devletin kararıyla ihtiyaç duyulana kadar bekletilmesi yönünde. Partinin yanıtı yine olumsuz oldu. Üstelik teklifi sunanlara şu soruyu yöneltti: İsrail, geçmişte Suriye ordusunun tüm imkânlarını yerle bir etmişken, bu silahların depolarda güvenle kalacağına dair hangi garanti verilebilir?
Kaynaklara göre Hizbullah’ın bu tür projeleri reddetmesi inatçılıktan değil, kademeli taviz sürecine çekilme girişimini doğru okumasından kaynaklanıyor. Çünkü her sembolik adım, ileride daha ağır baskıların inşa edileceği yeni bir zemine dönüşebilir.
Parti'nin gözünde bu öneriler, gerçek bir ulusal vizyona ya da Lübnan’ın savunma stratejisine dayanmıyor. Aksine, yabancı güçleri memnun etme saplantısından doğuyor. Hizbullah’ın reddettiği de tam olarak bu. Silah meselesi, bir büyükelçiliğin memnuniyetine değil, İsrail karşısındaki sahadaki gerçeklere dayanmalı. Bu koşullar altında benzer adımların atılması mümkün değil. Asıl tavizi, ateşkesi kabul edip yükümlülüklerini yerine getiren Lübnan değil, işgal ve saldırılarını her gün sürdüren İsrail vermeli.
Çeviri: YDH