Suriye’de Dürziler, Aleviler, Hristiyanlar ve Kürtler, merkezi otoritenin çöküşü ve temel hizmetlerin aksaması karşısında kendi güvenlik ve yönetimlerini sağlama arayışına girdi. Süveyda’da Dürzi lider Hikmet el-Haceri’nin bağımsız güvenlik yapısı “Ulusal Muhafız” ve özerk bir bölge çağrısı, bölgedeki azınlıkların radikal Sünni bir devlet oluşması halinde geleceksizlik endişesini gözler önüne seriyor.

YDH- The Media Line’a (TML) göre, Suriye’nin Dürzi merkezi Süveyda’da ağırlaşan yaşam koşullarına karşı başlayan protestolar özerklik taleplerine dönüşürken, Dürzi dini lideri Hikmet el-Haceri’nin, topluluğun kendi güvenliğini sağlamak amacıyla devletten bağımsız bir silahlı-sivil yapı olarak tasarladığı “Ulusal Muhafız”ın kurulması ve bağımsız bir Dürzi bölgesi çağrısı öne çıkıyor.
TML, Alevi diasporasından dahi merkezileşmeye karşı sesler yükseldiğini, bugün sahadaki adımların da bu mantıkla şekillendiğini bildirdi.
ABD’deki Aleviler Derneği Başkanı Dr. Murhaf İbrahim, The Media Line’a Alevilerin sistematik saldırı altında olduğunu söyledi:
“Aleviler kovuşturuluyor, öldürülüyor, evlerinden sürülüyor. 10 binden fazla Alevi hukuksuz şekilde tutuklu, binlercesi rejim kontrolündeki bölgelerde ölü bulundu. HTŞ rejimince hazırlanan yeni anayasa tam bir felaket—demokrasinin D'si yok.”
İbrahim’e göre tek çıkış yolu adem-i merkeziyet:
“Eğer Şam güçlü bir merkezî hükümeti sürdürürse, azınlıkların hayatta kalması mümkün değil. Adem-i merkeziyetçi, federal veya konfederal bir sistem topluluklara kendi kendini yönetme olanağı tanır. Ancak o zaman Suriye’nin bir geleceği olabilir.”
İbrahim, Hristiyanların durumuna da dikkat çekti:
“2011 öncesinde Suriye’de yaklaşık 800 bin Hristiyan vardı; bugün bu sayı 200 binin altına düştü.”
İbrahim’e göre Süveyda’da Dürzilere yaşatılanlar, daha geniş bir çözülmenin parçası:
“Aleviler, Dürziler, Hristiyanlar ve Kürtler arasında organik bir ittifak var. Herkes şunu biliyor: Suriye radikal bir Sünni devlete dönüşürse, geleceğimiz olmaz.”
Süveyda’daki Özgür Medya Derneği’nin kurucularından Mazen Bedria da, TML’ye verdiği röportajda, “Bu çağrı geniş bir destek buldu çünkü halkın kendi kararlarını alma ve topraklarını koruma özlemini yansıtıyor,” dedi.
The Media Line’a göre, Süveyda’daki destek yalnızca duygusal değil, aynı zamanda pratik temellere dayanıyor; halk, toplumu koruyacak sivil güçler oluşturmak ve onur ile özgürlüğü esas alan bir devlet inşasında ortaklık kurmaya hazır.
TML, birçok kişi için adem-i merkeziyetçilik yönündeki bu eğilimin, Suriye’nin bağımsızlık sonrası kurduğu siyasal mutabakattan ciddi bir kopuşu temsil ettiğini aktarıyor.
Dürziler, Aleviler, Hristiyanlar ve Kürtler gibi azınlıklar, uzun yıllar güvenliklerini sağlamak için eski meşru Suriye hükümeti ile yapılan ittifaklara dayanmıştı. Ancak bu mutabakat çökerken, azınlık liderleri artık merkezi devletin ötesinde yeni gelecekleri tahayyül ediyor.
TML, özerklik talebinin, temel hizmetlerin ciddi biçimde bozulmasından kaynaklanan bir umutsuzluğun sonucu olarak ortaya çıktığını kaydetti.
The Media Line’a konuşan Dürzi yardım görevlisi Razan Kivan şunları söyledi:
“Geçen hafta fırın dört gün kapalı kaldı çünkü mazot yoktu. İnsanlar artık yemek pişirmek için evlerindeki ağaçları kesmeye başladı. Su kıtlığı yaşanıyor. Bir su tankeri 200 bin Suriye lirasına kadar çıkıyor, bu da aileler için tamamen ulaşılamaz durumda. Öğretmenlerin ve hemşirelerin maaşları hâlâ ödenmiyor. Halk kendini terk edilmiş hissediyor.”
Bölge halkı, Suriye'deki Heyet Tahrir eş-Şam'ın (HTŞ) Süveyda’dan haber akışını engellemek için kasıtlı olarak internet kesintilerine başvurduğunu düşünüyor.
Kivan, “İnternetin bu hassas dönemde kesilmesi, Süveyda’dan haber çıkmasını engellemeye yönelik bir susturma yöntemidir,” dedi.
Bedria ise yaşanan insani çöküşü devletin bizzat çöküşü olarak tanımlıyor:
“Halkı yaşamın en temel araçlarından yoksun bırakmak, toplumu kendi kendine yetmeye zorladı. Bu acı gerçeklik, yeni bir farkındalığı beraberinde getirdi: Çözüm, yetersiz bir merkezî otoriteden değil; tarımsal, kooperatif temelli ve hizmet odaklı yerel girişimlerden, insan onurunu koruyan alternatif bir yaşam ekonomisinden gelir.”
Bedria, Suriye'de birçok bölge sakininin bölgesel güçlerin oyuncağı olma ihtimalinden irkildiğini de anlattı:
“Biz, bu toprakların halkı olarak herhangi bir dış koruma veya vesayeti reddediyoruz. Koruma, bizim iç birliğimizden ve toplumsal dayanışmamızdan gelir; kararımız bağımsız kalacaktır.”
Süveyda’daki sıkıntıları bizzat gözlemleyen Kivan ise daha 'temkinli' bir yaklaşım sergiledi:
“Uluslararası toplumu bütün olarak bizi korumaya çağırdık ancak İsrail, Dürzilerin güvenlik arayışını kendi çıkarına kullandı. Türkiye burada kesinlikle kabul görmüyor. ABD ise her iki tarafla da oynamakta.”
Şamlı akademisyen ve siyaset analisti Ali Muhammed ise, HTŞ'nin Dürzi ayrılıkçılığına yaklaşımının medya üzerinden yatıştırma, güvenlik baskısı ve siyasi kayıtsızlıkla şekillendiğini öne sürdü:
“HTŞ, ayrılıkçılığa karşı çıkan etkili Dürzi figürlere dayanıyor ve medyada veya aracılar üzerinden dolaylı mesajlar göndermekle yetiniyor. Ancak özellikle Süveyda içindeki bölünmeler göz önüne alındığında bu talepler görmezden geliniyor,”
Muhammed’e göre, İsrail’in geçtiğimiz günlerde Şam’ın güneybatısında bir gözetleme sistemini hedef alan hava saldırısı HTŞ rejiminin zayıflığını gözler önüne serdi:
“İsrail, HTŞ'nin zaafından yararlanıyor, ayrışmayı teşvik ediyor ve Dürziler gibi topluluklara ayrılıkçı fikirler aşılıyor.”
TML, tüm Dürzi sesler İsrail’in müdahil olmasına karşı çıkmadığını gözlemlediği haberinde el-Haceri'nin 9 Ağustos 2025’te yaptığı televizyon konuşmasını aktarıyor.
El-Haceri, İsrail’e ve ABD Başkanı Donald Trump’a, Süveyda’daki Temmuz katliamlarının boyutunu sınırlayan “insani müdahaleleri” için teşekkür etmişti.
TML, bu sözlerin, ''İsrail’i sadece bir bölgesel aktör değil, bazı Dürziler için hayati bir dayanak olarak gören kesimin varlığını açığa çıkardığını'' iddia ediyor.
Bu açıklama, Dürziler arasındaki bölünmeyi daha da görünür kıldı: Kimi iç birlikten başka hiçbir korumayı kabul etmezken, kimileri İsrail’in saldırılarını ve sınır ötesi akrabalık bağlarını güvenliğin vazgeçilmez bir dayanağı olarak görüyor.
Merkeziyetçi çözülme Süveyda’da görünür hâle geldi
Suriye’de Süveyda’daki iç güvenlik yapılanmasında kadro değişiklikleri yaşandı. HTŞ'nin sözde 'içişleri bakanlığı', 2 Eylül’de Süveyda İç Güvenlik Müdürlüğü’ne sert tutumuyla bilinen Tuğgeneral Hüsam et-Tahan’ı atadı.
Daha önce Ceramana ve Sahnaya’daki operasyonlarıyla dikkat çeken Tahan’ın göreve gelmesi, siyasi tavizler yerine güvenlik kuşatmasını sıkılaştırma niyetini gösteriyor.
Hafta sonunda merkeziyetçi çözülme eğilimi daha da belirginleşti. Suriye Yüksek Seçim Komisyonu, önümüzdeki ay yapılacak parlamento seçimlerinin Süveyda ile birlikte Haseke ve Rakka’yı kapsamayacağını açıkladı. Komisyon, gerekçe olarak “güvenlik endişelerini” gösterdi.
Seçim Komisyonu Sözcüsü devlet medyasına yaptığı açıklamada, “Seçimler yalnızca HTŞ'nin tam kontrolü altındaki bölgelerde yapılabilecek egemen bir meseledir,” ifadelerini kullandı.
210 sandalyeli Halk Meclisi için oy verme işlemleri 15–20 Eylül arasında planlanıyor; ancak üç vilayette seçimler “güvenli bir ortam sağlanana kadar” ertelenecek. Kuzeydoğu’daki muhalefet çevreleri, kararı “güvenlik bahanesiyle süren marjinalleştirme ve dışlama” olarak değerlendirdi.
Bu karar, Temmuz ayında Süveyda’da meydana gelen kanlı çatışmaların ardından geldi. Dürziler ile Bedevi savaşçılar arasında çıkan çatışmalarda yüzlerce kişi hayatını kaybederken, HTŞ güçleri olayları kontrol altına almak için bölgeye sevk edildi.
Süveyda’daki aktivistlere göre, seçimlerin kapsam dışı bırakılması, yaz başında yapılan uyarıları doğruluyor: HTŞ, vilayeti sistematik olarak dışlıyor. Konu hakkında Bedria şunları söyledi:
“Artık beklentilerimiz sadece güvenlik vaatleri veya sınırlı kaynaklarla sınırlı değil. İhtiyaç duyulan şey, temel bir değişimdir—halkın onurunun ve siyasi haklarının tanınması. Gerçek tavizler olmadan yabancılaşma duyguları sürecek.”
Kudna köyünün muhtarı Şahir et-Tahan, sınır bölgesinde İsrailli girişimlere öfke duyulduğunu anlattı:
“İki hafta önce İsrailliler tarlalarımıza girerek gelecekteki yerleşimler için işaretler dikti. Halk öfkeli. Bu, 1974 ayrışma anlaşmasının açık ihlalidir.”
Tahan, bölgede ''sinsi bir İsrail varlığına'' işaret etti:
“İşgal güçleri ilerlemeye devam ediyor, Cebel eş-Şeyh Dağı’nda ve el-Hamidiye’de stratejik noktalara yerleşiyor. Tarlaları dozerlerle sürüyor, ağaçları söküyor, kontrol noktaları kuruyor. Bu durum özellikle kadınlar ve çocuklar için günlük yaşamı giderek zorlaştırıyor.”
Bununla birlikte, 18 Ağustos’ta Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, İsrailli yerleşimcilerin boşaltılmış Cuvayza köyünde yeni bir karakol için temel attığını belgeledi.
İşgal varlığı bu girişimi resmen onaylamasa da, Suriyeliler bunu sembolik bir tırmanış olarak görüyor. Tahan konu hakkında şunları dile getirdi:
“Silahsızız ve barış içinde yaşamak istiyoruz çünkü halk artık savaşlardan, katliamlardan ve yıkımdan yoruldu. HTŞ ile temas halindeyiz; durumdan haberdarlar ama kapasiteleri sınırlı.”
Bu sırada Türkiye Savunma Bakanlığı, Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) Savunma Bakanlığı’na bağlı Suriye ordusuna katılmaları yönünde “son uyarı” yaptı.
Analist Ali Muhammed’in iddiasına göre, ''bu sadece bir söylem değil; Ankara’nın taleplerinin karşılanmaması halinde siyasi ve belki askeri müdahaleye hazır olduğunun göstergesi''.
TML ise, Şam merkezli bir güvenlik kaynağından şunları aktardı:
“3 Eylül’de Suriye ordusu, Rakka’nın doğusunda bir SDG grubunun sızma girişimini engelledi. Çok sayıda kayıp yaşandı. Bu spontane bir olay değildi. Ordu önceden alarm durumundaydı ve muhtemelen istihbarat aldı. Önceden planlanmıştı.”
Kaynak, tekrarlayan sızma girişimlerinin, kaçakçılık faaliyetlerinin ve tıkanan müzakerelerin, Şam’ı Rakka, Deyr ez-Zor ve Halep’e takviye göndermeye ittiğini söyledi:
“‘Rutin tatbikatlar’ olarak tanımlansa da, bu faaliyetler orta ve ağır silahlarla yapılıyor ve neredeyse her gün sürüyor. Gerçek bir entegrasyon sağlanmazsa Şam savaş emirleri vermeye yaklaşıyor.”
Türkiye kökenli yorumcu İhsan Aktaş, Daily Sabah’taki yazısında Washington’un belirsizliği daha da derinleştirdiğini öne sürdü:
“Daha birkaç ay önce tartışmalar Suriye’nin toprak bütünlüğü ve üniter devlet yapısının yeniden inşası üzerineydi. Ancak ABD’nin, PKK’den türetilen SDG’yi sahaya sürmesi yeni bir gerçeklik yarattı. Bu politika, kamuoyunun zihnine şüphe tohumları ekti; birleşik bir Suriye devletinin hâlâ mümkün olup olmadığı yeniden sorgulanıyor.”
Kuneytra’dan konuşan Tahan şöyle dedi:
“Silahsızız ve barış içinde yaşamak istiyoruz. Ama gerçek güvenceler olmadan daha fazla yerinden edilme ve kayıp yaşanacağından korkuyoruz.”
Süveyda’dan Kivan’ın değerlendirmesi ise aynı ölçüde:
“Bağımsızlık çağrısı ciddi, sembolik değil. Onurumuz ve haklarımız tanınmadığı sürece, kendi hayatımızı yönetme ısrarımız sürecek.”