"Aslında Trump'ın bugün üniversitelere yönelik tüm söylemi, Biden'ın üniversitelerde kök salan antisemitizm hakkındaki söyleminin büyütülmüş bir versiyonundan ibaret."

YDH - Gazze savaşı, Demokrat Parti’nin en önemli kurumsal dayanağı olan Amerikan üniversitelerinin meşruiyetini sarstı. Biden yönetiminin öğrenci protestolarını bastırması, partiyi genç seçmenden ve akademiden kopardı. El-Ahbar gazetesi yazarı Muhammed Fadlullah'ın yorumuna göre bu boşluğu Trump doldurdu ve Silikon Vadisi gibi müttefikler de saf değiştirdi. 2024’teki seçim yenilgisi, Demokratların kendi elleriyle dayanaklarını yıkmasının kaçınılmaz sonucuna dönüştü.
Başkan Donald Trump'ın üniversitelere (düşman olarak gördüğü) saldırısı, selefi Demokrat Başkan Joe Biden'ın bu alandaki "başarılarının" üzerine inşa edilmemiş olsaydı, bu denli yıkıcı bir etki yaratmazdı.
Biden, polis güçlerini Filistinlilerin temel haklarını destekleyen öğrenci gösterilerine saldırtarak üniversitelerin sözde dokunulmazlığını gayrimeşru kılan yasal ve siyasi temelleri atmıştı.
Aslında Trump'ın bugün üniversitelere yönelik tüm söylemi, Biden'ın üniversitelerde kök salan antisemitizm hakkındaki söyleminin büyütülmüş bir kopyasından ibaret.
Charlie Kirk suikastından ve üniversitelerde sağın "mağduriyeti" konusunun gündeme gelmesinden sonra bile antisemitizm teması, üniversiteleri dize getirme konusunda Trump için hâlâ en gözde araç.
Demokrat yönetimin öğrenci gösterileri sırasındaki söylemi şuydu: ABD, üniversitelerde antisemitizmin serpilmesine uzun süre izin vermişti ve bu, bugün düzeltilmesi gereken bir hataydı.
"Eleştiri kasına çok fazla odaklandık, ama bugün diyalog kasına odaklanmalıyız" (The Guardian) ve Gazze savaşından sonra üniversitelerde var olmadığı anlaşılan dinleme becerisini kazanmaları için öğrencilerin rehabilite edilmesi gerekiyordu (The Washington Post).
Üniversitelerin biriktirdiği tüm eleştirel epistemolojiler, soykırımı örtbas etmek uğruna bir anda paramparça edildi; birkaç ay sonra ödeyecekleri bedellerin farkında değillerdi.
Tabii o sırada Demokrat Parti'nin morali zirvedeydi ve hem ABD içinde hem de dışında siyasi savaşlarını kazanacaklarına ve Trump'ın bir daha geri dönmeyeceğine emin, ders verir bir dille üniversitelere saldırıyorlardı (Yaygın kanı, Trump hakkındaki davaların onu hapse atmasa bile siyasetten men edeceği yönündeydi).
İşte yapısal kriz burada başladı. Demokratlar için, en azından 2016'dan ve ardından gelen koronavirüs krizinden bu yana, üniversite partinin temel taşı konumundaydı: Üniversitenin siyasi ve toplumsal meşruiyeti arttıkça Demokrat Parti'nin meşruiyeti ve gücü de artıyordu (Trump içinse durum tam tersiydi).
Demokrat Parti söyleminin temel argümanlarından biri, Trump'ın yaydığı dezenformasyonun aksine, kendilerinin uzmanların ve uzman akademisyenlerin söylediklerinin yanında yer aldığıydı.
Bu, Amerikalıların sosyal medya platformlarının sahte haber yuvası olduğunu "keşfettiği" (oysa 2016'ya kadar demokratik bir dünya için umut kaynağıydı) ve sahte haberlerle mücadele için akademisyenlerin söylediklerine güvenmemiz gerektiği dönemdi.
Ancak bu "keşfe" rağmen Silikon Vadisi, geçen yılın sonuna kadar büyük ölçüde Demokrat Parti'nin yanında yer aldı.
2024'te ise Silikon Vadisi, Wall Street'ten bile daha fazla Trump'ın temel müttefiki haline geldi (Bir sonraki makalede, "veri burjuvazisinin" bu siyasi sadakat değişiminin sonuçlarını ve Wall Street'in Trump ekibindeki belirsiz konumunu ele alacağız).
Mesele şu ki, ilk Trump döneminde ve sosyal medyanın yarattığı sorunlu alan karşısında Demokratlar üniversite kurumuna sığınmışlardı.
Bu platformlardaki çevrim içi faaliyetleri, "bilime güveniyorum" ve daha sonra saldıracakları eleştirel epistemolojileri savunma minvalindeydi. Bize üniversitenin faşizme karşı direnişin kalesi olduğu söylenmişti.
Üniversite, Demokrat Parti'nin sağ kesim arasında yayılan sosyal medya fenomenleri olgusuna karşı yücelttiği uzmanlar kurumu olmasının yanı sıra, Demokratların her seçimde yaş grubundaki temel dayanağı olarak gördüğü genç kadın ve erkeklerin de kurumu idi.
Hatırlarsak, 2016 ortasındaki şok edici Brexit oylaması ve birkaç ay sonraki Trump'ın seçilmesi şokundan bu yana Demokratlar ve akademisyenler arasında kibirli, yaş ayrımcısı (ageist) bir söylem vardı: Gençler ilericilere, yaşlılar ise gerici faşistlere oy veriyordu.
Bunun nedeni ya yaşlıların geçmişe ait olmaları ve dünyanın sözde doğası gereği ilerliyor olması ya da işlerin daha net ve istikrarlı, ataerkil çekirdek ailenin ise sağlam olduğu sanayi çağına özlem duymalarıydı.
Ancak son birkaç yıldır rakamlar bu iddianın boşluğunu açıkça göstermeye başladı (tıpkı Gazze'den gelen rakamları gizlemenin zorlaşması gibi).
Sanal alanda genç erkeklerin geniş kesimlerini çeken bir "erkek dünyası" (manosphere) olduğu ve dolayısıyla yaş ayrımcısı söylemlerin bir değeri kalmadığı anlaşıldı.
Demokrat Parti'deki üniversiteli gençlik unsuru, Gazze'deki soykırımın durdurulmasından yana net bir tavır almıştı. Onların kurduğu direniş çadırlarına saldırmak, sadece üniversiteli gençleri Demokrat Parti'den uzaklaştırmakla kalmadı, aynı zamanda onların üniversite kurumuna farklı bir alan olarak duydukları güveni de sarstı.
Demokratların akademiye karşı darbesini yönetenlerin, büyük ölçüde Demokrat Parti'ye sadık olan "profesyonel yönetici sınıf" (PMC) olduğunu söyleyebiliriz.
Fakat onların işletme okuluyla (üniversite içinde karşıt bir üniversite oluşturan) iç içe geçmişlikleri, Demokrat Parti'nin bir yanılsamaya —Gazze için gösteri yapan öğrencilere saldırmanın, Trump'ın ilk döneminde partinin sığınağı olan üniversite idealine bir saldırı olarak görülmeyeceği yanılsamasına— kapılmasını kolaylaştırdı.
Geçen yılın ortasındaki hava, Gazze için yapılan öğrenci gösterilerinin "tarihin doğru tarafında" olduğu, 1970'lerdeki öğrenci gösterilerine benzediği ve ABD'nin ve dünyanın geleceği üzerinde aynı derin etkiyi yaratacağı, zaferinin kaçınılmaz olduğu yönündeydi.
Aylar geçti ve Biden yönetimi, bu süreçte Demokrat Parti'nin 2016'dan sonra şekillenen referans kurumunun meşruiyetini baltaladığını fark etmeden öğrencilerin hareketini zayıflattı. Öğrenci hareketi, "beklendiği" gibi zafere ulaşmadı.
Amerikan üniversitesinin Demokrat yönetimin ehlileştirme çabalarına direnmesi, kısmen Edward Said ve diğer Filistinli akademisyenlerin geçtiğimiz on yıllardaki çabalarına bağlanabilir.
Demokratların 2024 seçimlerindeki hezimeti, Edward Said'in onlardan aldığı intikamdır (Filistinlilerin intikamı, edebiyat bölümünün ve metodolojilerinin intikamı, Fransız teorisinin ve direniş epistemolojilerinin intikamı...).
Bugün Kamala Harris ve Bernie Sanders, katıldıkları televizyon mülakatlarında iç çekerek "sistem bozuk" diyorlar.
Eğer Demokratlar, Trump'ın ilk dönemindeki durumun aksine (o zamanlar daha canlıydılar; en organize ve tartışma yaratan gösterilerin, Bella Ciao şarkısının ve "Nefes alamıyorum" sloganının dönemiydi) bugün şaşkın ve tepkisiz bir halde duruyorlarsa, bunun nedeni "şok" ya da bir özeleştiri değil (şu ana kadar ciddi bir özeleştiri yapıldığına dair kanıt yok).
Bunun nedeni, Biden döneminde ve İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki soykırım savaşı yüzünden, bir zamanlar kurumsal sığınakları olan kurumu kendi elleriyle yok etmiş olmalarıdır.
Ve eğer Amerikan üniversiteleri bugün Trump'a direnemiyor gibi görünüyorsa, bu tam da Başkan Biden yönetiminin yaptıklarından kaynaklanıyor.
Kısacası, Gazze Şeridi'ndeki soykırım savaşından önce Demokratların Trump'a karşı stratejisi, uzmanların, gençlerin ve profesyonel yönetici sınıfın üniversitesi olan üniversitenin kutsallığı etrafında şekilleniyordu.
Üniversitenin bu tarihsel, özellikle de Amerikan kimliğine özgü sembolizmine, yani "üniversite öğrencileri daima tarihin doğru tarafındadır" tezine saldırarak Demokratlar kendi siyasi mimarilerinin merkezindeki kurumu vurdular ve seçimlere referans alacakları bir kurum olmadan girdiler.
Ne sosyal medya söylemlerine uygundu, ne üniversite tarihsel kutsallığını koruyabildi, ne de onlar üçüncü bir kurum yaratabildiler.
Belki de "öğrencilerde yapıcı diyalog hissi yerine siyasi duyarlılık geliştiren" üniversiteye saldırdıktan sonra Demokratlar, geleneksel medyanın kendi kurumları, "üçüncü yolları" olacağını sandılar.
Bu, stratejik vizyondan yoksun, riskli bir kumardı; zira geleneksel medyanın krizi o kadar derin ki, Demokrat Parti'nin krizini basit gösteriyor.
Şimdi soru şu: Amerikan üniversitesinin siyasi ve tarihsel teorisi, Trump'ın saldırılarından değil, Demokratların Gazze'nin sesini kısmak için neden olduğu hasardan kurtulabilecek mi?
Çeviri: YDH