"ABD’nin artan baskısı, Pekin’i daha açıktan karşı mevzilere itiyor. Bu da küresel ayrışmayı keskinleştiriyor. Böyle bir tabloda İsrail’in, tıpkı tek kutuplu dönemde olduğu gibi, bloklar arasında denge kurması giderek zorlaşıyor."

YDH - İsrail, Çin’le ekonomik ilişkilerini artırarak Pekin’in bölgesel hamlelerinin etkisini azaltmaya çalışsa da, son dönemde Çin’in İran’la askeri işbirliği iddiaları ve stratejik yatırımları Tel Aviv’de güvenlik kaygılarını yükseltti. ABD baskısıyla askeri teknoloji transferlerini sınırlayan İsrail, Çin yatırımlarını sivil alanlarda yoğunlaştırdı ancak Haifa Limanı ve güvenlik sistemleri gibi örnekler ciddi tartışma yarattı. El-Ahbar yazar Hüseyin İbrahim'in değerlendirmesine göre Pekin’in küresel siyasette daha açık bir şekilde ABD’ye karşı konumlanması, İsrail’in iki blok arasında manevra alanını daraltıyor.
İsrail, Çin’le ticaret ve yatırım ilişkilerini genişleterek, Pekin’in hasımlarıyla kurduğu ittifakların etkisini azaltmaya çalıştı ve son birkaç on yılda bunda kısmen başarılı oldu.
Ancak Tel Aviv, ilişkilerin karşılıklı ihtiyat ve sürekli gözetim altında ilerlediğini biliyor. Zira İsrail, yalnızca Ortadoğu’da değil tüm dünyada Amerikan hegemonyasının en önemli araçlarından biri ve bu durum Çin’in çıkarlarıyla çelişiyor.
Son haftalarda İsrail basını ve bazı Amerikan düşünce kuruluşları, Çin yatırımlarının yol açabileceği güvenlik riskleri nedeniyle İsrail’in Çin karşısında zayıf düşebileceğini yazmaya başladı.
Aynı dönemde Pekin’in küresel düzeyde daha belirgin bir tutum almaya başlaması da, Çin’in artık müttefiklerini destekleme ve rakiplerini karşısına alma konularında eskisi kadar temkinli davranmadığı kaygılarını artırdı.
Bu kaygıların merkezinde, İsrail ve ABD’nin “ilişkilerde dönüm noktası” diye nitelediği Çin–İran askeri işbirliği var. Atlantik Konseyi’nin 29 Ağustos’ta yayımladığı makalede Çin’in hazirandaki 12 günlük savaşta Washington ve Tel Aviv’in saldırılarıyla zarar gören İran füze sistemini yeniden imar ettiği ileri sürüldü.
İsrail ve Batı açısından sorun şu: Çin–İran işbirliği doğrudan hazır füze satışı değil, füze üretim teknolojisinin devri üzerine kurulu. Bu nedenle kanıtlamak oldukça güç.
İsrail ise bunun çok daha ötesine giderek, Ortadoğu’nun bütün dengelerini bozabilecek bir ihtimalden söz ediyor.
Buna göre Çin, İran’la sınırlı kalmayıp Suudi Arabistan gibi ülkelerde de füze programları kurabilir. Böyle bir hamle, ABD’nin bölgedeki üstünlüğünü aşındırma girişimi olarak yorumlanıyor.
Çin’in sözde müdahalesinin boyutları net olmadığı için, İsrail’in kaygıları şimdilik ihtiyat amaçlı görülüyor. Ancak İsrail biliyor ki Pekin’i tek başına hiçbir şeye zorlayamaz; yine Washington’un devreye girmesi ve Çin’e yaptırım uygulaması için baskı yapacaktır. Bu da iki ülke arasındaki gerilimi daha da tırmandırabilir.
İsrail’de Çin yatırımlarına güvenlik uyarıları
İsrail’in önde gelen haber portalı Ynet'in 27 Eylül’de yayımladığı haberde, Çin’in ülkedeki stratejik varlıklar üzerindeki etkisinin giderek arttığına dair uyarılar yer aldı.
Haberde, son on yılda Çin’in kritik altyapılarda işletme hakları aldığı hatırlatıldı. En çarpıcı örneklerden biri, Haifa Limanı’nın işletmesini üstlenen Çinli SIPG şirketi. Eleştirilere göre bu yatırım yalnızca ticari amaç taşımıyor; Pekin’in küresel nüfuzunu genişletme stratejisinin parçası.
Başka örnekler de var. İsrail polisinin “Kartal Gözü” gözetim sisteminde kullanılan kameralar, ABD’nin yaptırım uyguladığı bir Çin şirketi tarafından üretiliyor.
Ayrıca Pekin, Tel Aviv hafif raylı sistem projesinde de yer alıyor. Eski Şin Bet Başkanı Nadav Argaman 2019’da, Askeri İstihbarat Birimi eski şefi Tamir Hayman ise bu yıl, Çin’in İsrail’de artan varlığının doğrudan güvenlik riski doğurduğunu söyledi.
İsrail’in Çin’le ilişkileri çoğu zaman Washington’un tepkisini çekti. Özellikle askeri teknoloji transferi ihtimali söz konusu olduğunda, ABD baskısıyla bazı adımlar durduruldu. 2000’de İsrail, Çin’e Falcon insansız hava aracı sistemini satmaktan vazgeçmek zorunda kaldı.
O tarihten sonra askeri işbirliği rafa kaldırıldı ve ilişkiler daha çok sivil yatırımlara yöneldi. Bu sayede iki taraf arasında yakınlaşma sağlanırken, Pekin’in İsrail’in düşmanlarına gelişmiş silah sağlamasının da önüne geçildi.
Fakat İsrail’de hep aynı soru soruluyordu: Çin, ABD ile rekabetinde bir noktada İsrail’in de karşısına geçecek mi?
Geçen günlerde Pekin’i ziyaret eden Kuzey Kore Dışişleri Bakanı Ço Son Hui’ye, mevkidaşı Vang Yi, “Çin, Pyongyang’la uluslararası ve bölgesel konularda işbirliğini güçlendirmeye ve her türlü hegemonya girişimine karşı koymaya hazır” dedi. Bu, ABD’ye açık bir mesajdı.
Üstelik Çin, uzun süre Batı’nın taleplerine uygun şekilde Kuzey Kore’yi dengelemeye çalıştığını öne sürüyordu.
Oysa tarihsel olarak Pekin ile Pyongyang’ın bağı çok daha derindi: Çin, piyasa ekonomisine yönelmeden önce de Kuzey Kore’nin yanında durmuş ve 1950–1953 Kore Savaşı’nda ABD öncülüğündeki ittifaka karşı onunla birlikte savaşmıştı.
Bütün bunlar, İsrail’in son dönemde artan kaygılarının yalnız kendi değerlendirmelerinden değil, Çin’in siyasetinde yaşanan değişimden kaynaklandığını gösteriyor.
ABD’nin artan baskısı, Pekin’i daha açıktan karşı mevzilere itiyor. Bu da küresel ayrışmayı keskinleştiriyor. Böyle bir tabloda İsrail’in, tıpkı tek kutuplu dönemde olduğu gibi, bloklar arasında denge kurması giderek zorlaşıyor.
Çeviri: YDH