Kafkasya’nın yeni aktörü: Azerbaycan Cumhuriyeti

img
Kafkasya’nın yeni aktörü: Azerbaycan Cumhuriyeti YDH

"Azerbaycan’ın askeri doktrinine siber kabiliyetleri entegre etmesi ve NATO ile İsrail rejimiyle yürütülen teknik işbirlikleri, komşu ülkelerin kritik altyapıları ve bilgi ağları için yeni tehditler oluşturabilir."




YDH - Azerbaycan son yıllarda kapsamlı bir askeri modernizasyon ve güvenlik diplomasisi stratejisi izleyerek, Güney Kafkasya’da etkin bir bölgesel aktöre dönüşüyor. Türkiye, Pakistan ve İsrail’le kurduğu ittifaklar sayesinde hava savunması, İHA teknolojisi ve siber güvenlik alanlarında kapasitesini hızla artırdı. Islamic World News portalının değerlendirmesine göre bu süreç, hem İran ve Rusya gibi komşularla güç dengesini değiştirmekte hem de bölgedeki silahlanma yarışını tetikliyor. Genel olarak, Azerbaycan’ın hedefi savunma gücüyle jeopolitik konumunu pekiştirip, Doğu ile Batı arasında stratejik bir denge unsuru hâline geliyor.

Son iki yılda, Azerbaycan Cumhuriyeti, aktif dış politikayı kapsamlı bir silah alım süreci ve askeri yapı modernizasyonuyla birleştiren yeni bir karma güvenlik diplomasisi modeli uygulamaya koymuştur.

Bu politika, Güney Kafkasya ve çevresindeki güvenlik ortamında Bakü’nün caydırıcılık kapasitesini artırma ve jeopolitik konumunu güçlendirme yönündeki genel stratejik çerçeve içinde değerlendirilebilir.

Bu stratejinin unsurları arasında çok katmanlı hava savunma sistemlerinin geliştirilmesi, topçu ve zırhlı kabiliyetlerin artırılması, keşif ve hassas taarruz yeteneğine sahip insansız hava aracı altyapısının genişletilmesi, ayrıca Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) ve Türkiye, Pakistan ile bazı Avrupa ülkeleri gibi kilit ortaklarla eğitimsel ve siber işbirliklerinin derinleştirilmesi bulunmaktadır.

Bu eğilim, aslında Azerbaycan’ın “toprak temelli yalıtılmış güvenlik” anlayışından “aktif bölgesel güvenlik” anlayışına geçme çabasının bir yansımasıdır; öyle ki bu çaba, yalnızca Güney Kafkasya’daki güç dengelerini yeniden tanımlamakla kalmayıp, aynı zamanda komşu aktörlerin -özellikle İran, Ermenistan ve Rusya’nın- stratejik seçeneklerini sınırlayarak jeopolitik gerilimlerin maliyetini artırmıştır.

Kilit hamleler

Sırbistan’dan 48 adet Nora B-52NG kundağı motorlu obüs satın alınması, ağır topçu birimlerinin yeniden yapılandırılması sürecinin bir parçası olup, operasyonel hareket kabiliyetini ve derinlikte ateş kapasitesini artırmayı hedeflemektedir.

Buna paralel olarak, İsrail rejiminin askerî sanayilerinden gelişmiş Barak-MX hava savunma sistemlerinin tedariki, Bakü’nün çok katmanlı bir savunma şemsiyesi kurma ve füze ile İHA tehditlerine karşı hassasiyetini azaltma yönündeki eğilimini göstermektedir.

Hava kuvvetleri alanında, özellikle Türkiye ve Pakistan’dan savaş uçağı ve taarruz İHA’ları temini, insan gücüne daha az, teknolojik kabiliyetlere ise daha fazla dayanan ağ-merkezli savaş doktrinini benimsediğini ortaya koymaktadır.

Aynı zamanda Azerbaycan, Batı’nın güvenlik yapılarıyla bağlantılı biçimde, özellikle NATO’nun savunma kurumlarını geliştirme ve eğitim programları aracılığıyla eğitimsel, yönetsel ve doktrinsel kapasitesini yeniden tanımlamıştır.

Bu süreç, Avrupa ve bölge ülkeleriyle siber ve teknik işbirliklerinin genişlemesiyle desteklenmiş, böylece Azerbaycan’ın savunma kurumu giderek NATO standartlarına uyumlu bir yapıya evrilmiştir. Bu eğilim, teknik ve askerî boyutlarının yanı sıra, açık bir siyasî mesaj da taşımaktadır:

Batı ittifakıyla güvenlik bağlarını güçlendirmek, Rusya ve İran’dan gelen baskılara karşı denge oluşturmak ve Azerbaycan’ın Güney Kafkasya’nın yeni şekillenen güvenlik mimarisinde aktif bir aktör olarak konumunu pekiştirmek.

Hava savunması

İsrail rejiminin askerî sanayilerinden Barak-MX sistemlerinin satın alınması ve Pantsir-S1, S-300PMU2, modernize edilmiş Sovyet yapımı 9K33 OSA sistemleri, Demir Kubbe bataryaları ile SPIKE NLOS füzeleriyle donatılmış zırhlı araçlardan oluşan savunma katmanlarının yeniden yapılandırılması, Bakü’nün çok katmanlı bir savunma şemsiyesi oluşturma ve bölgesel hava sahasını kontrol etme yönündeki çabalarını göstermektedir.

Bu gelişim, “Azerbaycan’ı, Rus, İsrail ve Türk teknolojilerini tek bir savunma yapısı içinde birleştirebilen az sayıdaki Sovyet sonrası ülkelerden biri hâline getirmiştir.”

İnsansız hava araçları ve akıllı silah sistemleri alanında, Akinci taarruz İHA’larının konuşlandırılması ile eğitim ve veri merkezli altyapının genişletilmesi, ülkenin nokta vuruşlu operasyonlar, anlık keşif ve ağ-merkezli savaş yürütme kapasitesini artırmıştır.

Azerbaycan ayrıca, en az 600 adet çok namlulu roketatar (MLRS) sistemine sahiptir; bunların 100’ü, HIMARS’tan daha gelişmiş özelliklere sahip güdümlü sistemlerdir.

Hava kuvvetleri ve savaş uçakları

Pakistan ile artan ittifak, JF-17 Thunder savaş uçaklarının alımı ve eğitimine yönelik bir işbirliği olarak, yerli hava gücü inşasının ve bölgesel tehditlere karşı karşılıklı caydırıcılığın başlangıcı olarak değerlendirilmektedir.

Bu işbirliği yalnızca askerî bir boyut taşımamakta, aynı zamanda İslamabad-Ankara-Bakü ekseni arasında stratejik bir yakınlaşmanın göstergesi olup, uzun vadede Avrasya’da yeni bir askeri blokun oluşumuna zemin hazırlayabilir.

Eşzamanlı olarak, özellikle 2024–2026 dönemi için savunma alanına ayrılan çok milyar dolarlık bütçeler, ulusal ekonominin kademeli olarak askerîleştirilmesi politikasının kalıcı hâle geldiğini ve geleneksel diplomasinin yerine “sert güvenliğin” öncelik kazandığını göstermektedir.

Bu süreç, Azerbaycan hükümetinin yıllık savunma bütçesinde yüzde 15 ila 20 oranında artış olduğuna dair resmi veriler ve İsrail rejimi ile Türkiye gibi ortak ülkelerle imzalanan büyük silah anlaşmalarıyla doğrulanmaktadır.

Bölgesel sonuçlar

İran, giderek karmaşıklaşan bir güvenlik ortamıyla karşı karşıyadır. Azerbaycan’ın artan menzile ve isabet oranına sahip insansız hava aracı ve füze sistemleri, ülkenin istihbarat toplama ve sınır gözetimi kapasitesini artırarak Tahran üzerindeki stratejik baskıyı güçlendirebilir.

Ermenistan açısından bu eğilim, askeri güç dengesizliğinin derinleşmesi ve askeri çatışmaların -özellikle de Erivan hâlâ 2020 savaşının ardından silahlı kuvvetlerini yeniden inşa etmeye çalışırken- yeniden patlak verme olasılığının artması anlamına gelmektedir.

Rusya açısından ise Bakü’nün NATO ve İsrail rejimiyle işbirliğini genişletmesi, Moskova’nın Kafkasya’daki geleneksel nüfuz alanı için bir tehdit oluşturmakta ve bölgedeki askerî etki sınırlarının yeniden çizilmesine yol açabilmektedir.

Jeopolitik boyut ve askeri diplomasi

Azerbaycan, Türkiye ve Pakistan’la stratejik ilişkilerine, ayrıca İsrail rejimiyle kapsamlı istihbarat ve teknoloji işbirliklerine dayanarak, doğu ve batı eksenleri arasında denge kurabilen çok katmanlı bir güvenlik ağı oluşturmuştur.

NATO’nun DEEP gibi eğitim programlarına ve Avrupa ülkeleriyle ortak siber güvenlik projelerine aktif katılım, Rusya’ya olan tarihi bağımlılığı azaltırken, Bakü’nün NATO’nun Kafkasya’daki güney kapısı olarak konumunu pekiştirmiştir.

Bu iki yönlü politika, Azerbaycan’ın stratejik derinliğini artırarak, ülkenin enerji ve bölge dışı güvenlik denklemindeki jeostratejik değerini yükseltmektedir.

Bu çerçevede, Azerbaycan son dönemde askeri ve teknolojik işbirliklerini genişletmiştir. Slovakya Genelkurmay Başkanı General Daniel Zmeko, Bakü’yü ziyaret ederek siber güvenlik merkezi ve hava kuvvetleri komuta merkezini gezmiş, askeri altyapıların korunmasına yönelik yapay zekâ sistemleri sergilenmiştir. Ayrıca Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye savunma bakanlarının üçlü toplantısı düzenlenmiş; bölgesel ulaşım koridorlarının güvenliği ve ortak askeri tatbikatlar gündeme alınmıştır.

Bosna-Hersek ile 2026 yılı için planlanan ilk askeri görüşmelerde, tecrübe paylaşımı ve eğitim programları kararlaştırılmıştır.

Azerbaycan, insansız hava aracı tecrübelerini Gürcistan’la paylaşmış, siber güvenlik ve bilgi teknolojileri uzmanlarının katılımıyla yapay zekâ ve ortak iletişim ağlarının geliştirilmesi konulu toplantılar düzenlemiştir.

Bütün bu girişimler, ülkenin aktif diplomasi, teknolojik işbirliği ve siber-askeri güvenliği birleştirerek, yeni bölgesel güvenlik mimarisinde yerini sağlamlaştırma hedefini yansıtmaktadır.

Genel olarak, Azerbaycan’ın savunma modernizasyonu yalnızca karşılıklı caydırıcılık arayışı değil, aynı zamanda bu ülkeyi güvenlik blokları arasında denge kurabilen ve jeostratejik konumunu bölgesel güç rekabetinde bir kaldıraç olarak kullanabilen çok boyutlu bir aktöre dönüştürme stratejisinin parçasıdır.

Ortaya çıkan senaryolar

Azerbaycan’ın askeri ve diplomatik dönüşüm perspektifinde, her biri Güney Kafkasya ve çevresindeki bölgesel güvenlik, güç dengesi ve caydırıcılık mekanizmaları üzerinde çok boyutlu etkiler yaratabilecek bir dizi potansiyel senaryo öngörülebilir.

Birincisi, Bakü’nün artan silah alım sürecinin devam etmesi, bölgesel bir silahlanma yarışının ortaya çıkma olasılığını artırmaktadır.

Böyle bir süreç, Ermenistan, Gürcistan ve hatta İran gibi komşu ülkeleri de savunma kabiliyetlerini hızla geliştirmeye yönlendirebilir ve gerilimli, sınırlı bir bölgede ileri teknoloji silahların yığılmasına neden olabilir.

İkincisi, bölgesel aktörler arasında sınırlı veya yanlış hesaplanmış askerî temasların riski artmaktadır.

Savaş İHA’larına, hassas vuruş kabiliyetine sahip füzelere ve çok katmanlı hava savunma sistemlerine artan bağımlılık, taraflarda önleyici saldırı eğilimini güçlendirebilir; yanlış anlamalar veya hatalı değerlendirmeler durumunda ise krizlerin hızla tırmanmasına zemin hazırlayabilir.

Üçüncüsü, yeni gözetim ve elektronik harp teknolojilerinin sahneye çıkmasıyla siber ve istihbarat rekabeti de bölgesel düzeyde yoğunlaşacaktır.

Azerbaycan’ın askeri doktrinine siber kabiliyetleri entegre etmesi ve NATO ile İsrail rejimiyle yürütülen teknik işbirlikleri, komşu ülkelerin kritik altyapıları ve bilgi ağları için yeni tehditler oluşturabilir.

Sonuç olarak, bu senaryolar yalnızca Bakü’nün Güney Kafkasya’da etkili bir askerî aktöre dönüşme arzusunu yansıtmakla kalmaz; aynı zamanda kalıcı bir güvenlik diyaloğunun yokluğunda, bölgenin silahlanma rekabeti, psikolojik baskılar ve karma operasyonlardan oluşan bir döngüye sürüklendiğini de gösterir.

Bu durumu yönetmek, çok taraflı ve öngörülü bir yaklaşımı zorunlu kılmaktadır.

Çeviri: YDH