"Peki, ABD'nin Lübnan ordusuna yönelik stratejisinde ciddi bir darbe mi var? Washington başarılı gördüğü bir yatırımdan vazgeçiyor mu? Yoksa bu kampanyanın ardında başka hedefler mi yatıyor?"
YDH - Ed-Diyar gazetesi yazarı İbrahim Nasreddin, ABD yönetiminin Lübnan ordusu ve özellikle Komutan Rudolf Heykel üzerindeki artan baskısını ve değişen stratejisini ele alıyor. Washington, orduyu kendi çıkarları doğrultusunda iç çatışmayı göze alarak kullanmak isterken, Heykel'in Cumhurbaşkanı Aun ile tam uyum içinde hareket ederek bu talepleri reddetmesi ve İsrail saldırılarına karşı duruşu, ABD nezdindeki güvenilirliğini sona erdirdi. Washington kaynaklı görevden alma çağrılarına ve İsrail'in askeri tırmanışına rağmen Cumhurbaşkanı Aun, Heykel'e tam siyasi destek vererek onu koruma altına aldı.
Suriye, İran ve Gazze, ABD-Suudi Arabistan zirvesinde hazır bulunurken Lübnan, en azından Prens Muhammed bin Selman'ın Washington ziyareti sırasında kamuoyuna yansıyan tüm görüşmelerde masada yoktu.
Eş zamanlı olarak ABD yönetimi, Lübnan makamları üzerindeki baskıyı artırdı ve bu kez ordu "kapısını" kullandı. Bu, gerilimin sınırları, hedefleri ve zamanlaması hakkında pek çok soruyu beraberinde getiren tehlikeli bir işaret.
Özellikle de askeri kurum, art arda gelen yönetimlerin ülkenin mali ve siyasi kurumlarıyla "batık devlete" dönüşmesine katkıda bulunmasının ardından, Amerikalılar için her zaman güvenilen "kazanan at" olmuştu.
Peki, ABD'nin Lübnan ordusuna yönelik stratejisinde ciddi bir darbe mi var? Washington başarılı gördüğü bir yatırımdan vazgeçiyor mu? Yoksa bu kampanyanın ardında başka hedefler mi yatıyor?
Diplomatik kaynaklara göre Washington'ın Lübnan Ordusuna hamilik yapmaktan vazgeçmeyeceği kesin.
Fakat Washington'da Lübnan'a yönelik yaşananlar, ABD dış politikasındaki kaosun bir parçası. Trump yönetimi Lübnan sahasındaki tercihlerini netleştirmekte gecikirken, kolay aşılamayacak karmaşık dengelere sahip bir ülkede, ulaşılması zor görünen bir teslimiyeti dayatmak için daha fazla güç kullanmaya dayalı İsrail stratejisinin esiri konumunda kalıyor.
Amerikalılar bu durumu gayet iyi biliyor ancak İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'nun savaş hedeflerine daha fazla tırmanışla ulaşmaya çalışması için süre hâlâ açık.
Bu durum sahada Lübnan köy ve kasabalarının daha fazla tahrip edilmesi ve Cumhurbaşkanı Jozef Aun'un müzakere yolunu açma çağrılarına kulak asılmaması şeklinde karşılık buluyor.
Bu bağlamda Washington'daki bazı çevreler, Lübnan ordusu ile stratejik ortaklığın, komuta kademesinin ABD çıkarlarının dikte ettiği hususlara uymasını gerektirdiğine inanıyor.
Söz konusu talepler, Lübnan hükümetinin "silahların tek elde toplanması" kararını uygulamaya başlamasını öngören siyasi bir kararla örtüldü.
Bu siyasi kılıftan hareketle ordu komutanlığının, gerekirse güç kullanarak hükümet kararlarını sahada dayatacak kesin önlemler alması bekleniyordu. Fakat yaşananlar bunun tam tersi, hatta Amerikalılar için şok edici oldu.
Konuya vakıf kaynaklara göre Başbakan Nevaf Selam, kendisiyle görüşenlere "silahların tek elde toplanması" dosyasının Cumhurbaşkanı ve Ordu Komutanı'nın sorumluluğunda olduğunu söyleyerek kendini bu süreçten soyutladı.
Başbakan olarak görevini yaptığını savunan Selam, "sorumluluktan elini yıkayarak", Ruveyşe Kayalıkları olaylarında ordu komutanlığına söz geçiremediğinden yakındı.
Cumhurbaşkanı Aun'ın Lübnan Ordu Komutanı Rudolf Heykel'e siyasi dokunulmazlık sağlaması ve askeri kurumu "kırmızı çizgi" ilan ederek komutanın iç çatışmalardan kaçınma görüşünü tamamen benimsemesi üzerine, Washington'da siyasi kuşatma altında kalan Cumhurbaşkanı'na yönelik kampanya başladı.
Bu kampanya, hem Amerikalılara "muhbir" olarak çalışan içerideki bir ekip tarafından hem de müzakere çağrısına yanıt olarak saldırılarını daha da vahşileştiren İsrail'in "ateşiyle" yürütülüyor; zira Cumhurbaşkanı'nın çağrıları Amerikalıların nezdinde karşılık bulmadı.
Ordu Komutanı'na yönelik saldırının içyüzünü anlamak için söz konusu çevreler, Amerikalıların General Rudolf Heykel'i Cumhurbaşkanı'nı sıkıştırmak amacıyla kullanmaya çalıştığını ifşa ediyor.
Washington'ın yavaş bulduğu ve "zaman kazanmaya" yönelik bir çaba olarak gördüğü Cumhurbaşkanı'nın stratejisiyle çelişen bir yaklaşımı benimsemesi için Heykel'i yanlarına çekmeye çalıştılar.
Fakat Komutan, Silahlı Kuvvetler Başkomutanı sıfatıyla kararlarına "başkaldırmayı" reddederek Aun'un görüşüyle uyum içinde olduğunu vurguladı ve bu talebi birçok kez geri çevirdi.
"Bardağı taşıran son damla" ise sadece İsrail'in düşman olarak nitelendirilmesi veya ev aramalarının reddedilmesi değildi. Asıl sebep, İsrail saldırılarına yanıt olarak bu ayın başında Bakanlar Kurulu'nda "silahların tek elde toplanması" planının uygulanmasının durdurulmasını önermesiydi.
"Muhbirler" bu durumu Washington'daki karar merkezlerine harfiyen iletti. Emirleri uygulaması beklenen birinin planları sabote etmesi, aşılmaması gereken tüm "kırmızı çizgilerin" ihlali sayılarak çok tehlikeli bir söylem olarak sınıflandırıldı. İşte o andan itibaren General Rudolf Heykel, Amerikalılar nezdinde "güvenilir" bir adam olmaktan çıktı.
Bu nedenle Cumhurbaşkanı Jozef Aun'un dün Komutan'a verdiği destek ve "İster içeriden ister dışarıdan gelsin, ne şüpheli kampanyalar ne kışkırtmalar ne de herhangi bir tarafın şüphe uyandırma çabaları Lübnan ordusunu ulusal görevini yapmaktan alıkoyabilir" şeklindeki sözleri şaşırtıcı değildi.
Beklendiği üzere Cumhurbaşkanı, Heykel'e güvenini tazeledi ve yürütme erkinin zirvesinden siyasi koruma sağlayarak Washington'da fısıltı halinde başlayan ve daha gürültülü hale gelmesi muhtemel olan Komutan'ın görevden alınması çağrılarının önünü kesti.
Bu, baskının boyutu ve gireceği mücadelenin niteliği ne olursa olsun Cumhurbaşkanı'nın kabul etmeyeceği bir durum.
Sonuç olarak, Washington'ın ordu kurumundan vazgeçmesi kolay olmayacak. Ancak askeri kurum ve komutanıyla ilişkilerdeki Amerikan "pervasızlığı", Washington'ın İsrail'in kanlı "mesajlarıyla" eş zamanlı olarak uyguladığı "şantaj" ve yüksek baskı politikasının bir parçasından ibaret.
Bu baskı, Silahlı Kuvvetler Başkomutanı sıfatıyla Cumhurbaşkanı'nı hedef alıyor ve onu silahları kontrol altına alma sürecini tamamlamakta "ihmalkârlıkla" suçluyor.
Cumhurbaşkanlığı makamında değişiklik ihtimalinin şimdilik yok denecek kadar az olması nedeniyle, Ordu Komutanı'nın tutumunun "bedelini ödemesi" için ciddi bir Amerikan girişimi söz konusu.
Bir ABD Kongre üyesinin "inatçı" ve işbirliğine kapalı olarak nitelediği Heykel, başkalarına ibret olması ve Cumhurbaşkanı'nın başkanlığa ulaştıktan sonra orduyu yönetmek için güvendiği en güçlü "kollarından" birinden mahrum bırakılması amacıyla hedef tahtasında.
Bu yüzden ABD yönetimi, en azından görevden alınması mümkün olmazsa, General Rudolf Heykel'e ajandasını dayatmak için kampanyasını sürdürecek.
İsrail ise nitelikli, şiddetli ve kademeli tırmanışına devam ederken, yeni bölgesel tabloda Lübnan'ın konumu hakkında ciddi bir bilgi bulunmadığı için bu tırmanışın sınırlarını kestirmek henüz mümkün değil.
Çeviri: YDH