''Türk kaynaklarına göre, Amerikan çabalarının başarıya ulaşacağı garanti değil ve bu da Ankara'yı Suriye'deki Kürt askeri varlığının devam etmesinin tehlikesi ve bunun Türk güvenliği üzerindeki etkisi konusunda tekrar tekrar uyarılarda bulunmaya yöneltti. Türkiye, ABD'nin İsrail'in planlarını sürdürmesine izin vermeyeceğini umuyor.''
YDH- El-Ahbar'dan Muhammed Nureddin, Türkiye’nin Suriye meselesinde yürüttüğü aktif ve karmaşık siyaseti detaylı biçimde ele aldığı yazısında, özellikle Kürt meselesi, Suriye Demokratik Güçleri (SDG), PKK ve bölgedeki güç dengeleri bağlamında Ankara’nın stratejik hesaplarını değerlendiriyor. Ayrıca ABD ve İsrail gibi dış aktörlerin Suriye politikalarıyla Türkiye arasındaki etkileşim ve gerilimler üzerinde duruyor.
Türkiye, özellikle bu konuyu çevreleyen sayısız karmaşıklık göz önüne alındığında, Suriye'deki durumu kendi çıkarlarına uygun şekilde yeniden şekillendirmek için önemli çabalar sarf etmeye devam ediyor. Bunların başında, ister PKK'ya ister Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) ait olsun, Kürt silahları meselesi geliyor.
Kürt sorununun çözümünden sorumlu komiteden bir parlamento heyetinin, 1999'dan beri orada tutuklu bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan ile nadir ve tarihi bir görüşme yapmak üzere bu Cuma günü İmralı Adası'nı ziyaret edeceği konuşulurken, bu hareket kamuoyunun gözünde büyük bir psikolojik engeli ortadan kaldıracak gibi görülüyor.
Ankara ise bu konuyu ele almaya ve özellikle Suriye'de olmak üzere yurt dışında bir pazarlık kozu olarak kullanmaya bel bağlıyor. Türkiye'nin uzun zamandır yurt içinde "terörsüz bir Türkiye" hedefini, SDG'nin yurt dışında oluşturduğu tehdidi ortadan kaldırmaya bağladığını belirtmekte fayda var.
Bu bağlamda Hürriyet gazetesi, Kürt militanların Kuzey Irak'taki Zap Vadisi ve Metina bölgesinden tamamen çekileceğini ve böylece orada bulunan Türk ordusuyla gelecekte herhangi bir askeri çatışma olasılığının ortadan kalkacağını ortaya koyuyor.
Suriye konusunda ise gazete, ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin Suriye Demokratik Güçleri'ni (SDG) Suriye ordusuna entegre ederek ve özellikle Şam'ın IŞİD'e karşı uluslararası koalisyona katılma kararının ardından IŞİD ile mücadele görevini orduya vererek Suriye Kürtlerine yönelik politikasında köklü bir değişikliğe gitmeye hazır göründüğünü belirtiyor.
Hürriyet'e göre Trump, Ankara'nın SDG'nin bağımsız ve silahlı bir güç olarak varoluşunun çözülmemiş sorunu hakkındaki uyarılarını ciddiye alıyor. Bu arada yönetimi, savaşçılarını geri göndermeleri için baskı yapılan çeşitli ülkelerle işbirliği yaparak, doğu Suriye'deki SDG hapishaneleri ve toplama kamplarındaki IŞİD tutukluları sorununu sessizce ele almak için çalışıyor ve bu hapishanelerin Şam'ın kontrolüne geçmesinin yolunu açıyor.
Ancak Türk kaynaklarına göre, Amerikan çabalarının başarıya ulaşacağı garanti değil ve bu da Ankara'yı Suriye'deki Kürt askeri varlığının devam etmesinin tehlikesi ve bunun Türk güvenliği üzerindeki etkisi konusunda tekrar tekrar uyarılarda bulunmaya yöneltti.
Ankara ayrıca, Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) silahlarını teslim edip Suriye ordusuna katılma taleplerine uymaması halinde askeri müdahale tehditlerini kaçınılmaz olarak yineliyor. Bu uyarıların sonuncusu, ülkesinin "Suriye'de Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden hiçbir askeri oluşumun varlığına izin vermeyeceğini" belirten Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'dan geldi.
Buna cevaben SDG komutanı Mazlum Abdi, iki gün önce Kuzey Irak'ın Dohuk kentinde düzenlenen bir konferansta, Suriye'nin "Beşar Esad rejiminin devrilme nedenlerinden biri olan merkezileşme, tek dil ve tek etnik köken sistemine geri dönmeyeceğini" belirtti.
Bu arada, Suriye Kürt Demokratik Birlik Partisi (PYD) Genel Başkanı İlham Ahmed de aynı konferansta, Şam rejiminin "tüm Suriye'yi kontrol etmek istediğini" ileri sürdü.
Türkiye aynı zamanda, İsrail'in SDG'ye desteğini sürdürme konusundaki ısrarının ve onlarla bir iletişim hattı kurma girişimlerinin Suriye'yi Ankara'nın şiddetle karşı çıktığı bir senaryo olan "Balkanlaşma" riskine doğru ittiğinden endişe duyuyor.
İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'nun İsrail işgali altındaki Suriye topraklarına yaptığı ziyaret ve buradan yaptığı açıklamalar, bu korkuları daha da pekiştirdi. Ancak Türkiye, ABD'nin İsrail'in planlarını sürdürmesine izin vermeyeceğini umuyor.
Bu nedenle, şu anda odak noktası, SDG'nin Suriye ordusuna entegre edilmesinin ve İsrail'in Suriye'deki nüfuzunun azaltılmasının önünü açacak bir Türk-İsrail-Amerikan diyaloğu.
Bu bağlamda, Milliyet gazetesinde yazan Fuad Bol, "Amerikan başkanının İsrail'i dizginlemesi gerekecek, aksi takdirde Ankara ile Tel Aviv arasında savaş kaçınılmazdır" diyor.
ABD'nin Balkanlar'dan Kafkaslar'a, Orta Asya'dan Orta Doğu'ya ve Afrika'ya kadar her yerde "oyunlarını" oynadığını, Türkiye'nin ise "tüm bu cephelerde misafir olarak değil, aktif ve belirleyici bir güç olarak bulunduğunu" belirtiyor:
"Washington nüfuzunun farkında. Bu nedenle, Türkiye sayesinde oturduğu dalı kesemez ve ABD için mantıklı yaklaşım, Netanyahu'nun Suriye'de sorun çıkarmasını engellemektir."
Ayrıca, meşruiyet için en büyük fırsatın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın sorumluluğunda olduğunu göz önünde bulundurarak, "Suriye her an iç savaşa sürüklenebilir" uyarısında bulunuyor ve ekliyor:
"Suriye'nin güvenliği Türkiye'nin güvenliğidir... Türkiye'siz bir Suriye her an parçalanabilir."
Ülkesinin "terörden arındığını, ancak teröre yönelik tehlikenin durmadığını, Suriye, Irak ve tüm bölgede teröre son vermesi gerektiğini, bunun anahtarının da SDG'nin merkezi hükümete entegre edilmesi olduğunu" hatırlatıyor.
Şam'ın Türkiye'den yardım istemesi çağrısı, Türkiye Cumhurbaşkanı tarafından iki gün önce Adalet ve Kalkınma Partisi üyelerine hitabında açıkça dile getirilmişti:
"Güvenli ve müreffeh bir Suriye için çabalarımız devam edecek ve Suriye'nin yeniden inşası ve yeniden inşasında kardeşlerimizin yanında olacağız. Suriye'yi ve Türkiye'yi birlikte kalkındıracağız ve Suriye'nin güvenliğinin Türkiye'nin güvenliği olduğunu unutmamalıyız."
Hama, Şam, Halep, Humus ve Lazkiye sokaklarında Türkçenin ikinci dil olarak konuşulduğunu herkese hatırlattı.
Erdoğan ayrıca, "İnsanlara Arapların Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu'nu arkadan hançerlediğini hatırlatmak, şimdi komşularımızla iş birliğimizi durdurmamıza yardımcı olmayacaktır. Türkiye'nin iki coğrafyası var: Biri sınırları, diğeri ise değerlerimizi ve ahlakımızı aktardığımız tüm ülkelere uzanan manevi bir coğrafya." dedi.
Konuşmasında ayrıca şunları söyledi:
"On yıllardır bize aynı hikâyeyi anlatıyorlar. Bugün de aynı hikâyeyi tekrarlayıp önümüze koyuyorlar. 'Araplar bizi arkamızdan vurdu' demenin ne anlamı var? Defolun gidin buradan. Biz Selçuklu ve Osmanlı'nın torunlarıyız. Biz yıkmak için değil, gönülleri kazanmak için buradayız."
Bazıları, Türkiye Cumhurbaşkanı'nın sözlerinin, yeni dış maceralara atılmamaları konusunda uyarmaya devam eden muhalefete yönelik olduğuna inanıyor.
Çeviri: YDH