"Colani'nin çıkarları Suriye'de Avrupa, Amerika ve hatta İsrail çıkarlarıyla kesişti. Zira kendisini İran nüfuzunu kuşatacak ve Lübnan'daki Direniş'in ikmal yollarını kesecek en uygun kişi olarak sundu."
YDH - El-Ahbar gazetesi yazarı Amir Ali, Ebu Muhammed el-Colani'nin (şimdiki adıyla Ahmed eş-Şaraa), ABD'nin Taliban ile yaptığı anlaşmayı model alarak "cihatçı" liderden pragmatik bir "devlet adamına" dönüşüm sürecini ele alıyor. Ali, Colani'nin İdlib'deki hakimiyetini pekiştirdikten sonra Batılı güçler, Türkiye ve bölgesel aktörlerle kurduğu ilişkiler sayesinde İran etkisine karşı bir denge unsuru olarak kendini nasıl pazarladığı ve meşruiyet kazandığını anlatıyor.
2021 yılı, daha sonra Suriye'nin geçiş dönemi devlet başkanı olacak olan Heyet Tahrir eş-Şam lideri Ebu Muhammed el-Colani'nin (Ahmed eş-Şaraa) seyir defterinde önemli bir dönüm noktası teşkil etti.
Zira Colani, bu tarihte lakabından vazgeçip gerçek ismi olan Ahmed eş-Şaraa'yı kullanmaya başladı. Yine tam bu yılda Amerika Birleşik Devletleri, Amerika'nın çıkarlarının korunmasını öngören bir mutabakat çerçevesinde Afganistan'dan çekilmek ve yönetimi Taliban hareketine devretmek üzere bir anlaşmaya vardığını duyurdu.
Bu gelişme, el-Colani ve HTŞ'si tarafından, kendi kaderlerini tayin etme yolunda üzerine inşa edilebilecek bir temel taşı olarak görüldü. Söz konusu dönüşümden beş yıl önce Nusra Cephesi, el-Kaide ile bağını kopardığını ilan etmiş ve ismini "Heyet Tahrir eş-Şam" olarak değiştirmişti.
Kendini feshederek bu yeni oluşuma katılan diğer grupları da bünyesine katan yapı, İdlib'de "Kurtuluş Hükümeti" adıyla bir yönetim kurmuş, vilayetin idaresini üstlenmiş ve ABD ile Avrupa Birliği nezdinde pazarlanabilir bir model ortaya koymuştu.
Taliban'ın Washington ile anlaşmaya varmasının ardından HTŞ kontrolündeki bölgelere yayılan büyük kutlama gösterileri, akabinde düzenlenen seminerler, iç tartışmalar ve hareketi tebrik eden bildiriler, o dönemde pek çok soruyu beraberinde getirmişti.
Bu soruların yanıtı ise birkaç yıl sonra, Suriye rejimi devrildiğinde ve el-Colani yönetimin zirvesine oturup acil bir Amerikan ve Avrupa onayı aldığında verilecekti. Ancak el-Colani'nin attığı adımlar ne kolay ne de pürüzsüz oldu; dönüşüm yolunda bir dizi engelle karşılaştı.
Bunların en önemlisi, örgüt koridorlarında yükselen muhalefet ve başına buyruk hareket eden çok sayıda yabancı fraksiyonun varlığıydı. Bu durum karşısında el-Colani, bir dizi güvenlik operasyonu ve askeri harekât başlatmak zorunda kaldı.
Bu operasyonların bir kısmı iç unsurları (bir Batılı tarafa bilgi sızdırdığı iddia edilen istihbarat ağına yönelik tutuklama ve soruşturmalar) hedef alırken, diğerleri yabancı fraksiyonlara yönelikti.
Yabancı grupların bir kısmı dağıtıldı, bir kısmı HTŞ'e katıldı; en azından kendi yapılarını koruyan ancak "Heyet" ile çatışmayı engelleyen ve aynı zamanda "Tahrir eş-Şam"ın belirlediği kurallara uymayı zorunlu kılan ittifak anlaşmaları imzalandı.
Dış cephede ise HTŞ, bir dizi siyasi irtibat ofisi kurdu; kontrol ettiği bölgelerdeki dağıtımını bizzat yönettiği "yardımlar" kapısı üzerinden bazı Avrupa ülkeleri, ABD ve Birleşmiş Milletler ile iletişim kanalları açmaya yöneldi.
HTŞ'nin tecrübesi, güçlü yapılanması ve özel finansman kaynaklarına (tarım ürünlerinden haraç alma, kaçakçılık kapılarını kontrol etme ve hizmet şirketleri kurma) dayanması, Türkiye'yi de bu oluşuma desteğini artırmaya teşvik etti.
Özellikle de kuzey Suriye'de, sürekli Türk desteğine dayanmasına rağmen güçlü kurumlar inşa etmeyi başaramayan, aksine kendi aralarında uzun bir nüfuz mücadelesine girişen Milli Ordu grupları ve (İstanbul merkezli muhalif koalisyon tarafından kurulan) "Geçici Hükümet" gibi maliyetli bir tecrübenin varlığı, bu kararda etkili oldu.
Bu süreçte el-Colani, yine Türk desteğiyle, ABD liderliğindeki "IŞİD Karşıtı Uluslararası Koalisyon" ile iletişim kanallarını genişletmek için çalıştı.
Bu girişimler, bilhassa örgütün Deyr ez-Zor kırsalındaki Bağuz kampında bulunan son kalesinin yok edilmesinden ve lideri Ebu Bekir el-Bağdadi'nin İdlib kırsalında, Türkiye sınırına yakın Barişa köyüne sığınmasından sonra hız kazandı; nitekim Washington daha sonra burada düzenlediği bir hava indirme operasyonuyla Bağdadi'yi öldürdü.
Burada şunu hatırlatmakta fayda var: Bağdadi, öldürülmeden yaklaşık 8 yıl önce, Nusra Cephesi'nin kuruluşunda el-Colani'nin en büyük destekçisiydi. Fakat daha sonra, o dönem Irak ve Şam'da "İslam Devleti"ni ilan eden Bağdadi'ye boyun eğmeyi reddeden el-Colani ile aralarında uzun soluklu çatışmalar yaşandı. 2013 yılında ABD, el-Colani'nin adını terör listelerine aldı ve yerini ihbar edenlere 10 milyon dolar ödül vadetti.
Ancak bu ilan, birkaç yıl önce Irak'ta bir ABD devriyesi tarafından patlayıcı yerleştirirken yakalanıp cezaevine konulan bu adamın politikasını etkilemedi. Yükseliş yolculuğu sırasında el-Colani, Katar'da faaliyet gösteren Suriyeli şahsiyetlerle, özellikle de el-Cezire kanalının eski Pakistan muhabiri Ahmed Zeydan ile ilişkilerini belgeledi.
Ayrıca bizzat Katar ile bağlarını güçlendirerek, Doha ve Ankara ile zımni bir ittifak oluşturdu; bu iki başkent, düşüşünden önce Arap dünyasının açılımına rağmen eski rejimle kopukluk halini sürdüren merkezlerdi.
Aynı şekilde el-Colani'nin çıkarları Suriye'de Avrupa, Amerika ve hatta İsrail çıkarlarıyla kesişti. Zira kendisini İran nüfuzunu kuşatacak ve Lübnan'daki Direniş'in ikmal yollarını kesecek en uygun kişi olarak sundu; ayrıca askeri faaliyetlerin Suriye sınırları dışına taşmayacağını taahhüt ederek kendini bir "devlet adamı" olarak pazarladı.
Bu bağlamda, ABD'nin eski Suriye Büyükelçisi Robert Ford, geçtiğimiz mayıs ayı başında Baltimore Dış İlişkiler Konseyinde yaptığı açıklamalarda, bir İngiliz kuruluşu aracılığıyla el-Colani'yi terör dünyasından çıkarıp siyasi bir figür olarak yeniden pazarlama sürecinde rol aldığını ifşa etti.
Cumhurbaşkanlığı bu bilgileri yalanlayıp Ford ile el-Colani arasında 2023'te gerçekleşen görüşmeleri, el-Colani'nin o dönem Batılı siyasetçilerle yaptığı genel toplantılar kapsamında değerlendirse de bu detay, Esed'in düşüşü sonrası dönem için adamı hazırlama sürecinde pek çok gücün oynadığı karmaşık rolleri gözler önüne seriyor.
İktidara gelir gelmez el-Colani, grubunun yapısında büyük ve köklü değişiklikler ilan ederek "Devrimin bittiğini" vurguladı. Var gücüyle Washington'a yöneldi; İsrail de dahil olmak üzere "komşu güvenliğini" koruma ve "terörle mücadeleye" katılma taahhütlerinde bulundu.
Bu taahhütlere binaen ABD, Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye'nin desteğiyle onu sahiplendi; üzerindeki yaptırımları -kısmen de olsa- kaldırmak ve ismini terör listelerinden silmek için hızlı bir süreç başlattı.
Aynı ivmeyle el-Colani, Fransa ve Almanya kapıları üzerinden Avrupa'ya yöneldi. Eski sömürgesi Suriye'de daha büyük bir rol arayan Paris ve Suriyeli mülteci yükünden kurtulmak isteyen Berlin ile sağlam ilişkiler kurdu.
Daha sonra Moskova ve Pekin'e de yönelerek, tarihinin karanlık sayfalarını kapatmaya yetecek güçlü bir siyasi ilişkiler haritası dokudu ve beş yılla sınırlandırdığı "geçiş süreci" sonrasına hazırlık yaparak, Suriye'nin geçiş dönemi başkanı sıfatıyla yeni konumunu ve nüfuzunu pekiştirmeye koyuldu.
Çeviri: YDH