İsrail’in yeni güvenlik politikası: Kızıldeniz'de stratejik adımlar

img
İsrail’in yeni güvenlik politikası: Kızıldeniz'de stratejik adımlar YDH

Siyonist düşünce kuruluşu tarafından yayımlanan tavsiye yazısında, İsrail işgal varlığının Kızıldeniz ve Afrika Boynuzu’nda askeri ve diplomatik olarak aktif bir pozisyon almasının uzun vadeli stratejik çıkarları için hayati olduğu ortaya konuyor.




YDH- Amerika Birleşik Devletleri merkezli Jewish News Syndicate (JNS) Eritre diasporasında popüler bir Tigrinyan ulusal hareketi olan Aga'azian hareketinin lideri Habtom Ghebrezghiabher'ın tavsiye yazısını yayımladı. Ghebrezghiabher, İsrail'in Kızıldeniz’de proaktif bir politika izlemesi gerektiğini savunduğu yazısında, Eritre’nin stratejik konumu ve disiplinli ordusunu İsrail’in doğal bölgesel ortağı olarak sunuyor. Uluslararası finansman ve İsrail koordinasyonunda çok cepheli operasyon öneren Ghebrezghiabher, kara harekâtının Yemenli direniş hareketi Ensarullah'ı yenmede kalıcı çözüm olduğunu ifade ediyor.

İsrail, İran-Husiler-İslamcı ekseninin yayılmasına karşı, ortak kültür ve çıkar temeline dayalı ittifaklar kuran proaktif bir Kızıldeniz stratejisi benimsemelidir.

Kalıcı çözüm; yetkin, istekli bölgesel ortaklarla koordineli bir kara harekâtıyla Husiler’in kesin şekilde yenilgiye uğratılması ve bölgenin istikrarının sağlanmasıdır.

İsrail Savunma Bakanı Israel Katz’ın, Husiler ile düşmanca Suriye güçlerinin Golan Tepeleri’ne kara saldırısı düzenleme ihtimali üzerine yaptığı son uyarılar, bu tehdidin uzak olmadığını gösteriyor.

Suriye, Lübnan, Irak, Yemen, Somali ve Sudan gibi devletlerin çöküşü, radikal İslamcı milislerin ortaya çıkmasına ve meşruiyet kazanmak için doğrudan İsrail’i hedef almalarına zemin hazırlamıştır.

Başarısız devletlerin toparlanması beklenmemeli, Mısır ve Ürdün’ün belirsiz geleceğine karşı hazırlıklı olunmalıdır. Bu nedenle İsrail’in, ortak kültüre sahip, yetkin bölgesel aktörlerle sağlam ittifaklar kurup, Husiler’i yenmek için kararlı bir kara harekâtını koordine edeceği, ayrıca daha geniş İran-İslamcı eksenini kontrol altına alacak kapsamlı bir Kızıldeniz stratejisi geliştirmesi gerekmektedir.

İran ve Türkiye, nüfuzlarını artırmak için kırılgan devletleri vekil güç olarak kullanıyor. Türkiye, Somali’de askeri üsler kurup altyapı ve yardım yatırımları yaparken, Sudan’daki Müslüman Kardeşler’e tarihî Osmanlı limanı Suakin’i geri kazanmaları için drone desteği sağlıyor. Türkiye’nin etkisi Suriye ve Gazze’ye kadar uzanıyor, İsrail sınırlarına yakın bir varlık oluşturuyor.

İran ise daha derin bir yerleşim kurmuş durumda. Husiler aracılığıyla batı Kızıldeniz’i kontrol ederken, Eritre diktatörüyle ittifakı doğu kıyılarını güvence altına alıyor. Bu diktatör, İran’ın Sudan’daki İslamcı güçlere silah sevkiyatını kolaylaştırıyor ve El-Şebab ile bağlantılarını sürdürüyor. İran ayrıca Hizbullah ve Suriye’de gelişen İslamcı ağlar üzerinden doğrudan İsrail’e ulaşmaktadır.

İran ve Türkiye etkisini genişletirken, İsrail’in bölgede ciddi bir varlığı yok; bu boşluk, güvenlik ve ekonomik çıkarlarını giderek daha savunmasız kılıyor. Ben-Gurion’un Çevre Doktrini’nin aksine, günümüzde benzeri kapsamda bir strateji mevcut değil. Hatta Abraham Anlaşmaları’nın ortakları bile, İran ve Türkiye’ye karşı koyabilecek tutarlı ulusal ordulara, tarihsel perspektife ve stratejik sabra sahip değiller.

ABD’nin bölgeden geri çekilmesiyle oluşan boşluğu Çin ve Rusya dolduruyor; bu iki güç de İran ile hizalanmış durumda. İsrail, bu boşluğu doldurmak için, kültürel bağları güçlü, güvenilir bölgesel ortaklar tespit etmek zorunda. Eritre, disiplinli ordusu ve stratejik konumu nedeniyle en uygun seçenek olarak öne çıkıyor.

 

Eritre: Stratejik açıdan eksik kalan ortak

Husiler, geleneksel orduya sahip olmayan, kabile ve aşiret yapısına dayalı İslamcı bir milistir. Sloganları “Allah büyüktür, Amerika’ya ölüm, İsrail’e ölüm, Yahudilere lanet, İslam’a zafer” ideolojilerini yansıtıyor.

Husiler, İsrail gemilerini ve şehirlerini hedef alan füzeler ve dronelara dayanarak meşruiyet kazanmaya çalışıyor. Bu nedenle Husiler, İsrail için doğrudan stratejik bir tehdittir.

Uygulanan hava saldırıları, deniz operasyonları, hedefli öldürmeler ve yaptırımlar sonuç vermedi. Suudi liderliğindeki koalisyonun 8 yıl süren, 200 milyar dolarlık kampanyası ile ABD’nin 2 yıl boyunca yaptığı 7 milyar dolarlık çaba ancak kırılgan bir ateşkesle sonuçlandı. Husilerin saldırılarına maruz kalmayan Mısır, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri onlarla yüzleşmeye yanaşmıyor. İsrail ise yalnız kalmıştır.

Kalıcı çözüm, kara yeteneği güçlü ve kararlı bir bölgesel ortağın desteğiyle mümkün olacaktır.

Eritre, disiplinli ordusu ve Husilere karşı kara harekâtı yapabilecek stratejik konumu ile benzersiz bir konumdadır. Fiilen Tigrinya ulus-devleti olarak, İsrail’in doğal kültürel ve stratejik ortağıdır. Tarih boyunca Tigrinya halkı, İslam istilalarına karşı topraklarını savunmuş ve Orit/Torah kökenli medeniyet bağlarını İsrail ile sürdürmüştür. Afrika’nın 54 ülkesinden sadece Eritre ve Kamerun, Filistin devletini tanımamaktadır.

Ancak Eritre diktatörü bu potansiyeli baltalamakta; İran ve Müslüman Kardeşler ile iş birliği yapmakta, İsrail’i reddetmektedir. Stratejik iş birliğinin gerçekleşebilmesi için diktatörlük sonrası bir döneme ihtiyaç vardır. Diktatör, Yemen, Sudan ve Somali’de İran’ın nüfuzunu artırmakta, Tigrinya ulusunun Kızıldeniz’de Batı’nın doğal üssü olma tarihî rolünü zedeliyor.

Diktatörün gücü, mutlak medya kontrolü ve izolasyon üzerine kuruludur. Bu tekel, 7/24 yayın yapacak uydu televizyonu ve radyo kampanyasıyla kırılabilir. Tigrinya milliyetçiliği, refah ve umudu teşvik edilip, diktatörün yolsuzluk ve yetersizliği ortaya konarak barışçıl ve yasal değişim önü açılabilir. İsrail, Tigrinya milliyetçi medya platformlarını destekleyip yayın kapasitelerini artırabilir ve Eritre içinde erişimlerini genişletebilir.

Husiler, Tigrinya için stratejik bir tehdittir. Güçlü bir İsrail’in, Orta Doğu güç dengesini istikrara kavuşturup çeşitlendirmesine yardımcı olmasını bekleyen ortak tarihî ve kültürel bağlar vardır. Diktatörlük sonrası dönemde, resmi bir Tigrinya ulus-devleti, Yemenli sadık güçlerle birlikte çok cepheli bir harekât için 100 binden fazla asker seferber edebilir. Yemen, Kızıldeniz, Aden Körfezi ve Arap Denizi’ni istikrara kavuşturmak için kalıcı 30 bin elit asker konuşlandırılabilir.

Suudi Arabistan, ABD, Avrupa, Hindistan, Avustralya ve Japonya operasyonu finanse edebilir; İsrail koordinasyonu üstlenir. Böylece Eritre, İsrail ve Batı’nın Kızıldeniz güvenliğinin merkezine yerleşir ve ekonomik dönüşümü için teknoloji, bilgi birikimi, pazarlar ile sermayeye erişimini sağlar.

2006 Somali örneği yol göstericidir. Etiyopya’nın merhum Başbakanı Meles Zenawi, ABD hava saldırılarının başarısız kaldığı noktada El-Şebab’ı kara harekâtıyla ezip düzeni yeniden sağlamıştır. Yemen için benzer bir yöntem gereklidir: Tigrinya ordusunun liderliğinde, İsrail koordinasyonunda ve uluslararası ortakların finansmanıyla kara harekâtı yürütülmelidir.

Bu ittifak, aynı zamanda Sudan’ı istikrara kavuşturacak ve İran ile Türkiye’nin yayılmasını sınırlandıracaktır. Sudan, İsrail’e yakınlığı, gelişmiş askeri-sanayi altyapısı ve Eritre diktatörü ile İran ve Türkiye’nin desteklediği çok sayıda İslamcı milis nedeniyle çok daha acil bir tehdittir; adeta “Yemen’in katbekat fazlası”dır.

 

Öneriler

İsrail’in güvenliği, ekonomik çıkarları ve bölgesel nüfuzunu korumak için şu adımlar elzemdir:

Tigrinya ulusu ve diğer yetkin bölgesel aktörlerle uzun vadeli ittifaklar kurulması

Eritre’de diktatörün medya ve anlatı tekelinin kırılarak barışçıl, yasal değişimin mümkün kılınması için Tigrinya milliyetçi medyasının desteklenmesi

Husiler’in yenilgiye uğratılması ve Yemen’in istikrara kavuşması için kara harekâtının koordine edilmesi

Sudan’ın istikrara kavuşması ve İran ile Türkiye’nin nüfuzunun engellenmesi

ABD’nin bölgeye Çin’e karşı yeniden angaje olması için teşvik edilmesi

Afrika Boynuzu ve Kızıldeniz’de proaktif bir tutum benimsemek, İsrail’in uzun vadeli güvenliği ve bölgesel istikrarı için kritik önemdedir.

Çeviri: YDH



Makaleler

Güncel