"Bu ortamda İsrail, güvenlik şartlarını gelecekteki herhangi bir düzenlemenin ön koşulu olarak dayatma fırsatı kollarken; Hamas insani ve siyasi kazanımlara ve varlık sebebi olan silahıyla hayatta kalma ısrarına tutunuyor."
YDH - Gazze'de ateşkesin ilk aşaması sona ererken, İsrail'in "tam zafer" ısrarı ve ABD'nin çözümsüzlüğü yönetme politikası nedeniyle süreç tıkanmış durumda. Netanyahu yönetimi, Gazze'yi siyasi bir özneden ziyade dönüştürülmesi gereken bir güvenlik alanı olarak görerek Hamas'ın tasfiyesini ve toplum mühendisliğini hedefliyor; arabulucuların sunduğu "Çadır Kent" gibi projeler ise siyasi gerçeklikten kopuk oyalama taktikleri olarak kalıyor. El-Ahbar yazarı Yahya Dabbuk'un değerlendirmesine göre nihayetinde taraflar, uygulanabilirliği olmayan bir plan üzerinden zaman kazanmaya çalışırken bölge, hedeflerin belirsizleştiği derin bir vizyon boşluğuna sürükleniyor.
Gazze Şeridi'ndeki mevcut duruma, sahadaki aldatıcı bir durağanlık ve sürdürülebilir bir uzlaşı ufku sunmayan kırılgan bir siyasi statüko hâkim.
Tansiyonu düşürme yönündeki sınırlı hedefine ulaşan ateşkes planının birinci aşaması sona yaklaşırken, ikinci aşama bir boşluk karesine sıkışıp kalmış durumda.
Bu boşluğu, "mutlak zafer" ve karşı tarafı ezme konusunda ısrar eden İsrail iradesi ile durumu kontrol altında tutmakla yetinen ancak bir çözüm dayatma isteği göstermeyen Amerikan iradesi belirliyor.
İsrail hükümetinin açıklamaları, üst düzey yetkililerin beyanları ve güvenlik birimlerinden sızan bilgilere göre Tel Aviv, Gazze'den son "rehine" naaşı getirilmedikçe ve başta Hamas ile İslami Cihat olmak üzere Şerit'teki silah sistemlerinin sökülmesi önceden taahhüt edilmedikçe ikinci aşamaya geçmeyi reddediyor.
Ayrıca yönetimin, Filistin Yönetimi veya onun yörüngesindekiler dışında bir yapıya, tercihen çok uluslu bir güce devredilmesi şart koşuluyor.
Söz konusu şartlar, ikinci aşamaya geçişi imkânsız hale getirmekle kalmıyor, planın kendisini savaşı durduracak siyasi bir süreçten, sadece gerilimi yönetme aracına dönüştürüyor.
Bu durum, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile Almanya Şansölyesi Friedrich Merz'in düzenlediği ortak basın toplantısında açıkça görüldü.
Netanyahu, "İkinci aşama en zoru olacak (Hamas'ın askeri ve siyasi olarak tasfiyesi); planda ayrıca İkinci Dünya Savaşı sonrasında Almanya ve Japonya'da olduğu gibi Gazze'de radikalizmin ortadan kaldırılmasını içeren üçüncü bir aşama da var." dedi.
Bu tür açıklamalar, anlaşmanın nihai hedefini yeniden tanımlama niyetini ele veriyor: Amaç çatışmayı sona erdirmek değil, Gazze Şeridi ve Filistinli nüfus üzerinde bir güvenlik-toplum mühendisliği gerçekleştirmek.
Bu da şu anlama geliyor: Hamas, İsrail'in şart koştuğu üzere ikinci aşamada kendini feshetmeyi kabul etse bile, asıl gaye Filistinlilerin bilincini yeniden şekillendirmek; onları işgale gönüllü teslimiyete ve işgalin kalıcılığını kabule yönlendirmek.
Netanyahu'nun "radikalizmi ortadan kaldırma" söylemini tarihsel emsallerle sarmalaması, İsrail'in Gazze'ye müzakere edilebilir siyasi bir varlık olarak değil, ezici askeri zaferlerin ardından işgal yöntemleriyle "temizlenmesi" ve "rehabilite edilmesi" gereken bir coğrafi alan muamelesi yaptığını gösteriyor.
Bu bağlamda Netanyahu'nun planı kabulü, diplomatik sürecin çökmesini bekleyen taktiksel bir manevradan ibaret. Amaç, koşullar ve değişkenler elverdiği anda, "ertesi gün" savaşa geri dönmek.
"Ana arabulucular" konumundaki Amerika Birleşik Devletleri ve Katar ise güvenlik ve siyasetteki boşluk ve tıkanıklık gölgesinde, İsrail'i ikinci aşamaya itmeye çalışıyor.
Bunu, Refah'ta bir "çadır kent" kurulmasını öngören ve ancak sembolik olarak nitelendirilebilecek "insani" bir adımla yapmayı deniyorlar.
Medyada pazarlanan bu fikir, şehrin bir kısmının uluslararası destekle yönetilen "terörden arındırılmış bölgeye" dönüştürülmesine dayanıyor.
Buraya su, elektrik, kanalizasyon, eğitim kurumları ve sağlık merkezleri gibi geçici altyapı hizmetleri sağlanarak, uzun ve öngörülemeyen vadede Şerit'te inşa edilebilecek yapılar için bir prototip oluşturulması hedefleniyor.
Fakat görünürteki insani niteliğine rağmen böyle bir plan, her türlü pratik siyasi ve/veya güvenlik temelinden yoksun. O "şehre" girmeye hazır bir uluslararası güç bulunmadığı gibi, buradaki yetkinin Hamas'tan devredilmesine dair net bir harita, taahhütler veya zaman çizelgesi de mevcut değil.
Finansman kaynağı veya yönetimi kimin üstleneceği konusu da belirsiz. Dolayısıyla bu öneri, Amerika'nın "bir başarı" yaratma ve kamuoyunu "bir ilerleme" kaydedildiği yönünde oyalama girişiminden öteye gitmiyor.
Fakat İsrail'in Hamas'tan kendini siyasi ve askeri olarak tamamen feshetmesini talep etmesi ve direnişin bu şartı reddetmesi ile Hamas'ın Refah kapısının açılmasını ve günde 6000 kamyonun girişine izin verilmesini istemesi (ki bu mevcut lojistik kapasitenin çok üzerindedir) arasında, kapatılması imkânsız devasa bir uçurum var.
Sonuç, tıpkı "çadır kent" örneğinde olduğu gibi kısır fikirler doğuran siyasi ve askeri bir boşluk.
Gerçek şu ki ABD Başkanı Donald Trump'ın planı, baştan itibaren tam olarak uygulanamayacak şekilde tasarlandı. Bu plan, iki yıllık savaşın ardından İsrail'in sahadaki kazanımlarını pekiştirmesine olanak tanıyan bir zaman kazanma aracından başka bir şey değil.
Ayrıca, ABD yönetiminin İsrail'in Gazze'de uluslararası insancıl hukukun en temel kurallarını bariz şekilde ihlal etmesine tam destek vermesi nedeniyle maruz kaldığı iç ve dış eleştirileri sınırlamanın bir yolu.
Neticede, birinci aşamanın sonu yaklaşırken Gazze Şeridi, hiçbir tarafın ne yapılması gerektiğine veya neyin başarılabileceğine dair net bir tasavvura sahip olmadığı bir "vizyon boşluğu" yaşıyor.
Yaşananlar, karşılıklı mekanizmaların veya garantilerin, hatta bizzat "ikinci aşamanın" anlamı üzerinde bir anlaşmanın bile yokluğunda, yükümlülüklerin ertelendiği ve belirsiz bir tarihe kadar dondurulduğu günlük girişimlerden ibaret.
Bu ortamda İsrail, güvenlik şartlarını gelecekteki herhangi bir düzenlemenin ön koşulu olarak dayatma fırsatı kollarken; Hamas insani ve siyasi kazanımlara ve varlık sebebi olan silahıyla hayatta kalma ısrarına tutunuyor.
Arabulucular ise başlangıçta ilan edilen hedefler pahasına da olsa anlaşmayı "hayatta tutmaya" çabalıyor. Böylece Trump planı, olduğu gibi uygulanmak üzere değil, sadece çöküşünü ertelemek üzere yönetiliyor.
Çeviri: YDH